Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '13

 
Kategori
Kedi Psikolojisi
 

Postmodern Çağda Kadın Olmak

Postmodern Çağda Kadın Olmak
 

Modigliani- Beatrice- 1915


Modern çağın en önemli kadın yazarlarından olan Virginia Woolf  “ Kendine Ait bir Oda” adlı kitabında kadınlara şöyle seslenir:

“Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın.”  

 Virginia Woolf erkeklerin gölgesindeki bütün kadınlara söylediğini kendisi de yaptı ancak şizofreni hastalığı nedeniyle kendi hayatına son verdi.  Tıpkı manik depresyonla boğuşan ve acılarını yazan kadın yazar ve şair Slyvia Plath gibi.

 Modern zamanların mücadeleci kadın ruhu, Virginia Woolf gibi, Slyvia Plath gibi yetenekli kadın yazarların acı sonlarından etkilenmiştir belki. Fakat onların acılara rağmen direnen cesaretinden daha çok etkilenen 70’lerin özgürlükçü feminizm rüzgarı kadınların erkek egemenliğinden sıyrılması, erkeklerle hem özel hem de iş hayatında yaşanan eşitsizliklere son verilip haklarını kazanması ve özgürleşmesi için ekonomik bağımsızlığın şart olduğunu sonraki nesillere öğretmiştir.

Bugün,  modern çağın değerlerinin de sorgulandığı postmodern zamanlarda mücadeleci romantik kadın ruhu zorunlu olarak yerini şehirli, eğitimli, ekonomik bağımsızlığını kazanmış, gerçekçiliği ve maddiyatı ön planda tutan, hiç evlenmemiş veya boşanmış, çocuksuz veya tek çocuklu,  yalnız ve tüketici bir kadın ruhuna terk etmiş görünmekte. Bu şehirli, kültürlü, özgür ve yalnız kadınların erkeklerle ilişkilerinde ise durum gittikçe daha zor bir hal almış durumda. Zira geçen zamanda erkekler de değişmiş, bu yeni güçlü kadın profili karşısında yeni stratejiler ve savunma mekanizmaları geliştirmiştir. Güçlenen cinsel egolardan taviz vermek her iki taraf için giderek zorlaşmaktadır.   

İş ortamı açısından 80’li yılları bir kırılma noktası olarak almak mümkündür zira 70’lerin özgürlükçü havası söndüğünde geride piyasa koşullarına en iyi adapte olan meslek sahibi uzmanlar ve hızlı para peşindeki yırtıcılarla dolu bir çalışma hayatı kalmıştır.  Kadınlar “artık biz de iş hayatında varız” demeye başlayınca, çalışma hayatının her alanına hakim olan erkekler kadınların kendileriyle kıyasıya rekabete girdiklerini gördükçe egolar giderek keskinleşmiştir. Hala klasik kadın erkek rollerini muhafazakar bir biçimde sürdürmekte direnen kesimlerde kadın ve erkekler görece daha uyumlu gibi görünse de rekabet sürdükçe çatışma kaçınılmaz olmaktadır.  Yanı sıra,  annelik hala kadına büyük sorumluluk yüklemekte ve doğum izinleri ve çocuğunu bizzat yetiştirme nedeniyle çocuğunu bile doğurmadan tırnaklarıyla geldiği konumu kaybetme riskiyle kadını karşı karşıya bırakmaktadır.

Kadın ve erkek artık birbiriyle her alanda rekabet ederek varlık mücadelesi veren, kimi zaman  –menfaatlere uygunsa – birbirini kollayan fakat genellikle karşıkarşıya gelip köşesine çekilen ve yalnızca ihtiyaçlar doğrultusunda bir araya gelen, giderek uzaklaşan iki farklı cins haline gelmiştir. İki cinsin birbirine olan ihtiyacı pek çok koşula bağlı dar alanda paslaşmaları gerektirmektedir: Cinsel ihtiyaç, çocuk yapma ihtiyacı ve evlilik çatısı altında şirketleşme ihtiyacı. Bu ihtiyaçlar giderildiği andan itibaren kadın ve erkek, postmodern çağda birbirinden uzak, ince-kaba mücadele alanlarında bir araya gelerek çatışan iki rakip haline dönüşmüştür ve ekonominin,  sosyal hayatın baskısıyla artık geri döndürülemez bir süreç yaşanmaktadır. 

Postmodern çağda kadın, ekonomik olarak bağımsızdır fakat hala güç kazanmanın bedeli olan gerçek bir yalnızlıkla yüzleşmemiş olduğundan sırf yalnız kalmamak veya ihtiyaçlarını toplumsal kabullere uygun bir şekilde gidermek adına, ona acı veren bir erkekle ilişki içinde olmaya razıdır adeta. Erkek ise evlilik dışı cinselliğin sunduğu seçeneklerin bilinciyle kadınlara rahatlıkla “ben böyleyim kabul edersen” demekte ve kendi şartlarını, isteklerini kadına dayatmaktadır.  Peki ama bu cümleyi bir erkek rahatlıkla bir kadına kurarken neden ekonomik olarak bağımsız, egosu güçlü,  erkekle rekabet edebilen bir kadın sırf yalnızlıktan korktuğu için veya ilişkide erkeği kaybetmekten korktuğu için “ben böyleyim, ister kabul et ister etme” cümlesini bir erkeğe kuramıyor veya kurmuyor?  İşte postmodern bir dünyada kadın-erkek ilişkisinde acı çeken yalnız kadının çözümleyemediği asıl sorun hala buradadır. 

 

*Bu yazım Ankara'da basılan aktüel dergi "Concept Academie'nin Mart 2013 sayısında yayınlanmıştır

 
Toplam blog
: 121
: 2834
Kayıt tarihi
: 09.07.06
 
 

Başkentte doğmuşum ve orada gidilecek tüm okullara gitmişim: ODTÜ-Psikoloji ve Ankara Üni. İletiş..