Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '18

 
Kategori
Bilim
 

Psikotronik Saldırılar ve Bir Cinayet Silahı Olarak Ses (Aşkın Frekansları ve Evrensel Senfoni II)

Psikotronik Saldırılar ve Bir Cinayet Silahı Olarak Ses (Aşkın Frekansları ve Evrensel Senfoni II)
 

,


Aşkın Frekansları’nı anma sebebim, vücudumuzdaki her organın kendine özgü titreşimleri olduğuna dair okuduğum bir makaleydi. Dozer, asfalt delici gibi yüksek titreşimde araçlar kullanan insanların, kullandıkları aletlerin çok güçlü vibrasyonları nedeni ile vücutlarının titreşiminin bozulabildiğini, kalp krizi geçirip ölmelerinin ya da uzun vadede çeşitli hastalıklara yakalanmalarının bu aletleri kullanmayanlardan daha fazla olduğunu iddia ediyordu.

Düz mantıkla düşündüğünüzde bu pekâlâ mümkün. Bilim, insan vücudunun megahertz (MHz) olarak ölçülebilecek biyolojik frekansa sahip olduğunu saptamış bulunuyor. . Bu çalışmalara göre kadın ya da erkek, din, ırk ayrımı fark etmeden insan vücudunun frekansının 62-72 MHz olduğunu saptanmış. Günümüzde tıp alanında bile hücrelerin yaydığı biyolojik frekans dalgalarıyla check up yapılabiliyorTeorilerine göre her organımızın birbirinden farklı frekanslarda beynimiz 72 MHz, kalbimiz 67-70 MHZ, karaciğerimiz 55-60 MHz’de çalışıyor. Hastalandığımız zaman vücudumuzun rezonans frekansı değişiyor. Gripte 57-60 MHz’e, bakteriyel enfeksiyonlarda 50 MHz’e, kanserde ise 42 MHz’e, ölümde ise 25 MHz ve aşağısına düşen bir frekans değerinden bahsediyorlar. Zaten alternatif tıp da burada devreye girerek kişinin düşen frekans değerini yükselterek onu iyileştirmeyi amaçlıyor. Yoga ve meditasyonla da aslında yapmak istediğimiz bir parça bu.

Schumann Rezonansı ve  Beynin Frekansları

Dünyanın dev bir elektrik devresi gibi hareket ettiğini, milyarlarca hücreden oluşan beynimizi de elektrik sinyalleri(titreşim) ürettiğini biliyoruz artık. Fizikçi Winfried Otto Schumann 1952’de, yeryüzü ile iyonosfer tabakası arasında küresel elektro manyetik bir alanın oluştuğunu ve bu alanda doğal bir titreşimin varolduğunu tespit etti. Sonraki yıllarda da Schumann Rezonansı diye anılan bu rezonans değerlerinin insan beyniyle doğrudan bağlantısı olduğu, farklı durumlarda beyin ayarlarımızın frekans değerlerinin de değişebildiği gözlendi. Öte yandan 1875’de Richard Caton beyin titreşimleri tespit eden ilk çalışmaları yapmıştı. Henüz tam olarak sırları çözülmemiş olsa da beynin çeşitli dalga boylarında titreştiğini biliyoruz.Elektroensefalografi(EEG) denilen bir aletle beynin çıkardığı farklı elektromanyetik dalgalar kaydedilebildi. Buna göre beynimiz bir radyo gibi elektrik dalgaları alıp yayıyor, gün boyunca yaptığımız aktiviteye ve ruh halimize bağlı olarakadeta müzik notalarına benzeyen 5 ana frekansta elektromanyetik dalga yayıyor. Bu dalgalar beynin bazı bölgelerinde daha yoğunken, diğerleri başka alanlarında daha az aktif olabiliyor ancak hiç biri kendini tamamen kapatmıyorlar.

Delta dalgaları(1-3 hertz) = Bebek ve çocuklarda daha yaygın olarak görülen derin ve rüyasız uyku, bilinçsizlik hali ile ilgili beynin çıkardığı elektro manyetik dalgalardır. Bilinçsiz vücut aktiviteleri, kalp atış hızı, sindirimin düzenlenmesini ve bağışık sistemi ile ilgilidir.

Teta dalgaları(4-8 hertz) = Çok derin duygular yaşadığımızda aktifleşen bu beyin dalgaları, hayal gücü, düşünme, derin gevşeme, uyuşukluk, hafif uyku halinde beynin çıkardığı elektro manyetik dalgalardır.Teda dalgaları yüksek olduğunda, depresif bir bozukluk, dikkat eksikliği ortaya çıkmış olabilir. Düşük ise anksiyete, stres ve kendinden hoşnut olmama gibi bir duygu durumun yaşanıyor olması muhtemeldir. Öte yandan ortalama ve sağlıklı seviyede Delta seviyesi yaratıcılığı ve sezgiyi besler.

