Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '15

 
Kategori
Psikoloji
 

Psikolojik açıdan kendimizi nasıl savunuruz?

Psikolojik açıdan kendimizi nasıl savunuruz?
 

Homeo-stasis ilkesine göre her organizma bir denge içinde kalma eğilimindedir. Uyum dengesini bozacak herhangi bir etken organizmada tehlike olarak algılanır. Dış dünyadan gelen tehlikelere karşı her canlının ortak savunma düzenekleri vardır. bunlar genellikle, kaçma ya da tehlikeyi ortadan kaldırmaya yönelik saldırma biçimindedir. İnsanlarda biyolojik dürtülerin yanı sıra çoğu kez bu dürtülerden kaynaklanarak gelişen, önemli ruhsal-toplumsal gereksinimler ve güdüler vardır. Biyolojik olan savunma düzenekleri doğuştan gelen dürtülerdir ve her insan için aynıdır ancak ruhsal denge için kullanılan savunma düzenekleri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bu kişinin yaşamı boyunca öğrenme ve olayları bilişsel düzeyde algılayış şekli ile alakalıdır. Benliğin savunma düzenekleri çatışma ve bunaltıya karşı kullanılır. Genellikle bilinçdışı süreçlerdir ve birey ne tehlikenin ne de kullandığı savunma mekanizmalarının  bilincinde değildir. Bunaltı, iç dünyada yaşanan çatışma ve algılanan tehlikeyi haber veren tepki olup, psikolojide uyaran bunaltı (signal anxiety) olarak isimlendirilir. Savunma düzenekleri, kişinin bir çok davranışının gerçek sebebini açıklamaya yarar ve davranışın veya söylemlerin bilinçdışı nedenleri ve kişinin bu davranışı göstermesinin asıl sebebini bize gösterir.

1) Bastırma  (Repression): Benliğin savunma mekanizmaları arasında ilk tanımlanandır ve bütün diğer mekanizmaların temelini oluşturur. İlk defa Sigmund Freud tarafından ortaya atılmıştır. Bilindışına itilen duygu, anı, dürtü ve isteklerin bilinç düzeyine çıkması genelde benlik tarafından kabul edilmez. Çünkü bu duygular, istekler, anılar ve duygular benliğimiz tarafından yasaklanan, ayıp görülen, bunaltı ve acı veren öğelerdir. Benlik bu yoğun olumsuz duygu ile başaçıkmak için bastırma savunma mekanizmasını kullanır. Bastırma savunma mekanizmasını az kullanan kişiler kendisini tanıyan ve kendi istek ve duyguları ile yüzleşebilen insanlardır ancak buradan bastırma savunma mekanizmasını kullanmak kötüdür sonucu çıkarılmamalıdır. Bilinçdışının bastırdığı öğelerin tamamının bilinç düzeyine çıkması kişi darmadağın edecek güce sahiptir. Örneğin şizofreni hastaları bastırma savunma mekanizmasını kullanamayan insanlardır.

2) Yadsıma (İnkar, denial): Yadsıma, yani inkar ilkel bir savunma mekanizması olarak kabul edilir. Kişi bunaltı yaratacak yaşadığı gerçek bir olayı yok sayma, kabul etmeme eğilimindedir. Bu sayede kişi bunaltının vereceği acıdan kaçmış olur ve kişi bunun bilincinde değildir. En çok yadsınan duygu öfkedir. Öfke güçlü ve rahatsız edici bir duygu olduğundan dolayı kişiler bu duygunun kendisine ailt olduğunu bilinçsizce kabul etmek istemez. Bu savunma mekanizmasını ağırlıklı kullanılması ve yoğunlaşması ile birlikte kişiler gerçeklik ile bağlantısını kaybedebilirler. (Şizofreni) Örneğin paranoid türden kötülük görme sanrılarında kişi kendi içindeki düşmanca duyguları, kin ve nefreti önce yadsımakta, sonra yansıtarak dışarıdan kendisine kötülük gelecekmiş gibi algılamaktadır.

