Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '13

 
Kategori
Kitap
 

Proust yaşamınızı nasıl değiştirebilir?

Proust yaşamınızı nasıl değiştirebilir?
 

ALAİN DE BOTTON

PROUST YAŞAMINIZI NASIL DEĞİŞTİREBİLİR?

Alain de Botton’un mutluluk, aşk, sanat, erdem, dostluk gibi kavramları felsefi tarzda işleyerek gündelik yaşamla bağlantılar kuran kitaplarından biri de Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir?

Proust’un yazdıklarının ve yaşamının rehberliğinde yaşamımızı nasıl değiştirebileceğimizi anlatıyor. Proust’un otobiyografisi, kişisel gelişim kitabı, edebiyat çözümlemesi, Kayıp Zamanın İzinde isimli eseri okumak için bir rehber olarak tanıtılabilir kitap.

Proust’un devasa eseri Kayıp Zamanın İzinde’yi okumak bir rüya olmaktan çıkabilir bu kitap sayesinde.

Bugünü yaşamayı nasıl öğrenebiliriz?

1920’lerin Paris’inde bir gazete okurlarına bir soru hazırlamış. Dünyanın  çok yakın bir zamanda felakete uğrayacağını öleceğinizi  anladığınız ve felaket gerçekleşinceye kadar geçen süre, hayatınızın son dakikalarında ne yapardınız?

Proust’un bu soruya verdiği cevap şöyledir: Dünya gözümüze harikulade görünürdü. Yaşamımızı gelecek günlerden sürekli emin olduğumuz için erteliyoruz. Ertelediğimiz şeylerin bir daha asla yapamayacak olsaydık, ilk işimiz bunları gerçekleştirmek olurdu.  Proust böyle söylemesine rağmen yapmayı düşündüğü Hindistan yolculuğunu hiç gerçekleştirmemiş, evinden dışarı çıkmamıştır. Hayatı yarım yaşamanın da pişmanlığını duymamış. Bu şekilde yaşamasaydı dev eserini tamamlamaya hiçbir zaman vakit bulamayacaktı belki de.

Kendimiz için okumayı nasıl öğrenebiliriz?

Bir yazarın eserini tanıyabilmek için önce onun yaşamı, eserlerinde kendine ortaya koyuş şeklini bilmek gerekir. Proust'un yaşamına baktığımız zaman yazdıklarında yaşamının yansımalarını görebiliriz.

Proust’un hayatındaki en önemli kişi annesi. Kendisine küçük bir çocuk gibi davranan annesiyle bağımlılık düzeyindeki ilişki tüm yaşamındaki seçimlerini etkiliyor.  Proust’un babası zamanının en iyi doktorlarından.  Adrien Proust’un tıp alanında yazdığı kitaplar insanların yaşamlarını değiştirmeye yönelik sağlık kılavuzu nitelikleri taşıyor. Proust’ta  babasının tıp alanında yaptığını edebiyatla nasıl yapacağını sorgulayarak yazmış eserlerini.

Okuduğumuz bir çok kitap da kendimizden izler bulabilmemizi ; insan tiplerinin  estetik açıdan kısıtlı sayıda olmasına, doğal olarak roman karakterlerinin de birbirine benzer olmasına bağlıyor. Okuma sürecinde her okur aslında kendini okur. O kitabı okumadan kendi hakkında farkına varamayacağı şeylerin farkına varır. Bir roman  Proust’a göre  okura kendini evinde hissettirmeli, yalnızlığına çare olmalı, kendi kendimize farkına varamayacağımız  duyumsamalarımızı fark ettirmesidir. Proust’un Kayıp Zamanın İzinde kitabında, kendimizde görmekten hoşlanmadığımız  şeylerin, bastırılmış mutluluklarımızın, acılarımızın, hor gördüğümüz duygu dünyamızın yansımalarını  keşfedebiliriz.

Nasıl başarıyla acı çekeriz?

