PR'cı mısın? Piyazcı mı?

Yıl 2016... Üniversitede sınavdan çıkmışım, arkadaşla haberleştikten sonra Antalya Cumhuriyet Meydanı'nda buluşmuşuz. Antalya'nın meşhur köftecilerinden birinde köfte-piyaz yemeğe karar vermişiz ve tam o sırada bir fotoğraf çekilip sosyal medyaya koymuşuz. Arkadaş paylaşırken bana itafen piyazcı yazmış altına. 5-10 dakika sonra meslektaşım olan bir arkadaştan yorum gelmiş. "PR'cı o PR'cı" diye. 

İşte o gün sorguladım. Biz neydik? Türkiye'de hakla ilişkiler okuyanlar yani PR'cılar tam karşılığını bulamamakla birlikte aslında ne yapıyorlardı? Evet, coğrafyamız bu mesleği hakkıyla yapmaya pek elverişli bir yer değil, bunu ben de kabul ediyorum. Ancak zaman içinde şunu fark ettim ki aslında halkla ilişkiler her yerdi, her şeydi. Görme, gördüğünü fark etme, fark ettiğini yorumlama ve yorumladığını en uygun şekilde hayata geçirme işiydi. Hayatın ta kendisiydi aslında, hayatın ta kendisi!

Bu nedenle halkla ilişkileri insandan ve insana dokunan her şeyden; doğadan, hayvandan, dünyadan hatta içerisinde hayatımızı devam ettirdiğimiz bu galaksiden ayıramayız. "Kurumsal iletişim, halkla ilişkiler, tanıtım, marka yönetimi, müşteri ilişkileri, sosyal medya, sosyal sorumluluk vs." her ne yapıyorsak önce insanın dokunduğu ve insana dokunan her şeyi anlamak durumundayız. Bu nedenle halkla ilişkilerin sadece 4 yıllık bir okulu yok. Bu mesleğin okulu hayat. Her gün yeni bir şey öğrenirsin, kendine yeni bir şey katarsın.Halkla ilişkiler mesleğini icra etmiyor bile olsanız kendi hayatınızı yönetirken aslında bir PR çalışması yaptığınızı fark ettiğiniz an anlıyorsunuz hayatın bu kadar içinden ve hayata dokunan bir meslek olduğunu. Çalışırken uygulamasanız dahi kendi hayatınızı yönetirken taktiklerinizi uyguluyorsunuz. Bu nedenle PR'cıysanız piyazcısınız da, pilavcısınız da, müzisyensiniz de, doktorsunuz da, kahvesiniz de lokumsunuz da, renksiniz de, şarkısınız da, esnafsınız da, CEO'sunuz da. Ve insana ait ya da dair her şey.