Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '21

 
Kategori
Ruh Sağlığı
 

PSİKOLOJİK CİLT HASTALIKLARI

YAPILAN ARAŞTIRMALAR DİYOR Kİ..

Genellikle psikoloji alanında cilt hastalıklarına yönelik çalışmalar Atopik Dermatit (Egzama) üzerinden gerçekleşmiştir. Yapılan bir çok araştırmanın sonuçları atopik dermatit (egzema) hastalarının anksiyete, öfke ve düşmanlık duygularının yüksek olduğu, ifade edebilecekleri sözel ve duygusal kapasitesi olmadığından kaynaklı bastırdığını, stres ile birlikte kişinin bu duygularını bedeni ile ifade ettiği görülmüştür.
 
Diğer bir çalışma da çocuklar ve annelerinde ruhsal sorunların varlığının araştırılmış; orta ve ağır derecede atopik dermatiti olan çocuklarda ruhsal sorunların iki kat daha sık olduğu görülmüştür (Absolon v.d., 2003).
 
Ring ve Palos (1986) tarafından yürütülen çalışmada ise, atopik dermatit olan çocukların anneleri kontrol grubundaki annelere göre daha katı oldukları ve çocukların neşelerini göstermelerini daha az onayladıkları dikkat çekmiştir. Çizim testlerinde çocukların dostane bir çevrenin eksikliğinin altını da çizdikleri çalışmanın sonuçları olarak özetlenmiştir (Ring & Palos, 1986).
 

DERİ VE RUHSALLIK

Bu nokta üzerine duran psikosomatik alanda çalışan psikanalistler günümüze kadar bir çok kuram ve açıklama ortaya koyduğundan, genel olarak harmanlayarak aktarmaya gayret etsem de hepsini ele almam da mümkün olmayacaktır.
 
Cilt ve deri hastalıkları Psikosomatik grubu altında ele alınmakta; beden ve zihin arasındaki bağlantıyı temel almaktadır. Psikosomatik kelimesi “Psyche” yani ruh ile “Soma” yani beden kelimesinin birleşiminden gelir. Beden ile ruh her zaman birbiriyle birlikte çalışır, psikanalitik kuramın temelinde olan libido kavramı da en başından buraya dayanır. Bu tip dermatolojik hastalıkları yaşayan kişiler kendilerini daha stresli, üzgün ya da öfkeli olduğu ancak bu duygularının üzerine durmadığı bastırdığı zamanlarda tetikleniyor olduğunu dile getirmesi aslında bu bağlantıyı bizlere kolayca gösteren bir durum. Ancak her insanın yaşadığı stres ya da üzüntü bir deri hastalığı ile ortaya çıkmamaktadır. Bu da bizlere bu rahatsızlıkları yaşayan kişilerin ruhsal işleyişlerinin beden üzerinden, duyguları ‘’bedenselleştirerek’’ deri yoluyla sözel olmayan bir biçimde ifade etmenin yoludur.
 
Sözel olarak kendimizi ifade edebilmek için dil ve konuşma sonradan kazandığımız bir beceridir. Bir bebek doğduğu andan itibaren sözel olmayan bir çok şekilde ifade eder. Bu ifadesini ise bedeni ve derisi ile temas etti nesneler ile yapacaktır. Biz yetişkinler, bir bebeğin ihtiyaçlarını ya da rahatsızlıklarını aslında bebeğin derisinin bize verdiği iletiler ile anlarız. Rahatsız hissettiğini, bir sıkıntısı olduğunu kurdeşen dökerek, kızarıklar, pişikler, kabartılar ya da kaşıntılarını ağlayarak anlatır bize ya da bir sıkıntısı ya da isteği olduğunda dokunarak, parmakları ile sıkarak yani derisi yoluyla aslında bize kendisini ifade eder. Erken dönem nesne ilişkilerinde derinin rolüne önem veren Psikanalist Didier Anzieu, “deri ben” kavramını ortaya koymuştur. Önceki bir çok yazımda bahsettiğim Freud’un libido olarak adlandırdığı, ölüm ve yaşam dürtülerimiz arasında devamlı hareket eden, haz arayan bu ruhsal aygıt için Anzieu, ilk libidinal yatırımların bebeğe anneden deri yoluyla geçmekte olduğunu, bebeğin çevresiyle kurduğu ilk ilişki deri yoluyla olduğundan benlik (ego) gelişimi de deri aracılığıyla gerçekleşmekte olduğunu kısaca özetleyebilirim. Ayrıca deri, bir zarf gibi bedeni kaplayan öteki ile olan sınırların somut bir göstergesi olduğu düşünülmektedir (Tunaboylu İkiz ve ark., 2006).
 

DERİ HASTALIKLARININ PSİKODİNAMİĞİ

Psikanalitik psikosomatisyenler, daha farklı olarak hastalığın kökeni sorunsalına odaklanmak yerine, bu kişilerin aslında farklı bir ruhsal işleyişe sahip olduklarını vurgulamaktadırlar. Kişinin benliği kendisini korumak için kullandığı ego savunma mekanizmaları eksikliklerle birlikte düşlemsel dünyadan yatırımın çekilmesi ve dolayısıyla, somatizasyona (bedenselleştirme) yönelen hastaların zihinsel çölleşmeden kaynaklanan bedenselleştirme eğiliminin olduğu görülmektedir. Bu bedenselleştirme ile amaçlanan şey, gerilimin azaltılmasıdır.
 
