Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '07

 
Kategori
Felsefe
 

Prenses’ le kurbağa

Prenses’ le kurbağa
 

Çok eski zamanlarda ülkenin birinde iyi kalpli bir kral vardı. Kral, karısı ve birbirinden güzel yedi kızı ile birlikte görkemli bir şatoda yaşıyordu.

Yedi tane kız negatifin yedi tane bölümünü temsil ediyor. Görkemli şato, pozitif bir hayatı temsil ediyor. Ancak pozitif bir hayatın içinde oluşabilecek olan yedi tane tehlikeli noktayı da yedi kızla işaret ediyor. İyi kalbli kral ile pozitifliği temsil ediyor masalda. Buraya kadar olan noktada herşey güzel hiçbir problem yok. Yedi tane kızkardeş, neden üç tane değil, beş tane değil veya on tane degil. Burada yedi tane kızkardeşin bir özelliği var. Yedi tane kızkardeş insan nefsinin yedi tane tehlikeli bölümünü temsil ediyor. Bu bölümler onlarda bastırılmış da olabilir yada onlarda açık da olmuş olabilir. Ancak yedi tane en önemli yedi bölüm çok tehlikeli o yüzden yedi kızkardeş. Dini kitaplardaki yediler çok önemlidir. Yedinin birçok önemli bulgusu var, ancak bunlardan bir tanesi nefsin yedi kapısıdır. Cehennemin yedi kapısı, cennetin yedi kapısı yada yedinci boyut gibi yedinin çok fazla önemi var. Bu masalda da nefsin özelliklerinden yedi tane önemli olanı yedi kız kardeşle temsil ediliyor.

Küçük kız babasının kendisini daha çok sevdiğini bildiği için ona karşı kardeşlerinden daha yakın davranır, onun bir dediğini iki etmezdi. Bu davranışı babasının çok hoşuna gider, ona daha çok yaklaştırırdı. Kücük kız babasının her istediğini yapıyor, aslında her istediğini yapmak için değil, seviyor yani sevgi karşıdaki kişiye çok fazla derecede bir enerji akışına neden oluyor. O yüzden de babasıyla arası iyi. Gerçek anlamda bir sevgi duyuyor, saf ve temiz bir enerjiye sahip.

Kızın en büyük tutkusu altın topu ile oynamaktı. Boş zamanlarında altın topunu alır, şatonun büyük bahçesinde bıkmadan usanmadan, kendi kendine oynar zamanın nasıl geçtiğini anlamazdı. Burada altın top; babası ile kızın arasında oluşan enerjiden meydana gelen büyük bir pozitifliği temsil ediyor.

Küçük kız oynadığı bahçede suya düşen topunu ararken, havuzun suyunda bir dalgalanma oldu ve bir kurbağa, prensesin yanı başına sıçrayıp orada durdu. Kız bu olanlara çok şaşırdı. Konuşan bir kurbağa olacağına inanamadı. Ta yakınına kadar gelen bu kurbağaya biraz da tiksintiyle baktı. Buradaki kurbağa aslında yapmış olduğu hatalardan dolayı negatif durumuna düşmüş ve cezalandırılmış bir enerji kitlesini temsil ediyor. Burada yüksek enerjiden alçak enerjiye düşme durumu var. Bunu insan enerjisi yüksek, hayvan enerjisi daha düşük gibi de düşünebiliriz. Ya da beyaz ışıktan kırmızı ışığa düşmek gibi bir olayın şekillenmiş hali olarak masalda ortaya çıkıyor. Kurbağa ile sembolize ediliyor bu durum. Onu tekrar beyaz ışığa çıkarabilecek şey saf ve temiz enerji o yüzden de küçük kız ile karşılaşıyor.

Bu nefis dediğimiz şey üçüncü gözde yer alır. Onun yedi tane boyutu vardır. Herbir çakranın da yine kendi içerisinde boyutları vardır. Nefsin yedi kapısını merak ediyorsunuz değil mi ?

Bu masalda onlardan üç tanesini açıklayacağım. Diğer kapıları ise başka masallarda açıklayacağım.

İşte onlardan bir tanesi ve en büyük olanı yalan. Aslında evrenin yasalarının birçoğu da onların içinden oluşuyor. Yalan söylemenin bu kadar büyük öneme sahip olabileceğini hiç düşünme fırsatını bulabilmiş miydiniz ?

Prenses : “Söz dedi. İstediklerinin hepsini yapacağım. Yeter ki sen bana topumu bul.” Kurbağa bu sözler üzerine hemen suya atladı. Bir süre sonra da dibe daldı. Az sonra suyun yüzüne çıktı. Ön kolları ile altın topu tutarak kıyıya yanaştı ve topu prensese uzattı. Prenses topu alır almaz verdiği sözü unuttu. Koşa koşa oradan uzaklaştı.

Nefsin ikinci kapısı sözünde durmaktır. Masalda görüldüğü gibi kurbağanın söz istemesi ve sözün yerine getirilmesini istemesi gibi.

