Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '13

 
Kategori
Güncel
 

Protesto güvenliği, adalet ve Palalı Saldırı olayı

Protesto güvenliği, adalet ve Palalı Saldırı olayı
 

Bir polis eli palalı dört saldırgandan birini yakalamak üzere(Alıntıdır)


Protesto eylemi yapmak yasak mı?

Yazıma üzülerek de olsa Yandaş Basın Yayın ile Yandaş Bölücülerden sonra şimdi de Yandaş Palalı Saldırganlar mı türedi, diye sormak zorundayım. Bugün öğrendiğime göre İstanbul Taksim çevresinde dün dehşet bir palalı saldırgan dehşeti yaşanmış. Ellerinde palalar bulunan dört kişinin çevreye nasıl saldırdıklarını ve bir kadının köşeyi dener dönmez nasıl tekme tokat dövüldüğünü iğrenerek seyrettim ilgili görsellerde. Gezi Parkının bir AVM’ye dönüştürülmesi için yaygınlaşan ‘protesto eylemleri’ sırasında da gördüğümüz ‘orantısız güç kullanma’ ne kadar ilginçtir ki bu kez de kendini bilmez ya da olan bitenlerden dolayı göstericilere çok kinci eli palalı dört esnaf tarafından uygulanmak istenmiş.

Habere göre Taksim Meydanında dün, önce “gözaltında taciz” protestosu amacı ile ‘Cumhuriyet Anıtı’nın Sıraselviler ve İstiklal caddelerine bakan tarafında kadın örgütlerine üye bir grup, “gözaltında taciz” iddialarında bulunarak, basın açıklaması’ yapmışlar. Anlaşılan o ki, ‘Kadınlar, polislerin etrafına şerit çekmek’ istedikleri için ‘bu girişim polis tarafından’ engellendiğinden ortam gerilmiş. Peki, bu durumda polisin gerekli güvenlik önlemlerini alarak eylemcileri denetleyebileceği bir alana çekilmesi gerekmez mi? Çünkü karşılarındaki grupta sesli tepkiden başka hiçbir şey yok ki!

İlgili haberde, ‘Saat 18.00’da ise Gezi Parkı eylemleri sırasında tazyikli suyla müdahale eden TOMA’ları protesto eden bir grup, “su savaşı” eylemi yaptı. Birbirlerine su sıkan gruptakiler, “Her yer Taksim her yer direniş” sloganları attı. Ancak polis bir süre sonra İstiklal Caddesi’nin girişini kapattıkları gerekçesiyle dağılmalarını istedi. Direnen “Su savaş”çılarına polis TOMA’lardan tazyikli su sıkarak müdahale etti. İstiklal ve Sıraselviler kaçan eylemcileri polis ara sokaklara kadar kovaladı ve gaz bombası kullandı’ açıklaması yapılmış. Bu sırada Talimhane tarafına doğru da kaçmaya başlayan grup üyeleri karşılarına çıkan elleri palalı dört dört kişi tarafından darmadağın ediliyor!

Görsellerini de seyrettiğim o kişilerin salıverilmesini şiddetle kınıyorum. Hukuk Devleti bu mu? O zaman ben de yola çıkıp ekmek bıçağı ile alacağımı vermeyen şerefsizin üstüne yürüyeyim, tekme tokat döveyim ya da dövüleyim. O polisler bana işkence yapmaz olsalar bile ilgili savcının 'adam yaralamak, toplum huzurunu bozmak, kanuni yolları kullanmak yerine yaptırımda bulunmak' gibi suçlamalardan dolayı tutuklama istemine karşılık o ya da bu mahkeme beni de salıveriri mi? Böyle bir Hukuk Uygulaması var mı? Bu uygulama olsa olsa, 'Benim Adamın İyidir. Döver de söver de. İsterse elindeki palalar ile üç beş kişi bir arada eli silahsız kişileri kadın erkek demeden pala sallayarak, tekme tokat kovalar' hukuku gibi ilkel bir anlayışın Hukuk Uygulaması biçimine dönüşmüş bir çirkinlik olabilir. Türkiye Cumhuriyeti gibi çağdaşlaşmak ve dev bir ekonomi olmak aşamasına gelmiş olan bir devlette yargı dâhil her hangi bir konuda ‘protesto eylemi’ yapmak yasak mı?