Proust tüm yaşamı boyunca acı çekmiş, zor ve herkesten farklı bir yaşam sürmüş. Bizlere söyleyecek bu kadar sözü bulabilmesi, acıyı anlayıp varlığını kabullenebilmesidir. Proust’un acıları yazmakla bitmez. Flört sorunları, aşktaki karamsarlığı, tiyatro kariyerindeki başarısızlıkları, arkadaşları tarafından anlaşılamaması, fiziksel rahatsızlıkları; astım, sindirim sorunları, cilt duyarlılıkları, yataktan çıkmaya karşı isteksizlikleri, gürültüye dayanamaması daha bir çok sorundan sürekli acı çekmiştir. En çok acı veren şeyde yaşamı boyunca ailesine üzüntü kaynağı olmasıdır.

Hiç acı çekmeden bir yazar, bir öğretmen sayesinde bilge olunabilir mi?  Bilgelik yaşadıklarından pişman olmayarak, acı çekerek kendi kendine keşfedilen bir şey. Keder  zihnin düşünce gücünü artırıyor. Kederler ancak düşüncelere dönüştüğünde bize acı çektirme güçlerini kaybediyorlar.

Zamanı nasıl daha iyi kullanabiliriz?

Proust’a en çok ilham veren şey gazete yazılarıdır. Bir gazete haberlerinde bulunan boşlukları doldurmak tamamen yazarın hayal gücüne bağlıdır. Bugüne kadar  en değerli edebiyat eserlerinin gazete haberi şeklinde düşünüldüğünde ne kadar sıradan göründüğü dikkat çekicidir. Anna Karenina, aile geçimsizliği olan kadın intihar etti, Suç ve Ceza, ekonomik güçlük içerisinde olan öğrenci komşusunu soydu. Romeo ve juliet, sevgisinin öldüğünü zanneden genç adam kendini öldürdü. Aslında ölmeyen genç kızda sevgilisinin öldüğünü görünce kendini öldürdü. Bu haber başlıklarına benzeyen başlıklara her gün taslıyoruz ama bir edebiyat eserine konu olabileceği aklımıza gelmiyor.

Alain de Botton Proust’un roman kahramanlarının günlük hayatta karşılaştıkları problemlerin farklı bakış açısıyla nasıl çözüleceğini de anlatıyor. Problemi ortaya çıkaran şey aynen bizim de günlük yaşamımızda  da olduğu gibi algılarımızdır.

Duygularımızı daha iyi nasıl ifade edebiliriz?

Doğru sözcükleri bulmak gerekir. Yazarken ve konuşurken yüzeysellikten kurtulabilmek için  özgün sözcükler kullanılması gerekir.

Gökyüzü kızıl, ayın solgun ışığı gibi klişeleri kullandığımızda bu durumu anlatan en iyi sözcükler gibi görünebilir. Nasıl konuştuğumuz nasıl hissettiğimizle de alakalıdır. Anlatma biçimimizde algılama biçimimizdir. Proust’un kitabının gücü de buradan kaynaklanmaktadır. Herkes tarafından aynı algılanan bir şeyin herkesten farklı anlatmasıdır. Ayı anlatırken sahneye çıkma sırasını bekleyen bir aktöre benzetmesi bununla ilgili bir örnektir.

Dilde kişiliğin izlerini bırakma gereksinimi en çok kişisel ilişkilerimizde ortaya çıkar. Bir kişiyi ne kadar iyi tanıyorsak ister istemez, herkesin seslendiğinden daha farklı seslenmek ihtiyacı duyarız. Taşıdığı herkes tarafından bilinen adı yetersiz gelir.

Nasıl iyi bir arkadaş olabiliriz?

Proust öldüğü zaman bir çok arkadaşı onun hakkında kitap yazmıştır. Kendisi burjuva bir aileden gelmesine rağmen döneminin aristokratları tarafından çok aranan, davet edilen bir kişiydi. Proust’un arkadaşları cömert, eliaçık, yalnızca kendinden sözetmeyen, ilgili, neyin önemli olduğunu unutmayan, alçakgönüllü, çok iyi konuşmacı, misafirperver  biri olarak tanımlamışlardır. Arkadaşlarının bu kadar sevmesine ve övmesine karşılık, Proust’un arkadaşlık konusunda söyledikleri çok ironiktir. Bir kanepe ile bile arkadaşlık edilebilir, konuşmak gereksiz bir etkinliktir, yalnızlığımızın o kadar çaresiz olmadığına inandıran bir yalandır.

Entelektüellerle sohbet etmektense çoğunlukla  uşağıyla sohbeti yeğlemiş ve doyurucu bulmuştur.