Alfa dalgaları(8-13 hertz) = Uyanık ancak gevşemiş haldeyken ve uykudan önceki safhada beynin çıkardığı elektro manyetik dalgalardır. Yüksek düzeyde Alfa dalgası enerjimiz olmadığını hissettirebilir, odaklanmamıza engel olabilir. Düşük düzeyde ise stres ve uykusuzluğa neden olabilir.

Beta dalgaları(12-33 hertz) = Nöronal aktivitenin arttığı çalışmamızın yoğunlaştığı, bir konuya dikkatimizin arttığı, meşgul olduğumuz, bilgi alışverişinde bulunduğumuz zaman beynin çıkardığı yüksek frekanslardaki elektro manyetik dalgalardır. Ders anlatan, konuşan biri beta dalgaları yayar. Tartışmalara girildiğinde beta dalgalarının frekansı artar.

Gama dalgaları(33-100 hertz) = öğrenme, anlama, idrak için zihnin zorlandığı sırada beynin çıkardığı elektromanyetik dalgalardır. Beynin elektromanyetik devrelerini birleştirip, bir tür organize işlevi yürütür.

Bilim insanları artık zihninden geçen düşüncelere göre beynin farklı frekansta elektronik dalgalar yaydığını biliyorlar. Düşünceden komut alarak çalışan bilgisayarlar üzerinde çalışıyorlar.

Bir ‘Lâ Verin…

1953 yılında Uluslararası Standartlar Örgütü bir karar alarak “Lâ”notasını= 440 Hz frekansa sabitledi. Ancak bazı araştırmacılar dünyanın frekansıyla, doğal rezonansla uyumlu olmayan bu standart frekansa itiraz ederek, insan davranışları ve bilincini olumsuz etkileyebileceği tezini öne sürdüler. Kimilerine göre bu bilinçli oluşturulmuş bir standarttı. Öyle ki, Naziler, 440 Hz frekans üzerinde bazı çalışmalar yaparak onun insanda korku ve endişeyi tetikleyecek etkisi olduğunu bilimsel olarak ispatlamışlardı. Akılları yönetilmek istenen kitleler yaratmak için 440 Hz’in kullanıldığına inanan bu teorisyenler özgür irademize giden yolun ancak Lâ notasının değiştirilerek evrenin matematiksel müzikalitesiyle de uyumlu olan 432 Hz’e sabitlenmesi ile mümkün olabileceğini savunuyorlar.

Ses ve frekans teknolojisi bugün pek çok alanda kullanılmakta. Hani suyun, kar tanesinin rezonans gözlemlerinden faydalanarak seslerin görsel karşılı inceleyen "Cymatics/Siyamatik/dalgamatik” adında bir bilim dalı bile var. Sesin su, hava, kum gibi farklı ortamlarda yayılırken maddenin frekansını nasıl değiştirdiğini gözlüyorlar, frekans değiştikçe şekiller değişiyor.

Bedenimizin kendi frekansı haricinde iç organlarımızın da kendi aralarında farklı hızlarda titreştiğini bilgisine bugün sahibiz.  Örneğin kalp ve böbreklerin titreşim değerleri aynı değil. Titreşimi bozulan organ hastalanıyor. Hatta insanı kalbine iyi gelmeyecek titreşimlere maruz bırakırsanız kalp krizi geçirmesine neden olabiliyorsunuz. Demek ki, teorik olarak gizli frekanslar yollayarak uzaktan suikast düzenlenebilir.  Peki, bu yöntem, istihbarat örgütleri tarafından pratiğe dökülmüş müdür? Sizce? Öte yandan uzun yıllardır Türk Sanat Müziği makamlarının sifâ niyeti ile kullanıldığı da biliyoruz. Demek ki sesi zehir ya da panzehir olarak kullanmak mümkün...