Yol güvenliği kadar kişilerin birbirine güveni de önemlidir

Benim öğrendiğime göre sanki yollarda eli palalı birileri bir protesto eyleminde polisin kullandığı Biber Gazı’nın o yakıcı hatta öldürücü şiddetinden kaçarken tekme tokat dövülmemiş, yüzlerine pala sallanmamıştır. Böyle bir durumda sanki hiçbir şey olmamış gibi eli palalı dört kişiye, babacan bir tavırla, ‘Canlarım bir daha yaparsan elimden kurtulamazsın’ der gibi bir sahne ancak ilkel bir toplumda hukukun aşama aşama nasıl kurulmakta olduğunun canlandırılmasında kullanılabilir. Hukuk kurallarının varlığına rağmen çağdaş bir toplumda bu tür yargı sahnelerin yaşanmaya başlaması gelecekler ilgili kaygıların daha da artacağını gösterir bence. Bir protesto eylemine karşı elbette karşı eylemler de konulabilir. Bu konuda gerekli önlemleri almak polisin başlıca görevidir. Protesto eylemlerine katılanlar ile karılarındakileri çatışmaya sürüklenmekten uzaklaştırmak da polisin görevleri arasındadır. Çevredeki yol güvenliğini yaya akışı ile araç akışı bakımından da polis sağlamak zorundadır.

Ne yazık ki benim gördüğüm kadarı ile polis yolları kapatarak eylemcileri kuşatmak ve var gücü ille onları ezmek ya da püskürtmek gibi bir yola başvuruyor. Benzer durumları 1970’lerde olduğu gibi yirmi gün kadar önce Ankara’da Kızılay çevresinde de yaşadım. Boşa giden zamana da gözleri yanan, öksürerek bağıra çağıra söven kişilere de polislere de acıdım. Bir de düşünün toplu taşıma aracına binen işçiler ile memurlar, gerekli yol güvenliği yetkililerce alınmadığından işlerine yaya olarak gitmek zorunda kalıyorlar.

Bu durum çok yönlü kin doğurur. Toplumları özellikle ayrıştırarak ilgili kurumlara karşı da yabancılaşmaya yönlendirir. Güvensiz bir araç akışı, birbirine güvensiz yurttaşlar ne kadar birbirlerine dayanabilirler değil mi? İstanbul’da daha önce de görüldüğü gibi bu gibi saldırılar karşısında işine gücüne gidenler ile öz düşüncelerinden dolayı kendilerine verilmiş bir hak olarak ‘bir protesto eylemine katılmak’ gibi bir istek ya da eğilim için kişilerin bu kadar tehlike altında bulunmalarına yol açmak hangi hukuk uygulamasında ya da çağdaş bir yönetim anlayışının nice uzantılarında var olabilir?

Önemli olan adil olmaktır

Bir toplumda eğer her türlü saldırılara karşı EŞİT YAPTIRIMLAR uygulanmaz ve BENİM ADAMIM hatta BENİM SALDIRGANIM iyidir, güzeldir, var olsun, arkasındayım!' derseniz bir anda ortalık ORMAN KANUNU uygulamaları ile dolup taşmaya başlar. Olası bu gibi saldırganlıklar öncelikle kişilik bozukluğu taşıyanları sonra da nasıl olsa ‘kim kime dumduma’ ya da ‘nasıl olsa yapanın yanına kalıyor’ ve ‘birkaç yala kıvırtarak bu işten sıyrılırım ne olacak’ anlayışlar sonucu bazı yerlerde boğaz boğaza çatışmaların ortaya çıkmayacağını hangi yetkili garanti edebilir?

Eğer kamuoyuna en yetkili ağızlardan en alttaki yetkililere kadar Hukuk ve Adalet Uygulamaları konusunda, ‘tarafgirlik’ yapılmadığı, yapılmaması gerektiği içerikli ‘çok seslilik’ yaygınlaştırılmaz komşuluk, din kardeşliği, akrabalık gibi toplumsal değerleri birden bire çökebilir.

Toplumsal çöküşün birkaç belirtisi

Bazı toplumsal olaylarda da görüldüğü gibi buna bağlı olarak:

1- Kişilere, esnaflara ve kurumlara verilen zararları içeren Vandallık ya da yakıp yıkma yaygınlaşır.
2- Anomi olarak bilinen ahlâki değerleri de yok sayan her türlü kuralsızlıklar toplumu sarsar.
3- Her gördüğünü sakallı baba sanmak yüzünden pisipisine yaralananlar ve öldürülenler çoğalır.
4- Çevredeki zenginlikleri kendi çıkarları için yağmacılık içerikli Çapulculuk artar. Yol kesme, köy basma, araç soygunları türünden zenginlik, değerli eşya, atın, gümüş, para gibi çıkarcı talancılık eylemleridir.
5- Eski defterler açılarak husumet, kan dökme, zenginlik ve cinsellik içeren kıskançlık kapsamındaki öç alma isterleri kargaşalar sırasında birden bire can alma aşamasına kadar ulaşabilir.
6- Kişiler kuşku ile bakmaya başladıkları karakollara da mahkemelere de gitmez. Böylece en uygun zamanda hasmını da düşmanını da gözüne kestirdiği diğer partilileri de bile bile doğrar.