3)  Yansıtma (Projection): Bastırma ve yadsıma gibi yansıtma da önemli savunma mekanizmaları arasındadır. Kişi bastırdığı ya da yadsıdığı dürtülerinin devamında yansıtma mekanizmasını kullanır. Kendisinde kabul edemediği, yakıştıramadığı duygu, düşünce, dürtüleri başka bir insana ya da nesneye yansıtarak sanki ondan kendisine geliyormuş gibi düşünür. Kendisinde olan kusurları ya da olumsuzlukları başkalarına aktararak onları eleştirmeye başlar. Örneğin, içinde kin, nefret gibi duygular olan birey bunu başkasına yansıtarak "bana kızıyorlar, benden nefret ediyorlar" diye düşünebilir. Aslında şöyle bir gerçek var ki, başkalarında sürekli eleştirdiğimiz, sevmediğimiz özellikler aslında bizde varolan ve kabul etmediğimiz kusurlarımızdır.

4) İçe-Atım (Introjection): İçe atım dışarıdaki bir nesnenin veya nesnenin bir parçasının ya da nesnenin bir özelliğinin pozitif veya negatif anlamda içe alınarak zihinsel anlamda onun yaşatılmasıdır.Bu durum genelde zayıf bir ego'nun, kendisini daha güçlü hissetmek için başvurduğu bir çözüm yoludur. Cesaretsizliği ve fiziksel zayıflığından ötürü yetersizlik hisleri duyan bir birey mahallenin kabadayısını içsel olarak içe atıp, kötü duygularıyla baş edebilir. İçe atım sadece bu bağlamda olmaz. Sevilen bir nesne içe alınarak her an onunla iletişim ve özdeşim kurulabilmekte, ondan ayrı kalmanın acısı telafi edilebilmektedir.İçe atım bazen negatif yönde değerlendirilir. Öfke duyulan ya da nefret edilen bir nesne içe atılarak bu nesneye karşı deşarj sağlanabilir.İçe atımın bir diğer uygulama tarzı da kendiliğimizin bir parçasının kendiliğimizden kopartılarak içte tutulmasıdır. Bireyler zaman zaman isteyerek veya istemeyerek egosuna, süperegosuna ve kendiliğine ters düşerek, dürtülerinin esiri olup, bazı eylemler gerçekleştirebilirler. Bu eylemler bazen ego tarafından sindirilir, bazen de ayrı bir parça olarak izole edilerek saklanır. O farklı parça bünyede varlığını idame ettirir. Bu birey için ciddi bir sorundur, kişiyi ileri derecede rahatsız ve huzursuz eder. Birçok intihar vakasının altında bu yatmaktadır.

5) Bölme ( Splitting): İnsan hayatında yaşamının ilk yıllarında dünyayı iyi ve kötü olarak böler. Bu bebeklik yıllarında anneyi "iyi anne" ve "kötü anne" olarak ayırması ile başlar. Anne bebeğin ihtiyaçlarını karşıladığı takdirde "iyi anne" ertelediği veya karşılamadığı takdirde "kötü anne" olacaktır. Bu durumda bebek kendisini ve dünyayı da "iyi" ve "kötü" olarak düşünecektir. 4 yaşından sonra kapanması gereken, iyi ve kötünün bir insanda aynı zamanda varolacağını idrak etmesi beklenirken bazen bu savunma mekanizması devam eder. Benlik içine atılan nesne (ilk örneği annedir) iki parça olarak tutuldukça, benliğin kendisi de bölünmeye uğrar. Özellikle "sınırda kişilik bozukluğu" gibi ciddi kişilik bozukluklarının temel savunma mekanizmasıdır.

