Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '11

 
Kategori
Yurtdışı Tatil
 

Prag Nehri Akmam Diyor

Prag Nehri Akmam Diyor
 

Prag nehrinden bir görünüm


Prag Notları, no:2
Prag izlenimlerimize kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ben kaseti başa sarmak istiyorum (kaset denilince artık ne manalar çıkıyor bakar mısınız). Ta en başa uçakla hava alanına inmeden önceki safhaya kadar geri sarıyorum kaseti..

Uçak yere yaklaşınca Prag içinden geçen nehrin bir kısmını gördüm.
Aman Allah’ım. Nehrin adını daha o dakika verdim. Çirkinırmak! Hani havada karabulut hakimiyeti olsa ve kar kış kıyamet bir günde uçuyor olsak nehrin böyle görünmesini makul karşılardım ancak masmavi bir gökyüzü ve yemyeşil bir ova içinde kahverengi bir ırmak bu!

Sonradan öğrendim ki buraların nehirleri böyleymiş. Kış çıkışı çamurlu akarlarmış, yaz sonuna doğru berraklaşırlarmış. Lakin bu kadar yeşil bir memlekette hangi toprakla bu nehirler kahverengi oluyordu? Erozyon filan da yoktur.

İşin o kısmını erbabına bırakarak ben daha doğrusu uçağım havaalanına doğru iyice yaklaşıyor. Bir yandan etrafı seyrediyorum bir yandan da beni ne gibi ilginçliklerin beklediğini düşünüyorum. Zira bir yere ilk kez gidiyorsam ayrı bir heyecan duyarım. Hem ilk kez görecek olmanın getirdiği bir heyecan hem de ne gibi güzelliklerin beni beklediğini düşünmenin getirdiği bir heyecan..

*

Hemen burada son cümlemizi söylemenin vaktidir. Konu dağılmadan en azından bu kısmı hakkında notumu vermiş olayım. Bu heyecanımın karşılığını gördüm sevgili dostlar. Yani heyecanlandığım kadar varmış hakikaten. Gördüklerim, yaşadıklarım bende türlü türlü ufuklar açtı. Hem merakımı giderdim hem de yeni şeyler yaşadım. Sıkılmazsanız onları da anlatacağım.

*

Şimdi normal seyrimize geri dönebiliriz. Havaalanına inerken –indiğim yer neresi olursa olsun– bende garip bir hüzün hali oluyor. Sebebini bilmediğim bir hüzün bulutu sanki tepeme geliyor ve bütün yükünü bardaktan boşanırcasına –bardaktan boşanmak ile bardaktan boşalmak kastediliyor sanırım, dilimize böyle yerleşmiş– üzerime boca ediyor.

Bir gün bu konu üzerine daha teferruatıyla eğilmek isterim. Kısmet..

Dakika bir, gol bir sayın seyirciler. Daha aprondan salona geçerken –körüklü köprünün bittiği yerde– sebebini bilmediğimiz bir yığılma oldu. Sonradan anladık ki pasaport kontrolü yapılıyor. Oysaki bizim bildiğimiz pasaport kontrolü salon içinde, büfemsi kulübeler içindeki görevliler yapılırdı. Burada ise salon girişine dizilmiş 3 polis ve başlarında bir amir var. Üç sıra halinde yolcular hazır ve nazır bekleşmekteler..

Bende oldum olası şeytan tüyü var diye düşünürüm.
Yalnız bu bendeki farklı bir tüy. Hani bildiğiniz anlamda bir şeytan tüyü değil. Bendeki tüy ekseriyetle benim sabrımı ölçmek için özel olarak verilmiş. Onca yolcunun içinde kenara ayrılan birkaç kişiden biri oluyorum.

İlkin polis memuresi bendeki sanatçı ışığını gördü ve benimle iki çift laf edebilmek için beni daha fazla sorguluyor dedim içimden. Kimbilir belki blogdan yazılarımı bile okumuştur. Ne de olsa dünya küçük. Sonra baktım ki muhabbet uzadıkça uzuyor. İşkillendim. Zaten o da benden işkillenmiş ki, kenarda beklememi işaret ederek pasaportumu cebine koydu.

Ben sıranın en önlerindeydim –kırk yılda bir kuyruğun önündeydim, kader yine en sona kaldım– bütün yolcuların bitmesini bekledim çaresiz. Zira oralarda höt-zöt edecek kimse de yok. “Nerde bu devlet” diyebileceğimiz bir mecra değil yani. Neyse o kadar bekleme sonrasında iş tatlıya bağlandı da salona girebildim. Muhabbetin sonuna doğru bu polis memuresinin Türkçe bildiğini de öğrendim iyi mi! Kesin bloglarımı okumuş bu arkadaş. Demek ki yazılarım hoşuna gitmemiş :)

*

Kan ter içinde pasaport kuyruğuna girdim. Hayır hayır sevgili dostlar konuyu başa almadım, bu defa girdiğim kuyruk gerçek pasaport kuyruğu. Yani giriş mührü vurulacak. Şansa bakın ki, kuyruğun en sonundayım. Burada mecburen bekleyeceğim. Görüldüğü gibi Prag’a girmeden ayaklarıma kara sular inmek üzere..

Eee sen misin nehirlerine “çirkinırmak” diyen.. Gör bakalım hanyayı Konyayı. Tabi lafı biraz onların diline uyarlamakta fayda var. Gör bakalım ırmağı, Prag’ı!!

*

Allah şükür yekpare bir halde pasaporttan geçmek üzereyim.
Yalnız bu pasaport geçiş büfelerini hiç mi hiç beğenmedim. Demir perde izleri duruyor hala. Pasaport geçişindeki kapı polisin bir butona basmasıyla –yeşil ışığı yanınca– açılıyor. Kendimi esir kampında gibi hissettim bir an. Allah korusun!!

*

Gördüğünüz gibi daha Prag’a yeni giriyorum.
Daha neler neler var anlatacak. Anlatmaya çalışanın çenesi yani klavyesi düşük olunca böyle laf kalabalığı içinde gezi-anı yazısı okuyorsunuz işte..

Gülü seven dikenine katlanacak artık.

-devam edecek-

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

İstanbul / 23 Mayıs 2011

Twitter.com/murathacioglu

murathacioglu.com

Prag Notları, no:1 Nerde Trak Orda Prag

Prag Notları, no:2 Prag Nehri Akmam Diyor

Prag Notları, no:3 Prag Prag Olalı Böyle Zulüm Görmedi

Prag Notları, no:4 Prag Kızları Pek Yaman

Prag Notları, no:5 Prag Kilisesinde Ayindeyim

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..