Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '08

 
Kategori
Ankara
 

Posta Kutusu Bilmemkaç, Küçükesat-Ankara

Posta Kutusu Bilmemkaç, Küçükesat-Ankara
 

Çocukluk ve ergenlik yıllarımın aklımda kalan en önemli iki posta adresinden biriydi. TRT programlarının ardından, radyo ya da televizyonda, hep o adres verilirdi. “<ı>Bize ulaşmak istiyorsanız adresimiz: Posta kutusu bilmem kaç, Küçükesat-Ankara.” Ankara, Küçükesat ‘tı benim için o zamanlar. Küçükesat, Ankara.


On yedi yaşımda, üniversiteyi kazanıp da Ankara ‘ya geldiğimde, Ankara ‘lı gözlerim nerede açıldı biliyor musunuz? Ballıbaba Sokak, Bülbülderesi, Küçükesat, Ankara.


Üniversite yurdum çıkana kadar, yaklaşık bir ay orada, teyzemde kaldım. Bir ova çocuğu olan benim için, Esat ‘ın o dik rampaları çok garip gelmişti ilkin. Yaprak durağında dolmuştan inip Ballıbaba ‘ya çıkana kadar nefesim kesiliyordu, ne yalan söyleyeyim.


Bir başka yokuşta, Akay ‘da, soluk soluğa kaldım sonra defalarca. Meclis Kavşağı ‘ndan yukarı doğru önce bir bakar, sonra ha gayret der başlardım tırmanmaya. Soldaki küçük oteli –Özilhan ‘dı galiba adı-, sağda biraz daha ilerdeki Emniyet ’in öğrenci yurdunu, o meşhur kahveciyi hatırlıyorum. Bir de Akay Yokuşu ‘ndaki binalardan birinde katıldığım, Sezai Karakoç konferansını. Mona Rosa ‘nın sahibini, o büyülü şiiri yaratan yüreği ilk orada tanımış, tanışmıştım.


Bir de Çıkrıkçılar Yokuşu vardır Ankara ‘nın. Anadolu esnaflığının Darülfünun ’u der, kendimce isim takarım oraya. Yurt odamızı ve daha sonra bekar evimizi ucuza döşemek için ayaklarımıza defalarca karasular indiren Çıkrıkçılar Yokuşu.


Ya o; Hamamönü Oktay Lokantası’ndan, Kurtuluş Tren istasyonuna, oradan da Siyasal ‘ın yanına, Figen Pastanesi’ne geçtiğimiz Hacettepe ‘nin öğrenci sokağı. Eski Ankara ‘nın, eski ama harikulade Ankara evleri. Hava kararınca ne güzel olurdu. Öğrenci mekanları, ucuz lokanta ve kafeler, okey salonları, içtiğimiz o ilk sosyal sigara ve o ilk sosyal kimlik biraları.


Güzel Ankara, seni görmek ister her bahtıkara.


Ankara, seninle ne günler yaşadık? Bir sorsalar. Sormalara doyamaz, sevmelere kıyamazlar.


Devrimci arkadaşlarımızla tüm memleketin ve dünyanın ezilen yükünü omuzlarımıza aldık; Nurcu şakirt kardeşlerimizin hizmet evlerinde, lema ve risalelerle ahrete kanatlandık. Ülkücü ve ak tolgalı büyük reis haykırdı: İlerle. Sıhhiye ’den geçtik kafilelerle. Farabi, Filistin, Köroğlu ‘nda burjuva züppeleri; Çukurambar, Rüzgarlı, Pursaklar ‘da gariban Anadolu çocukları idik.


Aldık, yedik, içtik, içimize çektik seni Ankara. Çeliğimize, seninle çifte su verdik. Bugün kırılmamış, eğilmemiş ve bükülmemişsek, inan ki bunda en büyük pay senin be Ankara. Senin zenginliğinin, senin büyüklüğünün ve sendeki mütevazı ama o mağrur duruşun, Güzel Ankara.


Ne çok semtine sevdalandım ayrı ayrı. Ne çok sokağına, caddene gönül verdim, iflah olmaz bir şıpsevdi misali. Emek dört ve sekizinci, Bahçeli bir ve yedinci caddeler değişmez güzergahımdı.


Şimdi varsam senin sıcacık koynuna bu kara kış günü, sabahın en erken vaktinde. Sisine ve pusuna yüzüm sürsem. Fakülte durağında, Cebeci’de, Figen Pastanesi ‘nde bir poğaça yiyip, yanında da bir duble çay içsem. Sonra sallansam Kolej ’e doğru.


Mithatpaşa ’yı geçip Kızılay ‘a varsam sonra. Soysal ‘a bir girip çıksam. Gökdelenin altındaki o büyük postanenin, ahşap posta kutularını seyretsem yine. Neden benim hiç posta kutum olmadı ki böyle cevizden, diye diye? Posta kutusu bilmem kaç, Küçükesat-Ankara.


Sonra YKM ‘nin aşıklarına selam verip, Maltepe ‘ye doğru adımlasam. Demirköprü ‘den şöyle bir Necatibey ‘e nazar etsem. Baksam bizim hemşehri derneğinin yeşil-beyaz tabelası hala orada mı, sorsam, sorsam, solsam.


Nokta’ da bulsam kendimi sonra. Arkamda “üç film birden devamlı” porno filmlerin sineması, karşımda ulu Maltepe Camii, işte sağ kolda da adını şimdi unuttuğum, Yozgat ‘lı işkembeci.


Tandoğan ‘a yürüsem hızlı ve seri. Tıpkı eski günlerdeki gibi. Koç Yurdu ‘nda Hasanpaşa Köftesi, az pilav, az kuru, sarımsaksız cacıki.


Tandoğan, Beşevler; hayallerimin ve anılarımın ışıltılı köşeleri. Durmak yok, yürümeye devam...İşte İlahiyat ‘ın önünden, Konya Yolu, Beştepe, Ulu Gazi ‘min Çiftliği.


Çiftlikte akşam olsa. Çankırılı kokoreççimden bol baharatlı ve acılı, yarım somuna kokoreç yemeden ve yanında buraların Tekel Birası ‘nı içmeden, Ankara ‘m sana geldim demem. Mümkün değil, imkansız, imkansızsın sen Ankara....



@Geçen sene bugün "Teneşir Cumhuriyeti -23-": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=21843

@Geçen sene bugün "Biraya Sigara Külü Dökenlerden misiniz?": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=21863

@Geçen sene bugün "Jasmine, Yasemin, Saddam Hüseyin": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=21888

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..