Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '18

 
Kategori
Öykü
 

Problem Çocuk

Problem Çocuk
 

Karanlık bir yolda ilerliyordu. Yalnız kalmamak ve korkmamak için bluetoot kulakcağını takmış şarkı dinliyordu. Yolunu şaşırmıştı. Gittiği onca yola rağmen görünürlerde hiç ışık yoktu. “Keşke otobüsü bekleseydim. Acele ettim. Otobüs geldi. Beni almadan gitti.” Diye söyleniyordu. Orhan’da biliyordu. Otobüs, durağı dışında asla durmazdı.

Orhan’ın şansıydı bu. Plajda onca saat beklemiş servisin geleceğini bildiği halde kafasına göre hareket etmişti. Gülcihan plajıydı gittiği yer. Kalabalıktı plaj. Çayhanesi vardı. Lokantası vardı. Orada tek tük turistte görmüştü. O turistler birada içmişti. Onlara imrenmişti de.  Bir taraftan da plajda kısık sesle müzikte çalıyordu.

Elbet yabancıydı müzik. Arada bir Türkçe popta çalıyordu çay ocağında. Gülcihan’a inince otobüs durmuyor ilerideki Arsuz’a gidiyordu. Orası da tatil yeriydi. Gülcihan’a nazaran kasaba gibi büyük bir yerdi.

Plajdaki sıcak kumların keyfi Allah ne verdiyse ya mangal kokusu ile veya anason kokulu rakılar ile çıkıyordu. Orhan ilk birasını burada içmişti. Yanında abisi ve arkadaşları vardı.

Orhan “Bu biranın neden şekeri yok.” Diye konuşunca oradaki herkes kahkahayı basmıştı. Orhan da böyle öğreniyordu. Kahkahaların arasında ve dalga geçilerek. Evet acı bir şeydi bu ama sık sık bu durumları yaşıyordu.

Orhan abisi Bektaş’a çok imrenirdi. O çarşıya arkadaşları ile buluşmaya gideceğinde “Bende geleyim” diye yalvarıyordu. Bektaş ise bir punduna getirip Orhan’ı geride bırakıyordu. Acaba Bektaş tahsilli biri olduğu için mi böyle gezmeleri beceriyordu. Çünkü abisi üniversitede okuyordu.

Böyle düşünüyordu Orhan. Yola geriye baktı. Tek tük arabalar geçip gidiyordu. Hala otostop çekmemişti. Karanlık ve kimsesiz yol ürkütmeye devam ediyordu.

Hiç unutmamıştı Bektaş’ın racona ters hareketlerini. Macera olsun diye başı boş çantaları alıp az ileride içlerini karıştırıp para bulamayınca da eşyaları ağaçların arasına fıraklatıp atmalarını. Ama ne yapsınlar. Dayıları onları gidiyoruz diye kamyona bindirmiş, paraları olup olmadığını sormadan onları “Kendiniz dönersiniz” diye Adana’da indirmişti. Bir taşınma hikayesiydi bu.

Orhan kuzenleri ile Mersin’e teyzelerinin eşyalarını taşımaya yola çıkmışlardı kamyonla. Dayıları Çetin onları Konya’dan alıp buralara kadar getirmişti. O ara gelmişken Konyaaltı plajına da gitmişlerdi ailecek kamyon ile. Teyzesinin kızıydı bu taşınmaya sebep Semiha’nın banka memurluğu Mersin’e tayin olmuştu. Orhan ve abisi, kuzeni bir gün Mersin’de kaldıktan sonra oradan Adana’ya gelmişlerdi.

Az sonra tren garı bir kepazeliğe duçar olacaktı. Beş parasızdılar. Ve eşyaların sahibi gelip onlara “Burada benim eşyalarım vardı. Gördünüz mü?” dediğinde

“Biz buraya yeni geldik. Görmedik.” Demişlerdi. Aslan gibi de görmüşlerdi. Zavallı adamın eski eşyaları aklına geldikçe hala hayıflanıyordu. Tren yanaştığında Bektaş ve kuzeni aynı vagonda Orhan ise ayrı vagondaydı. Geceye doğru trenle bir hayli yol almışlardı. Kondüktör göründüğünde Orhan lavaboya sığındı. Abisi ve kuzeni ne yaptılar bu karşılaşmada bilmiyordu. Böyle böyle atlata atlata yolculuk sürdü.

