Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '09

 
Kategori
Dostluk
 

Prof. Dr. Bekir Münci ORAN

Prof. Dr. Bekir Münci ORAN
 

Öyle yazıyordu fotoğrafın altında…

Prof. Dr. Bekir Münci ORAN… 1946-2009…

O’nu, Muğla Turgutreis Lisesinde tanıdım. Lise fen bölümünde okurdu. Her ne kadar “Fenci” ise de, çok da güzel keman çalardı, sanata da ayrı bir ilgisi vardı.

Hani lise yıllarında arkadaşlıklar genellikle “Gurup” olurlar ya, bizim de gurubumuz vardı ve Münci, lakabı ile “Beygir Münci” ile aynı guruptan arkadaştık, yediğimiz içtiğimiz beraber gibisinden.

“Beygir” derken, öyle iri yarı filan sanmayın, sadece birinci ismi olan “Bekir”i biz “Beygir”e çevirmiştik, o kadar. Dahası, kendisini tanıtırken de kullanırdı; “Ben… Beygir Münci…” diye…

Bir anlamda da gerçekten “Beygir” idi, arkadaşlarının olanca yükünü az mı çekti…

O günlerde “Barfa sigarası” içerdi de okul idaresine hiç yakalanmazdı… Biz ise ikide bir çarpılırdık idareye, verirdik ifadeyi, alırdık cezayı.

Bir gün, o da bizimle birlikte çarpıldı nasıl olduysa… Aldık üç gün okuldan uzaklaştırma cezasını. Ertesi gün de, cezalıyız ya hani, bastık gittik Marmaris’e gezmeye. Sanki ödül almış gibi.

Cenazesinin başında beklerken, hep o günler aklıma geldi…

Aklıma da hep bir şey takıldı…

Yakamıza taktığımız fotoğrafının altında yazan o yazı…

Prof. Dr. Bekir Münci ORAN… 1946-2009…

Aklıma takılan, “Acaba benim cenazemde, ismimin altında ‘1946_......’ ne yazacak ki” diye düşündüm. Gerçi yaşımı soranlara, sağlımı soranlara “Daha önümde çok var, 100 yaşından evvel ölenin…” Diyorum ama Münci’nin de ölmek istemediğini biliyorum.

Birkaç hafta önce aramıştım, telefonu cevap vermedi. İş yerini (Hacettepe Üniversitesi Radyoloji Ana Bilim Dalı) aradım, “Hocamız rahatsız, gelmiyor” dediler.

Sonra öğrendim ki… Dilim de varmıyor, içime de sindiremiyorum, ama kader mi ki bu? Doktorlar da o acımasız hastalığa yakalanıyor işte…

Ve bugün yolcu ettik…

Sakin ve sessizce…

Cebeci Mezarlığına ve tarih düştük, 23 Aralık 2009…

Belki de daha çok şeyler yazabilirim de, takatim kalmadı şimdi…

Sadece eşine, oğlu Mustafa Tunçalp'e, sevenlerine, dost ve arkadaşlarına başsağlığı diliyorum. “Ailesine” demiyor muyum?

Diyeceğim de kime? Kimi kaldı ki?

23 ARALIK 2009

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..