Freud belki de ilk ve sağlam şeyi bize en başında söylemişti: ‘’Her şeyden önce benlik (ego), beden benliğidir’’. Altbenliğin (İd), bilinçdışı arzu ve dürtülerimizin kaynağı bedende yatmaktadır. Bu kişilerde Ego, Altbenlik (İd) ve Üstbenlik (Süpergo) arasındaki dengeyi sağlayamadığında yani savunma mekanizmaları yetersiz kalmaya başladığında, benlik kendisini korumak ve dağılmamak için somatizasyon (bedenselleştirme) mekanizmasını devreye sokarak İd’den gelen bu yıkıcı olanı tekrardan bastırmış olur . Bu sayede artık kişi bu arzu ve dürtülerin yıkıcılığını, cildinde olan bir sıkıntı ile yer değiştirmiş, uğraşı bedeni olmuştur. Bu yıkıcı arzu ve dürtüler ise ona yeteri kadar temas etmeyen, ihtiyaçlarını görmeyen ya da tamamen füzyon halinde iç içe olmaya çalışan ve sınırların ortadan kalktığı bakım vereni olacaktır.
 
Psikanalitik kuramcılar, deri hastalığının ortaya çıkışını erken dönem nesne ilişkilerinde deriye yapılan libidinal yatırımın niteliği ile ilişkilendirmişlerdir. Bebeğin çevresiyle kurduğu ilk ilişkiler, annenin dokunuşları ve tutarak aktardığı mesajlardan çocuğun ne içselleştirdiği önemlidir; libidinalizasyonun yapılabilmesi bu ilk ilişkiye bağlıdır. Szwec, özellikle dokunulmayan, okşanmayan veya endişeyle dokunulan bir bebeğin dokunulmaktan hoşlanmaz hale geleceğini ve fiziksel olarak anneden kendisini ayrıştırmak arzusuyla anneyle temastan kaçınacağını anlatır. Böyle bir bebek deri deriye temas tasarımlarını ortadan kaldırmaya yönelerek, aslında anne nesnesi ile ilgili düşünme faaliyetini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Szwec, bütün bu tutumların zihinselleştirmeye saldırı hareketi olarak da düşünülebileceğini ifade etmiştir. Yetişkinliğinde ise içselden gelen bu zararlı olan, hoşlanılmayandan teması kesmek için derinin üzerine bir hastalık oluşturacak; bu sayede hem içten gelen bedenselleştirilerek bastırılmaya devam edecek hem de dışarı ile olan teması engelleyen bir lezyon, koruyucu bir görev üstlenecektir.

TEDAVİSİ

Psikosomatik rahatsızlıkların toplumda nadir bulunduklarına dair yanılgıya varılmaması gerekir. Bunun nedeni aslında tedaviye başvurmadıkları, yaşadıkları bu ruhsal hastalığın hayatlarında işlevselliği etkilememesinden kaynaklandığını belirtmeliyim. Gerçekten de bu kişiler kendilerini topluma uyum sağlamış ve günlük yaşamlarında bedensel şikayetleri dışında bir sorunlarının olmadığını ifade etmektedirler. Genellikle terapiye yapılan bir çok tıbbı tetkik ve tedaviye rağmen iyileşme göstermeyen ve ya tekrarlayan hastalıklarının sonucu hekimleri tarafından yönlendirilmektedir. Eğer bu tip bir rahatsızlık ile uzun süredir mücadele ediyor, tıbbi bir nedeni bulunamadığı, hastalığın artış göstermesini tetikleyen dış etkenlerden uzak durduğunuz ve ilaç tedavinizi gördüğünüz hal de tekrarlayan veya geçmeyen deri problemleri yaşıyorsanız; tedavinizin yanı sıra psikoterapi desteği almanız gerekmektedir.
 
Uzman Klinik Psikolog & Psikoterapist
Ceren TATAR

 

KAYNAKÇA

Absolun, C.M.; Cottrell, D.; Eldridge, S.M., Glover, M.T.: 1997 ‘’Psychological disturbance in atopic eczame: the extent of the problem in school-aged children’’, British Journal of Dermatology, 137(2), 241-245
Ring J.; Palos, E: 1986 ‘’Psychosomatic Aspects of Parent-Child Relations in Atopic Eczame in Childhood. II:Child-rearing style, the Famiy Situation in a Drawing Test and Structured Interview’’, Hautrarzt, 37(11), 609-617.
Spitz, R.A.: 1951 ‘’The Psyhogenic Didease in İnfancy – An Attempt at their Etiologic Classification’’, Psychoanalytic Study of The Child, 6,255-275.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 2
: 56
Kayıt tarihi
: 16.01.21
 
 

Lisans eğitimini Maltepe Üniversitesi Psikolojik Dasnışmanlık ve Rehberlik (İngilizce) bölümünü bur..