- Kategori
- Sinema
Psikolog delirirse: " Gothika "
Kriminal Psikolog Miranda Grey uzmanlık alanıyla ilgili bir çalışma yapmaktadır. Bir anda üzerinde çalıştığı ruhsal sorunla baş başa kalır. Dr. Miranda Grey, öldürmekle suçlandığı kocasına dair hiçbirşey hatırlamamaktadır.
Hafızasını yeniden kazanmaya ve masumiyetini ispatlamaya çalıştıkça kinci bir ruh onu kıskacına alır. Tüm çabalarına rağmen, kendi suçluluğunu ve giderek artan deliliğini kabul etmek zorunda kalır.
Gothika yalnızca fragmanlarına bakıp, artık fazlasıyla bildik korkutma öğeleriyle dolu olduğunu düşüneceğiniz standart bir Hollywood korku filmi değil. Korkutmaya çalışmaktan çok, gerilim bilim-kurgu karışımı bir film.
Joel Silver, Robert Zemeckis ve Susan Levin'in yapımcılığını üstlendiği film, Mathiue Kassovitz gibi genç bir yönetmeni ve Halle Berry, Robert Downey Jr. ve Penélope Cruz gibi yıldız isimleri, fantastik bir korku-gerilim filminde bir araya getirmiş.
"Gothika", sözcük olarak "gothik"ten geliyor. Kısaca, Ortaçağ'da Fransa'da ortaya çıkan ve 12. yüzyılın ortalarından itibaren Batı Avrupayı'da etkisi altına alan bir mimari tarz.
Dramatik ortaçağ sanatını yansıtarak ve bu tarzın birleşimi olan uçan ayaklar, sivri oklar, dikey kemerler, kemerli tavanlar kullanılmasına dayalı bu tarz o kadar yaygınlaşır ve mimarinin akışını öylesine değiştirir ki, kısa sürede, mimari alanının dışına taşan bir işlev yüklenir.
Hatata günümüzde heavy metalin türleri arasına bile girer!...
"Resim ve edebiyatta da giderek yaygınlaşan bir tarz olmaya başlayan gotik, 1700'lü yıllara gelindiğinde, İngiltere'nin sosyal ortamını yansıtan edebiyat yapıtlarının adı olacak bir anlam genişlemesine uğradı. Ülkede kaotik bir dönemin hakim olduğu, sanayi devriminin getirdiği dönüşümle birlikte ilk sınıfsal devinimlerin yaşandığı, halkın bir bölümünün de bu karman çorman ortamda git gide doğaüstü olaylara ve dinsel inanışlara başvurmakta çare bulduğu bu dönemde; ürpertici, gizemli ve vahşi olayların oluşturduğu bir kurguya dayalı İngiliz edebiyatı en önemli eserlerini verdi. Hemen herkesin çok iyi bildiği, defalarca filme çekilmiş, Mary Shelley'nin 'Frankenstein' isimli romanı, bu dönemin en akılda kalıcı yapıtlarından biri oldu." [*]
"Gothika" filminin adı da bu tarz edebiyatta hakim olan gizemli ve puslu atmosferi kendi anlatısına taşımasından geliyor.
Filmin henüz başında, işinde uzman bir psikolog olan Miranda Grey, geçirdiği korkunç bir olaydan sonra kendine geldiğinde bir cinayet işlemekle suçlanıyor ve neler olduğunu hatırlayamıyor. Sevdiği ve taptığı kocasını anlayamadığı bir biçimde kaybeden Grey, bu cinayetin sorumlusu olarak kedini daha önce tedavi ettiği ruhsal bozuklukları olan hastaların arasında Woodward'da buluyor. Ancak olayların ilginçliği bununla sınırlı kalmıyor. Kendini birdenbire camın diğer tarafında daha önce tedavi etmekle uğraştığı hastaların içinde bulan Miranda'nın zamanla, gördüğü tedaviler nedeniyle zihni uyuşmaya başlıyor ve artık, kendisine çok yakın olan eski iş arkadaşları da ona olan güvenlerini yitirmeye başlıyorlar. Miranda, bu noktada, suçsuzluğunu kanıtlamak ya da açıklanamayan davranışlarını çözmeye çalışmak yerine kocasının cinayetinin altında yatan nedenleri araştırmaya koyuluyor.
Yönetmen iyi bir atmosfer yaratmaya çalışmış: "Benim için önemli olan, filmdeki her şeyin gerçeğe uygun olmasıydı. Her şeyin bir anlamı olmalıydı. Bunun anlamı ışık ve çekim yapılan yerler sadece ürkütücü sahnelerde korkutucu olmamalı, filmin tamamında aynı ruhu taşımalıydı. İzleyicinin karanlık duygusundan kaçmasını istemiyorum, bu duyguyu kesinlikle kaybetmemeli." Kassovitz kameraman olarak Libatique'i seçmesiyle ilgili olarak şu küçük notu düşüyor: "Kameranın bir hayalet gibi fiziksel olarak kimsenin giremeyeceği yerlere girmesini istedim, Libatique bunu başarmak için en uygun kişilerden biriydi."