Ertesi akşam kurbağa sıçraya sıçraya şatoya geldi. Prenses kurbağayı karşısında görünce irkildi ve korktu. Babası korkusunun nedenini sorduğunda ise “iğrenç ve pis bir kurbağa babacığım” dedi. Babası işin aslını öğrenmek istediğinde ise, “benimle birlikte yaşamak istiyor, diye haykırdı. Yapamam bunu… yapamam bunu” Kral prensesin yanına gidip saçlarını okşadı: Kızım, dedi, “bir insanın sözü onun şerefidir. Madem ki söz verdin, söz verdiğin ister insan olsun, ister kurbağa… Sözünü tutmalısın.” Dünyadaki insan sevgilerine iyi dikkat etmek gerekir. Bazen bakarız ki çok farklı boyuttaki iki insan birbirlerine aşık olurlar. Aslında bu aşık olmak Kurbağa ile Prensesin hikayesi gibidir. Daha önceki karmalarda birbirlerine söz vermiş olan insanlar, burada çok farklı konumlarda olsalar da birbirlerinden vazgeçemezler. Olay sözü tutmakla ilgilidir.

Nefsin üçüncü kapısı da kimseyi yargılamamak ve eleştirmemektir. İnsanları kınamamalıyız.

Prenses ister istemez kurbağayı alıp yemek salonundan çıktı. Gözleri yaşlarla dolmuştu. Böylesine soğuk, çirkin bir yaratıkla birlikte aynı yatakta uyumak ona korkuç bir işkence gibi geliyordu. Prenses babasının insanın sözü ve şerefi üstüne söylediklerini anımsadı. Kurbağıyı aldı yastığının üstüne koydu. Ağlamaya başladı gözyaşları inci taneleri gibi, ardı ardına yastığa düşmeye başladı. Kurbağadan tiksiniyordu. Ancak bunun yanı sıra giderek ona karşı da bir ilgi duyuyordu. Kurbağayı avuçlarının içine aldı. Tam bu sırada gözünden akan bir damla kurbağanın sırtına deydi. Aynı anda kurbağanın olduğu yerde parlak bir ışık belirdi. Göz kamaştırıcı bir aydınlık içinde uzun boylu, yakışıklı bir genç adam ortaya çıktı. Prenses gördüklerine öyle şaşırdı ki sanki dili tutuldu. İnsanlar birbirlerine hiç uymayan kişilerle de bir birliktelik sürdürebilirler. Bunlar şimdi veya karmada verilmiş sözler olabilir. Birbirlerini unutmayacaklarına ve yardım edeceklerine dair sözler olabilir bunlar. İşte masaldaki prenseste sözünü tutmuş olduğu için prensi evrimleştiriyor ve beyaz ışığa kavuşturuyor.

Prensesin bu şaşkınlığına karşın genç adam olanlara hiç de şaşırmış görünmüyordu. Gözlerinde mutlu bir aydınlık vardı. Bu genç adam komşu ülkenin prensi idi. Kötü bir büyü sonucu kurbağa durumuna getirilmişti. Ona bu kötülüğü yapan büyücü öyle güçlü idi ki, büyünün çözülmesi için tek çare bir prensesin yatağına girmesi ve bu prensesin kurbağa için gözyaşı dökmesiydi. Büyü nedir? Bir büyü isterse bir insana ulaşabilir, istemezse ulaşamaz. Anlatılmak istenen şudur. Eğer bir insan oradan birçok dersler çıkaracak ve birçok kişinin evrimleşmesi sağlanacaksa büyü gerçekleşir. Bazen bir büyüden birçok kişilerin ders alması sağlanabilir. Bazen bir büyü bir başka kişinin enerjisini kilitler, işte bu anlatılmak isteniyor masalda. Yoksa ortada bir kurbağa falan yok bir enerji kilitlenmesi durumu var. Büyü yapanlar genellikle negatif olanlardır. Büyü yapmak kesinlikle doğru değildir. Büyü negatiflerle işbirliğidir. Negatifler dünyayı herhangi bir şekilde ya da insanlığı herhangi bir şekilde yok etmek istiyorlar. Negatifler bazen insanlığın yararına olabilecek buluşları ve teknolojileri bile tersine çevirmenin bir yolunu bulabiliyorlar.

İki sevgili kırk gün kırk gece süren bir düğünle evlendiler. Prensin şatosuna çekilerek orada mutlu bir yaşam sürdüler. Masalın bu son cümlesinde bile yine bize aktarılmak istenen çok önemli bir bilgi gizlidir. Bu giz kırk gün kırk gecede saklıdır. Kırkıncı boyut kırkıncı kapı anlatılmak istenir. Burada negatif olan birşeyi yendiğimiz zaman kırk gün kırk gece denir. Olay buradan kaynaklanıyor. Negatiflerin kapısında şenlik yapılır ki sizden birisini kurtardık diye. Negatiften enerji alır ve onu pozitife çeviririz.

Masallarda bu kırk rakamı ile hep karşılaşacaksınız. Ali baba ve kırk haramiler. Kırk katır mı istersin yoksa kırk satır mı? Kırk deve yükü hediye. Sultan: Bana kırk köle yollasın, her köle içi değerli taşlarla dolu küpler taşısın ve değerli hediyeleri korumak için peşlerinden kırk asker gelsinler, böyle uzayıp gidiyor masallardaki kırklar.