6) Çözülme (Dissociation): Bazı kişilerde istenmeyen gerçeklerden kurtulmak amacına yönelmiş olarak, kişiliğinin bütünlüğünü koruyamaması durumudur. Bu durumlarda kişi, geçici olarak kişiliğini parçalara ayırmıştır, kendisiyle ilgili pek çok şeyi unutmuştur, kabul edilmeyen gerçek kişinin egosunun dışında ikinci bir kişilik biçiminde tutulur ve kişi kimi zaman bilinçsiz olarak bu ikinci kişiliğine bürünür ve bu kişiliğe göre davranır. Uyurgezerlik, iki ruhlu insan tipleri, bazı bellek kayıpları, bilinçsiz kaçma olayları bu türden disosyasyon örnekleridir. Kişinin egosu dışında gelişen ikinci kişilik bu insanın egosunu korumayı amaçlamıştır. Ego, tamamen bozulmamış olarak kalabilir.

7) Yer Değiştirme (Displacement): Bilinç tarafından kabul görmesi zor olan bir dürtü ya da duygunun asıl nesnesinden başka bir nesneye yöneltilmesi durumudur. Böylece bulantıya sebep olabilecek ve benlik tarafından yani bilinç düzeyinde kabul edilemeyen çatışmalar bir derece azaltılabilir ya da önlenebilir. Örneğin içinde anne ve babasına karşı derin bir öfke taşıyan kişiler bu öfkesini başka bir nesne ya da anne veya babasını temsil eden otorite figürüne aktarabilir.  İş yerinde sıkıntılar yaşayan, bu sıkıntılardan dolayı oluşan öfkesini iş ortamında boşaltamayan birisi eve gelince eşine ve çocuklarına yöneltebilir. Bunun dışında yer değiştirme rüyalarda da karşımıza çıkar. Atlardan ürken küçük Hans vakasının ruhsal çözümlemesinden sonra görülmüştür ki asıl korku nesnesi babasıdır. Babasına olan korkusu yer değiştirerek, atlara karşı bir korku haline gelmiştir. 

8) Kendine Yöneltme (Turning toward one's self): Birey toplumsal, kültürel ve ahlaki yargılardan dolayı yasak, ayıp, günah olarak gördüğü duygu, düşünce, dürtü ve anılarından kaynaklı çatışmalarını farklı savunma mekanizmaları ile uzaklaştırmaya, hafifletmeye çalışır. Kendine yöneltmede ise yer değiştirme nesnesi kendisi olur. Anne veya babasına kızan kişi "anneye, babaya kızılmaz, ayıp!" tutumundan dolayı bu öfkesini kendisine yönelterek kendisine ceza vermeye başlar. İleri bir durumda kişi için ciddi tehlikelere oluşturur ve intihar teşebbüsünde bulunmasına sebep olabilir. 

Temel olan savunma mekanizmaları bunlardır ve bu savunma düzenekleri en ilkel olanlardır. Kullandığımız savunma mekanizmaları bizim karmaşık tutumumuzu, davranışlarımızı açıklamaktadır. İlkel savunma mekanizmaları çocukluk döneminde sona ermesi gerektiği halde devam ediyorsa kişinin yaşamı için kolaylaştırıcı olmaktan çıkar ve bireyin hala çocuk bilincinde kalmasına sebep olur. Kişide belli patolojik bir yapı oluşabilir. Önemli olan bireylerin kendi kullandığı savunma düzeneklerinin bilincine varması, farkındalığının artması ve bu savunma düzeneklerini daha sağlıklı bir hale getirmesi. Bunun için bireyin profesyonel bir destek alması gerekmektedir. Psikologa gitmek ve destek almak için somut bir nedenin varlığını beklememek gerekir. Bireyin kendi psikolojik dinamiklerini öğrenip, kendisini keşfetmesi bu hayatta kendisine vereceği en güzel ödüldür.  

http://www.psikologeminesoybay.com/                                          

Sevgiyle....

 
Toplam blog
: 5
: 1166
Kayıt tarihi
: 09.12.14
 
 

  1989 yılında Kilis'te dünyaya geldim. Psikoloji bilimine olan ilgim 2008 senesinde başladı. O d..