Psikotronik Savaşlar ve Zihin Kontrolü

"Kusursuz cinayet işlenebilir mi?"sorusunun cevabı ses teknolojisinde karşılığını buluyor… Doğru seslerle müziğin, insanın gelişiminde en az kitaplar kadar bazen ondan daha fazla katkısı olabileceği gibi, yine sesin silah olarak da kullanılabileceğini biliyoruz artık. Telegram, “Uzaktan elektromanyetik zihin-beden kontrolü ve yönlendirmesi olarak bilinen” yöntemin pek çok ülkede yasak olmasına rağmen neredeyse her gün, yaygın olarak kullanıldığına dair örneklerle karşılaşıyoruz. Telegram’a karşı, merkezi Amerika’da bulunan Mind Justice[1] isimli insan hakları organizasyonu dünya çapında bir kampanya yürüterek, insan beynini ve sinir sistemini hedefleyen nörosilahlara karşı toplumları bilinçlendirmeye çalışıyorlar. Mind Justice grubu, dışarıdan gizli bir kaynaktan gelen seslerin, sadece hedeflenen kişi veya kişilerin duyabileceği biçimde iletilerek davranışlarını yönlendirmeyi hedeflediğinin altını çiziyor.[2] “Mikrodalga işitme yöntemi” denen sesle ve frekanslarla yapılan bu zihin kontrol yöntemine maruz kalan mağdurların % 75'inin Amerikan ve Rus olduğu tespit edilmiş, Mind Justice bazı mağdurların mikrodalga yanıklarının bile yer aldığı raporlarını kamuoyu ile paylaşıyorlar.[3]

Geçtiğimiz günlerde ABD’nin terörle mücadele birimi The Washington State Fusion Center'ın (WSFC) yanlışlıkla yayınladığı belgelerle insanların düşüncelerini kontrol eden elektromanyetik dalgalar sistemini kullandığını ifşa etti. Mucrock isimli bir haber sitesi, geçtiğimiz günlerde terör örgütü YPG’ye de destek veren anarşist Antifa grubu ile beyazların üstünlüğünü savunan ırkçı gruplara yapılan soruşturmalar hakkındaki araştırma için WSFC'den bilgi talep etmişti. Cevap mail’inde yanlışlıkla zihin kontrolünün insan bedeni üzerindeki etkilerini anlatan belgeler gönderildi. Belgelerde zihin kontrolü için elektromanyetik dalgaların kullanıldığını ve bunun insan bedeninin çeşitli bölgelerinde bazı acılara neden olduğu belirtiliyor, uzaktan sürdürülen zihin kontörlünün insan bedeni üzerindeki etkileri detaylı bir biçimde örnekleri ile gözler önüne serildi.[4]

Enerji, ses dalgaları ve titreşimin gücünden faydalanan mikrodalga ses dalgalarından, radyofrekans silahlarla kadar psikotronik savaşlar hız kesmeden devam ediyor ve ne yazık ki biz pek çoğunun mağduru olduğumuzu bile fark edemiyoruz.  

Titre ve Kendine Gel!

Tesla, “eğer, evreni anlamak istiyorsan, ‘enerji’, ‘frekans’ ve ‘titreşim’ üzerine düşün!” derken bize kopya veriyor adeta. Yalnızca insanın değil, dünyanın hatta yıldızların bile frekans düzeylerinin, titreşimlerinin birbirinden farklı olduğunu biliyoruz. Gitar teli örneği boşuna kullanılmıyor. Gitarı hızlı çalıp, tellerin titreşimini arttırdığımızda teli göremiyor ancak titreşimi azaltmaya başladığımızda teli net biçimde görebiliyoruz. Yaşa ve yaşanmışlıklara göre kişinin duyduğu ve yaydığı frekans değişiklikler gösterebiliyor. Şimdi bir yandan fiziğin öte yanda metafiziğin alanına gireceğiz o yüzden kesişme noktalarında zaman zaman birbirlerinin ayak izlerine basarak ilerleyecekler.