Proust’un arkadaşlarına karşı o kadar nazikti ki proustma diye bir deyim bile uydurmuştur yakın çevresi.

Gözlerimizi nasıl açabiliriz?

Proust yazdığı makalelerden birinde kasvetli, kıskanç, hayatından memnun olmayan bir genç adamın yüzünü güldürmeye çalışıyor. Bunu yapmak için genç adama Chardin’in resimlerini gösterdi. Chardin  genç adamın imreneceği sarayları prensleri değil, mutfak eşyalarının resmini yapıyordu. İnsanlarda çok kahramanca ilginç şeyler yapmıyordu. Nakış işliyor, koltuğa uzanmış kitap okuyor. Konu edindiği nesneler son derece sıradan olmasına rağmen inanılmaz derecede çekici ve baştan çıkarıcıydı.  Chardin genç adama mutluluğun ve güzelliği saraylarda prenslerin yaşamında değil biraz çabalayarak kendi çevresinde de bulabileceğini göstermiştir.

Yaşam bazı anlarda bize çok güzel görünür  ama buna karşın çoğu kez onu anlamsız buluruz;  bunun nedeni yaşam hakkındaki yargılarımızı, sıradan bir anlayışla yaşamın kendisinin sunduğu kanıtlara değil de yaşamla hiç ilgisi olmayan bir çok farklı imgeye dayandırılması hayatla ilgili olumsuz düşüncelere varılmasıdır.

Bunun çaresi güzel anların belleğe gerektiği gibi yerleştirilebilmesidir.  Çevremizdekileri tam anlamıyla dikkat edebilmek için ve mutlu olmak için gerekli imgelere sahip olmamaktır. Kafamızdaki imgeler, beklentiler çevremizde gördüklerimizle uyuşmamasıdır. Gerçek mutluluğu görebilmek için kafamızdaki mutluluk resimlerini değiştirecek yol göstericilere ihtiyaç duyabiliriz. Sanat farklı mutluluk imgeleri göstererek bir resme bir imgeye saplanıp kalmamızı önleyecektir. Mutlu olmak için sadece paranın gerektiğine inanan birinin parası yoksa ne yapacak parasızda mutlu olmanın yolunu bulacak.

Aşkta nasıl mutlu olabiliriz?

Proust başkalarını mutluluğa kavuşturma konusunda onların acılarını dindirme konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahip. İnsan ilişkileri konusunda tam bir usta. Proust’a göre sonsuz aşkın olmamasının nedeni  aşkla ilgili bir şey değil. Bizim her zaman yakınımızda duran bir nesneyle ya da bir insanla hayranlık dolu bir ilişkiyi sürdüremememiz. Buna örnek olarak da telefonun keşfini gösteriyor. Onun döneminde telefon kullanılmaya başlanalı daha otuz yıl olmasına rağmen önceleri mucize olarak görülmesine rağmen olağanüstülüğü unutulmuştur. Telefonla karşılaştırıldığında daha da sıkıcı olan bir insanın bir yakınından bir ömür boyu hayranlık görmesi konusunda nasıl sorunlarla yüzyüze olduklarını yeterince açıklıyor. Ortalama bir insan karşısındaki bir kişiye en fazla yarım saat hayranlık duyabiliyor. Bize tanıdık gelen şeyleri küçük görmeye başlıyoruz  bir süre sonra.

İlk başlarda ilgilendiğimiz kişilerin her şeyine dikkat ederiz ama zamanla körleşiriz. Ondaki değişiklikleri güzellikleri görmemeye başlarız. Sevdiğimiz kişiyle birlikteyken sıkılıyorsak aslında onunla birlikteyken çok iyi tanıdığımızı düşünüp yeterince tanıyamamamızdır. Bir erkek ya da kadın  birlikte yaşamaya başlayınca kısa zaman sonra birbirlerini sevmelerine  yol açan şeyleri görmez olur, bu özellikleri ortaya çıkaran şey kıskançlık ve kaybetme korkusudur.

  

 
Toplam blog
: 72
: 3894
Kayıt tarihi
: 20.09.09
 
 

Evli bir çocuk annesiyim. Eğitim alanında çalışıyorum. Felsefe, sosyoloji, edebiyat alannda atöly..