- Kategori
- Psikoloji
Psikoloji mi beni okur? Ben mi psikolojik bir okurum?
Birçoğumuz, ki bu "bir çoğumuzun" içinde bende varım. Psikolojik analiz yapan kitaplar okumaya bayılırız. Hani içimizde bir "merak etme" dayanılmazlığı vardır ya. Dışarıda olup bitenleri merak eder, ya izleriz yada kulak kesiliriz. Ve işi o kadar abartırız ki kendimizi bu merak dairesinin içinde bir yere koymak isteriz akabinde. Acaba ben bu dünyanın, düşünsel anlamda neresindeyim? Bakış açım tam olarak neye göre şekillenmekte? Hakikaten ben neyim yada kimim ? deriz. İşte bu derizden sonra harekete geçeriz. Psikolojik içerik yüklenmiş, sosyolojik açılımları olan kitap yada yazıları okumaya başlarız. Arada mola vererek gözlerimizi tavana diker kendimizi yoklarız; "evet bende böyleyim" yada " hayır canım ben asla böyle değilim" gibi tespitlerde bulunmaya çalışırız. Kendimizi ara ara ötekileştirerek, kendimizin karşısına geçer tanımlama yaparız. Ve böylece bir kaç kitap okuruz, şöhreti denizleri aşmış yabancı yazarlar, şöhreti yaban ellere ulaşamamış mahallemizin yazarlarını okuruz. Ve kendimizi unutur, yazarlar arası kıyas başlar sonra. "Benim okuduğum yazar, senin okuduğun yazarı döver" rekabeti oluşturmuşuz bilmeden.
Hakikaten; yabancı yazar mı döver? Yoksa yerli yazar mı döver? Merak ettim şimdi! eğer sizde merak ettiyseniz benim gibi, ve hala buraya kadar okuduktan sonrada sıkılmadıysanız, buyrun biraz daha dişimizi sıkalım ve devam edelim konu üzerinde parmak ucunda yürümeye. Nereye gideceğimizi şu anda bende bilmiyorum, ( aslında şu anda biliyorum, çünkü bloğu temize çekiyorum, ama kağıda yazarken bilmiyordum:) o yüzden sanki temize çekmiyormuş gibi, bilgisayara yeni yazıyormuşum havası vermek için "şu anda" ifadesini kullandım:) )
Neyse efendim; devam edelim biz şimdi, bırakalım yazar, parantez içinde açıklamasını yapadursun! o yazsın biz yazarın düşüncesinde gezintimize devam edelim , bakalım ne düşünmüş acizane bu konuda ?
Şimdi; Psikolojik analizler içeren kitaplar yazan araştırmacıların, sosyolojik tanımlarla yaptıkları gözlemlerde, yakaladıkları detay yada başlıkları, tespit olarak ortaya koymaları noktasında, elde ettikleri verileri "duygu-düşünce-davranış" üçlemesinden oluşan bir laboratuvar ortamında değerlendirdiklerini düşünecek olursak, yada tespit olarak karşımıza çıkan verilerin geçtiği süzgeç olarak ta düşünebiliriz "duygu-düşünce-davranış" üçlemesini.
Peki; bu "duygu-düşünce-davranış" üçlemesi; tanımı, sınırları, kriterleri ve yasaları belli, klişeleşmiş, satandartları bilinen bir üçleme midir? öyleyse şayet beslendiği kaynak bir kişi midir? Kişi ise şayet; sürekli kendini yenileyen, kendini keşfeden, kendini değiştiren, geliştiren insan ! Bu üçlemeyi arkasından sürükleyecek demektir. doğal olarak bu üçleme sürekli olarak değişiklik arzetmek durumunda kalacaktır. Ve dolayısıyle kendini sürekli yenilemek zorunda kalacak. öyle mi ? eğer öyleyse, bir kıyas sıkıntısı yaşamaktayız. Çünkü "mevcut kıyas" bir dakka yerinde durmuyor ki, kıpır kıpır habire gelişerek değişiklik arzediyor. İnsan zira, düşünen varlık, hadi tut tutabilirsen!
Öyleyse; farkedilen sıkıntılarımız, bunalımlarımız, kusurlarımız ve dengesizliklerimiz tanımı altında yer alan taraflarımız neye göre kıyaslanarak ortaya konmakta? Demek ki, başka şeyler var! ne gibi? aile gibi, gelenek-görenek gibi, inanç gibi, kısaca yaşamak özgün özelliklerimiz gibi.
Ha şimdi! bu noktalardan hareketle; demek ki, yabancı psikologlar beni anlayamaz, neden? Çünkü;onlar benim gibi düşünemez, benim gibi bakamaz, benim gibi davranamaz. neden? Çünkü; yabancıların anlayışını şekillendiren etkenlerle , benim anlayışımı şekillendiren etkenler aynı değil. Aynı doğruyu ifade edebiliriz, lakin aynı doğruyu farklı yaşarız. doğal olarak "duygu-düşünce-davranış" süzgecinden geçtikten sonra birbirimize benzemeyiz.
Peki; beni kim anlar? Beni tanıyan anlar, beni bana benzeyen anlar, mahallemin psikoloğu anlar, benimle ancak , beni tanıyan empati kurabilir. Yani " biz bize benzeriz, o da aynı özden beslendiğimiz içindir". bu durumda yerli davranış bilimciler ile yabancı davranış bilimciler, aynı kuramda birleşebilirler, Lakin o kurama dayalı anlama ve algılama noktasında beni sadece bizim köyden olan anlar. Diye düşünüyorum acizane.
Ve bilinen en keskin ve kesin tedavi yöntemi:
Mevlana'nın dediği gibi; " Beni bir ben bilirim, bir beni Yaradan. bana bir ben lazımım, bir de beni anlayan" yöntemidir özetle.
Ve sonuç olarak:
İnsan; anlama ve yaşama hususunda, yalnız olmadığının bilincine vardığı anda bir rahatlık düşüncesine kapılır, ve içinde ki çoğalışa yönelik bir aidiyet hissinin güvenliğinde yeniden yapılanır. Bu durumu da "teklikten çıkış alarak çoğalmak ve çoklukta olgunlaşarak, tümden gelim anlayışıyla teklikte yok olmak" manasında saklı farkedişle açıklayabiliriz. saygılarımla
Huzur ve Başarı temennilerimle