Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '08

 
Kategori
Ankara
 

Problem getirmeyin kardeşim!

Zamane siyasetçinin (kamu yöneticisi) en beylik lafı nedir, bilir misiniz?

“<ı>Problem getirmeyin kardeşim!”

Şunu demek istiyor: “Bana <ı>problem getirip statümü riske sokmayın da... ne haliniz varsa görün!”

Memurlarına benimsettiler; şimdi sıra vatandaşta...

Kimse alınmasın! Ama;

Bu Ülkede yasa taslakları, ilgili kurumların bürokrat ve teknokratları ile paydaşları tarafından biçimlendirilir.

Kullanılan araç ise nalıncı keseridir. Sonrası...

Sadece usullerin yerine getirilmesi.

Yapıyormuş, ediyormuş... gibi davranarak zaman doldurmak.

Ne de olsa, en kolay harcanan şey zaman.

****

Pek çok kamu yöneticilerimizin; “<ı>Problem getirmeyin kardeşim!” isteği, ancak bize ve bizim gibi kültürsüzleşmiş ülkelere özgü bürokrat tercihi olabilir.

Memurun yapacağı nedir?
Elbette amirinin isteğini yerine getirmek; ona problem götürmemek.

Problemlere gelince...

Görülmez, ertelenir, üstü örtülür; olmadı, inkâr edilir. Sonra büyür, büyür, büyür...
Başa çıkılması nerdeyse imkânsız boyutlara ulaşır.
Sorulduğunda ise verilen cevap şudur:

“<ı>Asayiş, berkemal!”

Başkentte hakikat öyle mi?
Elbette değil!

İstanbul cadde ve sokaklarını hükmü altına alalan kaos; Başkenti de sarmalına almak üzere... Hakikat bu!

(Örnek bir olay için bkz: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=103596&rn=B4)

Herkes, yer altı ile; yeraltına çekilmiş gizli çetelerle, karanlık işlerle meşgul... Yer üstündeki olaylar ise vaka i adiye sanki...

Başkent cadde ve sokakları, ipini koparmışların, magandaların, zengin züppelerinin insafına terk edilmiş adeta...

Ekmek kavgasına daima saygılı olmuş, hakka ve hukuka riayet eden insanların şeref ve haysiyeti, “<ı>Ekmek kavgam!” deyip sokakları doldurmuş, yaya ve araç haklarının tümünü gasp etmiş; sıkıştıran, küfür eden, el-kol işareti çeken, hatta; bayan-erkek, yalnız-aile demeden yol kesip sürücü dövmeye teşebbüs eden kendini bilmez, hak-hukuk tanımaz, mesleğine ve meslektaşlarına ihanet eden MİNİBÜS VE HALK OTOBÜSÜ kimi sürücülerinin ayakları altında...

Çürük elma!... diyerek olayı geçiştirmek, o mesleğin geleceğine; o meslekten evini geçindiren, icabında canımızı ve malımızı emanet ettiğimiz sorumluluk sahibi edepli ve emin insanlara haksızlık olmaz mı?

Başkent cadde ve sokaklarında her gün, aklı selim insanların edepsizlikleri sineye çekmesiyle “Asayiş Olayı”ndan sayılmayacak binlerce olay (Müstehcen Hareket, Yol Kesmek, Tehdit, Hakaret ve Sövme, Darp, Can ve Mal Emniyetini Tehlikeye Sokacak Hareketler...) meydana geldiğini tahmin etmek hiç de zor değil.

Her maç gecesi, balkonlarda peş-peşe patlatılan silahlardan çıkan kör kurşuna kurban olmamak için kendinizi arka odalara hapsedin...

Bunlar, bize; özellikle Başkentimize yakışacak davranışlar olamaz!

Önleyici ve caydırıcı tedbirleri, tali görevlermiş gibi kabul eden yaklaşımlara girersek İstanbul örneği gibi Başkentin sonu da kaos olacaktır; hem de hepimizi sarmalayacak bir kaos...