Orhan dayısını severdi. Bir yol gösterici gibiydi o. Yeğenlerini heyecana getirmede üstüne yoktu. Memlekette esnaf biriydi. Tuğla kiremit gibi kaba inşaat malzemelerinin ticaretini yapıyordu. Haliyle varlıklıydı. Onların varlıklı oluşu kendini yeğenlerinde hep belli ederdi. Dayılarının bir mobileti vardı .Orhan abisi ve kuzenleri dayılarından sık sık mobileti habersiz alıp giderlerdi. Ama Orhan en azılısıydı.

Dayısı kimse mobileti almasın diye dükkana zincirlemiş, ama o demir makası ile zincirleri kesmişti. Ardından da alıp kaçmıştı. Dayısı Çetin bir gün onu alıp dükkanın ikinci katına çıkartıp ayağını soba demirlerine zincirlemişti. Orhan uyanıktı. Yerde gördüğü küçük anahtarlık halkası ile kilidi açıp oradan kaçmıştı. Orhan’ın ilk işi anneannesine gitmek oldu. Dayısı da orada yaşıyordu. Haliyle karşılaştılar. Dayısı Çetin onu görünce ne bir soru sordu ne bir söz etti. Bir şeyin planlanması ve sonucu gibiydi. Orhan beklemiyordu bunu.

Orhan’ın asi oluşu derinlerden geliyordu. Çocukken ise dedesinin bisikletini her fırsatta yürütürdü. Bu için bayram tebrik kartına bile konu olmuştu. Dayısının oğlu henüz küçüktü ama tebrik kartının arkasında “Orhan abi büyüdüm ben. Artık dedemin bisikletini alamayacaksınız. Bisiklete ben bekçi durdum.” Yazıyordu.

“Ne hatıralar be.” Diyerek gökyüzündeki yıldızlardan gözleri kamaşınca yumdu gözlerini. Sonra yine arkasına baktı. Bir arabaydı gelen. El kaldırmadı. Ama araba durunca mecbur bindi.

Adam “Niye arabaya dur işareti yapmıyorsun?” deyince Orhan,

“Kimse durmuyor. Ondan el kaldırmadım.”

Adam “Petrolde herkes dururdu.” Dedi. Orhan adama teşekkür etti. Yolda uzun süre ezildi büzüldü. Ne konuşacağını bilemedi Orhan. Tanımıyordu ki adamı. Ama sus pus oturmak onu bir hayli geriyordu. Adam onu çarşının içine kadar, otobüs durağının önüne kadar götürdü bıraktı.

Orhan’ın cebinde otobüs bileti de yoktu. Yine sabırla otobüsün gelmesini bekledi. Otobüs gelip içine binince “Biletim yok. Beni götürebilir misiniz?” dedi. Şoför “Geç.” Demekle yetindi. Rahat olan ikinci yolculuğu her şeyi geride bırakmanın huzuru içinde geçti.

Durakta inince etrafındaki apartmanlara baktı. Akşamın karanlığını delip geçen sokak lambalarından ve apartman dairelerinden gelen ışıklar ayağına kadar düşüyordu. Sokaklar ıssız ve tenhaydı.

Sevgilisinin oturduğu daireyi görünce ağzına dolan bir sıcaklıkla yutkundu. Evine gelmişti. Hemen evine çıkmadı. Bir sigara yakıp apartmanın girişinde oturdu. Kendini topladı. Az sonra sigarası bitince ayağa kalktı. Birer birer zorlu merdivenleri çıkarken babası ile vukuatlı olduğu merdivenler ona gülümsüyordu. Kavga ederdi babası ile ama babası hemen özür diler küsmezdi.

Kapıyı çaldı. Açan babası idi. “Oğlum nerede kaldın. Öyle sen nereye gittin diye merak ediyoruz.” Dedi babası.

Orhan “soruya uzun bir cevap verdi. Babası “Gittiğin yeri bize söyleseydin o kadar meraklanmazdık.” Dedi en son. Orhan mutfakta kendine cezvede çay ısıttı. Şekerini atıp zevkle karıştırdı. Bardağını alıp balkona geçti. Her zamanki gibi aşkının evini dikizlemeye başladı.

Aklına geçen sene arkadaşına yönelttiği babasının beylik silahı on dörtlü geldi. “Şimdi sırası değil.” Diye bu düşünceyi kafasında kovmaya çalıştı. Ama olay aklına gelip duruyordu. Olay bir okey masasında seyirci olana “Yerimden kalk” dayatmasıydı. Orhan arkadaşına silah çekince masada ki arkadaşının babası sinsice gelip elini sıkıca kavramıştı. Silah eli sıkıla sıkıla alınmıştı.

Orhan hala aşkını balkonda görememişti. Arada bir ağzından “Şimdi sırası değil.” Diye sesler çıkıyordu

Tuna M. Yaşar.

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..