"Hayalet Gemi" ("Ghost Ship"), "Lanetliler Kraliçesi" ("Queen of the Damned") ve "Dr. Moreau'nun Adası" ("The Island of Dr. Moreau") gibi filmlerin tasarımını yapan Walker, yönetmenin isteğini yerine getirmek için farklı renkler kullanmış: "Kötü bir şeyin olacağını izleyiciye önceden hissettirmek için gri ve kahve gibi tonlar kullandım ya da renksizliği tercih ettim. Daha önce hiç bu tekniği kullanmamıştım." Renk kullanımının yanı sıra Walker ve ekibi, filmdeki Woodward Hapishanesi'ni canlandırmak için, Quebec'teki şu an boş olan St. Vincent-de-Paul Hapishanesi'nin bulunduğu alanı kullanmışlar. SVP'de birçok set kuran ekip koridorlar ve merdivenler, paslı ve boyası dökülmüş duvarlar, kullanılan odalar ve Chloe'un Miranda'yı tehlikeye karşı uyardığı egzersiz bahçesini filme uyacak şekilde düzenlemek için epey tasarım değişikliği yapmak zorunda kalmış. Walker'ın ekibi, Woodward'daki yönetim ofislerini, duş odalarını ve çelikten yapılan camlı hücreler için de Montreal'daki Cite du Cinema'yı kullanmışlar. Bunca hummalı çalışmadan sonra filme dönüp bakan Walker, "Bu filmdeki en büyük başarı değişik yerlerde çekilen sahnelerin birbirleriyle tutarlı olması. Bunun sebebi ise Montreal'deki fantastik ekibim. Çok yetenekli ustalardı ve filme uygun olacak çevreyi çok iyi planladılar," diyerek ekibinin hakkını teslim ediyor."
Ancak filmi izlerken sürekli olarak kafamızda "Yönetmenin amacı ne?" sorusu var. İlk filmi "Protesto" ile hem izleyicilerin hem de eleştirmenlerin beğenisi kazanan yönetmen, bir yandan hikayeyi bilimsel kılmaya çalışıyor, diğer yandan olabildiğince klişelerle doldurup, hayalet ya da yaşayan ruha yaslanıyor.
Bir nevi "6.His" vakasıyla, "Ölümsüz"ü birleştiriyor... Bunu da bir psikologun deliler arasına düşmesiyle gerçekleştirmeye çalışıyor. İyi başlayan film, ne yazık ki sonlara doğru o denli vasatlaşıyor ki, Robert Downey Jr (Dr. Pete) bile filmi kurtamıyor.
Miranda ile Dr. Pete arasında, daha önce aralarında bir şey yaşanıp yaşanmadığına dair sahne ya da Miranda'nın daha önce inanamadığı hastası (Penelope Cruz) arasındaki diyologların hiçbirinin devamı gelmiyor.
Üstelik filmde Penelope Cruz da çok sırıtıyor ve resmen dökülüyor... Hatta bir yerde resmen şöyle diyor: "Bedenimi ele geçirebilirler ama ruhumu asla!" Bu kadarına da "pes" doğrusu...
Tüm bunlar, baştaki sıkı gerilim atmosferini bozarak, sapık koca, yardım isteyen ruh vb... klişelerle dolu bir filme döndürüyor Gothika'yı.
Son dönemde "Gothika" çizgisindeki filmler, kullandıkları klişelerin farkında olduklarını hissettirmeleri, kendi kendiyle dalga geçebilmeleri, belirli bir noktaya kadar ironi yapabilmeleri gibi özellikleriyle öne çıkıyor ve ilgi görüyordu. Oysa "Gothika" kendini sonuna kadar ciddiye alan, sanki bu türde çekilen ilk filmmiş gibi yapmayı tercih eden bir film.
Bu yüzden de mecburan bizi "güldürüyor"...
Halle Berry elinden geleni yaparak filmi kurtarmaya çalışmış. Havuzda kaç tur attığını sayan bir Miranda'dan uyanan bir kadına dönüşünü vermeye çalışıyor. Ama olmuyor. Senaryonun neresinden tutsak elimizde kalıyor.
Hepsi bu mu? Filmin başarılı başlangıcını saymazsak, ne yazık ki bu...
[*] http://www.lebleb.com/kameraarkasi.php?job=showkameraarkasi&film_id=65