İşin içerisine Özallı yıllar boyunca yaygınlaştırılan 'silah bulundurma' uygulamaları yönünden en az otuz milyon yurttaşımızın 'silahlı' olduğu düşünülür ise yandık demektir.

Bu sorunlar üzerine kendi çapımda araştırdığım, bir kaç yazı ve yorumlamada bulunduğum için inanın ç o k bunalımlı günlere doğru gitmekte olduğumuzu düşünüyorum.

Adalet yansız hukuk kurallarının baskılardan uzak uygulanması ile sağlanır

Bu yüzden Demir Yumruk Partisi olmak yolunda hızla ilerlemeye başlayan ancak bir tek fahiş yükseklikteki Yeni Ehliyet Parası'ndan bir anda geri adım atan AKP özellikle HUKUK Uygulamaları ile ADALET'in yerini bulması konularında çok titiz çalışmak zorundadır.

Bu yüzden her alandaki HUKUK Uygulamaları ile ADALET Uygulamaları için öncelikle 'eşitlik' ilkesinden taviz vermemek konusunda topluma güvence vermek zorundadır. Çünkü Terörle Mücadele uygulamaları ile çok özel olarak seçilmiş bazı kişilerin bile bile uzun tutukluluk ve uzun yargılama sürelerine tabi tutulmaları gibi konularda içeriden ve dışarıdan nice eleştiri almış olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu konuda ister yanlı ister yansız olsun çoğu gazeteler ile televizyonlar uzun ya da kısa, yorumlu ya da yorumsuz olarak nice haber geçmişlerdir. Bu alanlardaki tarafgirlik ya da Siyasetin Adalete Egemen Olması gibi bir sorunlar yüz yüze olduğumuzu sanırım akl-ı selim sahibi kişiler görmektedir.

Bu konularda çoğunluk - azınlık çekişmesi yerine TBMM kaynaklı hukuk kuralları ile TC'nin bazı bakımlardan ve TBMM'de onanmış uluslararası yasalar ile özellikle AB Müktesebatı ile AİHM Kararları çerçevesinde Hukukun Üstünlüğünü sağlamak konusunda çok daha hassas davranması gerekmektedir.

Aşağıda okuyacağınız örnek olayda da görüleceği gibi bir ‘protesto eylemine katılmak’ suç mu? Söz konusu bir ‘protesto eylemi’ sırasında ‘orantısız güç kullanmak’ nasıl bir demokratlık, nasıl bir vicdandır?

Bir toplum bilimci olarak bir anda daha ne yazabilirim erenler?

Eli palalı dört saldırgan serbest bırakılmış

Serzenişler ve öneriler içeren bu yazıyı bitirdikten sonra az önce okuduğuma göre İstanbul’daki sivillere ellerindeki palalar ile saldıran ‘Dört Palalı Saldırgan’ ilgili savcının ‘Kasten yaralama, görevli memura direnme’ suçları yüzünden ‘tutuklanmaları’ istemine rağmen ilgili mahkemece serbest bırakılmışlar.

Bir toplum Bilimci olarak bu tür saldırganlıklar ile bu gibi Hukuk Uygulamaların toplumu gereceğini ortalığın birbirinin boğazına sarılan ve birbirini doğramaya çalışan hatta bile bile çekip vuracağı nice durumların habercisi olduğunu ilgilere duyurmak isterim. Böyle bir durumu düşmanlarım bile yaşamasın. Toplumumuzun ortak değerlerinin palalar ve kurşunlar ile doğranmasını, canlarımızın yanmasını kim ister? Her konuda olduğu gibi bu konularda da Yargının hiç olmazsa bir an için olayın içinde ezilmekte olan kişilerle 'hemhal' olmasını (empati kurmasını) yani kendisini saldırıya uğramış kişilerden birinin yerine koyarak düşünmesini isterim. Sanırım söz konusu yargılamada Palalı Saldırıya maruz kalmış olan genç kadın bulunarak getirilmemiştir. Öğrenciliğimde üç dört kez yaşadığım için biliyorum, bir toplumsal olayda hiç tanıksız bir salıverme olur mu? İnanın, 'Nerede o eski Ramazanlar' der gibi, 'Nerede o eski yargılamalar!' diye bağıracağım geliyor.

İstanbul'daki o korkunç Palalı Saldırı konusunu ilk ağızdan bilmek isteyenler için üç ayrı görseli de içeren ilgili erişimi paylaşmak istiyorum: http://gundem.milliyet.com.tr/turkiye-nin-konustugu-genc-kadin/gundem/detay/1733453/default.htm

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..