Bizim kültürümüzde ve göreneklerimizde de birçok kırk ile ilgili mesaj vardır. Dinlerde de kırk rakamı çokça geçer. Kırk hadis, Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Musa'ya kırk gece ibadetten sonra kitap verileceği bildirilmiştir. Hristiyanlarda Paskalya'dan altı hafta önce kırk gün süren bir perhiz vardır. Çile olayı Mısır ve Hind inanışlarından tarikatlara girmiş ve yalnız tarikatlarda olan bir ibadet şeklidir. Çile: kırk gün kırk gece temiz ve kimsenin gelip de insanı rahatsız etmeyeceği bir yere çekilip ibadet etmektir. Kırklar meclisi.

Kırk kapının ardındaki kırk gizi arayan masal kahramanı sonunda Kaf Dağı'na ulaşır.

Hacı Bektaş Veli’den bir dörtlük:

Dostumuzla beraber yanar kanarız
Her nefeste aşk ile yaradanı anarız
Erenler meydanına vahdet ile gir de gör
Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir yanarız.

Bektâşîlik anlayışının temelini oluşturan öğretinin adı Dört Kapı Kırk Makam dır.
Bir erkeğin kırk yılda yapamadığını kırk günde yapabilen kadın, kırk günde oluşturduğu güzel bir işi de, zorlanmaya gelmeyen yapısıyla dört dakikada yerle bir edebilir. Erkek ise, belki kırk senede o noktaya varabilir; ama kırk senede de olsa yaptığı işi kolay kolay bozmaz...

Altın sandığına ulaşmak için ilginç bir yol izlenmeliydi. Kırk iyilik yapmak gerekiyordu bunun için. İyiliklerin her birinin kırkar canlıya yönelik olması gerekti.

İnsanlar doğarken kırklanır, ölürkende kırkı çıkınca yine tören yapılır. Anadoludaki kırklamadan iki örnek vereceğim içinde ne kadar çok kırk var bir görün diye: Doğumdan kırk gün sonra çocuk ve ananın kırkı çıkarılır. Bunun için en az kırk delikli bir süzgeç yahut hamam kesesinden üç tas su geçirmek şarttır. Bu üç tas su ana ve çocuğun başından aşağı dökülür. Tastaki suyu dökmeden önce, bunu yapacak olan kadın, "Kırk, kırk, kırk, ..." elini tastaki suya kırk defa çarpar.

“Çocuğumu, üçüncü gün tuzla yıkadılar. Her gün altına höllük korduk. 40'ncı gün kaynanam ve Sülte teyze ılık su hazırladılar. Suyun içine kırk arpa tanesi, kırk temiz çakıl koydular. Çocuğu leğene oturttular. Sülte Teyze, kırk defa parmağını suya batırdı, Sonra suyu elekle çocuğun üzerine döktüler. Artık çocuk kırkını doldurmuş ve gülmeye başlamıştı.

Kırkı çıkıncaya kadar çocuğun beşiğinin başucuna arpa ekmeği ile bir tabak su konulur.

Kırkı çıkıncaya kadar kadını hastaların ziyaretine, ölülere, düğünlere gitmemesini, kırkı çıkmamış hiç bir kadının evine uğramamasını, kırkı çıkmamış hiçbir kadını da eve almamasını tembih ederim. Kırkıncı gün beni çağırırlar, başucuna koyduğum suyu ve buğdayı, bıçağı alırım, çocuğun kesilen göbeği ile birlikte evlerinin bir yerinde toprağa gömerim. Kırk defa parmağımı soktuğum ılık suyu elekle çocuğun başına dökerim.

Önemli olan kadını ve çocuğu, kırk gün içinde Alkarısı'ndan, cinlerden, kötü nazarlardan korumaktır. Şimdi ki gençler bize gülüyorlar. Her şey unutuldu."

Kırk yıllık rüya. Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır. Kılı kırk yarmak. Sabır taşı olsa çatlar kırk yerinden. Kırk yamalı bohça. Kırk yılda bir. Kırk yıllık dost gibi. Bir şeyi kırk kere söylersen olur derler. Verirsin kırkı çıkar korku. Akıllı birisine kırk kere sen delisin dersen adam delirir. Bir delinin kuyuya attığı taşı kırk akıllı çıkaramamış gibi uzayıp gidiyor.

Yeterince sizin de aklınızdan çıkmayacak kadar kırk örneği oldu değil mi? Bütün kırklarda hep kırkıncı boyuta ve kırkıncı kapıya dikkat çekilir. Bu kadar çok kullanılmasının tek nedeni insanlar burayı unutmasınlar diyedir.

Kırmızı Başlıklı Kız masalında görüşünceye kadar sevgiyle kalın.

 
Toplam blog
: 101
: 5279
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Ege Üniv. İşletme Fakultesi'ni, daha sonra da Harward Üniversitesi'nin Master programını Türkiye'de ..