Hukukta adına ne derler bilmeme ama eğer bir mantığı varsa; bizce, sorumlulukların yerine getirilmemesi de suça teşviktir.

Vatandaş, bu gibi edepsizlikler karşısında başının çaresine mi baksın; edepsizlerle gırtlak gırtlağa mı gelsin?

Elbette hayır! Türkiye bir hukuk devletidir!

Güzel de... Hukukun tesisi sadece Adliyenin mi görevidir? İlgili kurumlara, Belediyelere, sivil toplum kuruluşlarına, biz vatandaşlara düşen sorumluluklar yok mudur?

İlgili kurumlar, Belediyeler ve sivil toplum örgütleri, sorumluluklarını ciddi bir yaklaşımla gözden geçirmelidirler.

Bizlerin de kendilerine;

Vatandaşa problem getirmeyin... ne haliniz varsa görün!

dememizi mi bekliyorlar?

Eğer öyleyse... Daha çoooook beklerler.

***

Özeleştiri bir yana... sorumluluklarıın halka göçerilmesi formülleri icat edilir oldu...

Ne de olsa önümüzde, “<ı>AB Yasaları” adı altında geniş bir literatür, AB üyesi olmak gibi bir gerekçemiz var.

Uzlaşma kültürünün ciddi bir şekilde sorgulandığı bu Ülkede trafik kazası yapanlara;

“<ı>Uzlaşın ve şu prosedürleri yerine getirin!” demek, bizce sorumluluğun halka göçerilmesidir.

Yasadaki düzenlemeye gösterilen gerekçelerden biri şu: Trafik tıkanıyor... muş!?

Bir müddet sonra adliye koridorlarının tıkanacağını tahmin etmek zor değil...

Bu noktada; siyasetçinin diyebileceği sözü duyar gibiyiz:

“<ı>Alışın kardeşim, alışın!”

Neye alışalım?

Hak-hukuk tanımaz edepsizlere mi, bunların yol açacağı kaosa mı?

***

Yasalar düzenleyerek Avrupalılaşmaya çalışıyoruz...

Her yasa düzenlemesinde onlara kızıyoruz, bağırıp çağırıyoruz; olmadı... küsüyoruz.

Ben de kızıyorum Avrupa’ya...

Benim gerekçem; Avrupa’nın iki yüzlülüğü... Kendimize kızmamın gerekçesi ise aymazlığımız.

Çok büyük bir sayımız, ahlâki değerlerimizi ve bir çok kültürel öğeleri terk edip İsmail Cem’in dediği gibi;

“<ı>Kültürsüzleştik”.

Metropoller ise bırakın kültürsüzleşmeyi, çok hızlı bir şekilde çirkefleşiyor.

Öyle görünüyor ki;

Çok zayıf bir ihtimal de olsa belki AB'ye kabul edileceğiz.

Belki diyorum çünkü, Avrupalılar aptal değil; Elli yıldır bizi, sebepsiz evirip çevirmiyorlar.

Belki bir gün Avrupa ülkesi olacağız; fakat Avrupalı, asla olamayacağız.

Kemiyetlerle, biçimselliklerle Avrupalı olunmaz!

Avrupalılık; kemiyetler değil, aksine, keyfiyetler manzumesidir.

Avrupalılık; yasalar meselesi değil, bir kültür meselesidir; KÜLTÜR!

Bir türlü kabul etmek istemediğimiz bu gerçeği, AB’nin uzuuun ve ince yollarında, sadece Helmut Kohl yüzümüze karşı söylemişti; hem de babayiğitçe:

“<ı>Bu bir kültür meselesidir!” diye.

Biz halâ kavrayamadık...

Yasalar düzenlemekle kültürsüzlüğü aşabileceğimizi sanıyoruz...

Keyfiyetleri, hep kemiyetlere kurban ederiz ya...

Bekir Ali

 
Toplam blog
: 141
: 926
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

Türk san'at müziği dinlemeyi, okumayı, yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Kamudan emekli inşaat mühend..