İnsan kulağının duyduğu frekans aralığının 20 Hz ile 20 kHz olduğu varsayılır.[5] Yaşımız ilerledikçe üst frekans değerlerini duymamaya başlıyoruz. Veya sadece genç kulakların duyacağı frekansta yayın yapmak mümkün. Meselâ “Mosquito-Sivrisinek kovucu”[6] ultrasonik sivrisinek savarlar (USS), birçok yetişkin kulağının duyamayacağı bir frekans olan 15 kHz (15 kilo-Hertz: saniyede 15.000 titreşim) frekansında ses yayarlar. Bu teknoloji,  sineklerin bu sesi duyup rahatsız olduğundan ses kaynağından uzak duracağı düşüncesi ile geliştirilmiştir.  Yetişkinlerin duyamayacağı, gençlerin ise rahatlıkla duyup, etkilenebileceği hatta neden etkilendiğini anlayamayacağı frekans ayarlarında sesler üretmek mümkün. İnsan kulağı duyma yetisini yıllar içinde azar azar kaybettiği için, belirli yaşlardan sonra belirli frekanstaki sesleri istesek de duyamıyoruz. Bozulan gözlerimiz için gözümüzün derecesine uygun gözlükler alıyoruz ama gündelik hayatın telaşına kapılıp duyma kaybımızın farkında bile olamadan yaşayıp gidiyoruz. Bunun farkında olan kimi sektörler, ses teknolojisini kendi amaçlarına alet edebiliyorlar. Buyurun nur topu gibi bir komplo teorimiz daha oldu… Yani her yaştan insanın hep birlikte dinlediği bir müziğin altına gizlice sadece çocukların ve 20 yaşında gençlerin duyabileceği frekansta yayın yapılabilir. Amerika gibi pek çok ülkede çocuk ve gençler 30 yaş üstünün duyamayacağı 17 kHz frekanstaki sesleri telefonlarına indirip ders içinde bile öğretmenin ruhu duymadan birbirleri ile iletişim içinde olabiliyorlar. Bu yolla ne sağır sultan ne de ebeveynler duymadan çocukların bilinçaltına kötü niyetli mesajlar iletilebilir demek ki?

“Yer çekimi gibi Ses çekimi’nden bahsedebiliriz. Düşüncelerimizin ve duygularımızın frekansları bunlarla sağladığımız uyum ya da uyumsuzluk hayatımızı nasıl yaşıyor olduğumuzu özetliyor adeta. Belki günün birinde insanlar, birbirlerinin frekans değerlerini görüp ona göre davranacaklar, frekans yükseltme merkezleri kurulacak. Zihin ve ruh bakımımız bu merkezlerde yapılacak. Frekans ayarı, psiko-algı belli ki tıbbın yeni uzmanlık alanları olacak. Olmaz mı? Olur…

Öte yandan bireysel olarak kendimizi psikotronik saldırılardan koruyabilmemiz pek kolay değil. İnsan haklarına aykırı bu tür uygulamalar için eğer ülke olarak dünyada elektromanyetik silahlarla ilgili gelinen noktayı yakından gözleyip, bu alanda yeterince bilinçlendirilirsek, nörobilimciler bu tür saldırılardan korunma konusunda çalışmaya başlarlarsa bu belâdan daha fazla zarar görmeden kurtulabiliriz. Yoksa işimiz zor… Bazen bilgi kaderi, bazen kader bilgiyi değiştirmeye cüret ediyor. Evrenin müziği ile uyumlu, frekansımızı düşürmeyeceğimiz ve saldırılara maruz kalmayacağımız günler dileği ile…



  • [2] Shiro Takashima ve Elliot Postow, Akustik ve Elektromanyetik Alanların Biyolojik Sistemlerle Etkileşimi: Sempozyumdan Profesör Herman P. Schwan'ın 65. Doğum Günü, Philadelphia, 24 Kasım, 25, 1980, Klinik ve Biyolojik Araştırmalarda İlerleme Üzerine Bildiriler York: Liss, 1982) 3,7,8, bakınız Schwan ve Project Paperclip'in “Biyolojik Maddenin Fiziksel Özellikleri: Bazı Tarih Prensipleri ve Uygulamaları”, Frederik Nebeker ed.,Genius'un Sparks: Elektrik Mühendisliği Mükemmellik Portreleri(New York: IEEE, 1994) 38.
  • [3] Mikrodalga işitme konusunda sayısız alıntıdan ikisi: NASA Havacılık Bilgileri Merkezi (CASI), Bilimsel ve Teknik Bilgiler # 81N12720 http://www.raven1.net/v2s-nasa.htmayrıca Brian Kohn, sözleşme numarası F41624-95-C -9007, “Mikrodalga İşitsel Etkisiyle İletişim Kurma” Ulusal Çevre Araştırma ve Kalite Güvence Merkezi, Küçük İşletmeler İnovasyon Araştırma Programı (SBIR) http://www.raven1.net/v2s-kohn.htm
  • [4]“Zihin kontrolü yaptıkları kazara ortaya çıktı”, 22.04, 2018, Sabah Gazetesi
  • [5] İnsan= 20-20.000 Hz, Mavi balina=2- 20 Hz, Katil balina(Orka)=0.5-125.000Hz, Fil=1 Hz ile 20.000Hz, Gergedan=5 Hz te birbirlerine sinyal gönderirler, Güvercin=0.1 Hz kadar dusuk sesleri duyabilir. Fare=1000-100.000 Hz,  Kedi=100-60.000Hz, Yarasa= 2000Hz ile 110.000Hz arasinda, Köpek=65-45.000Hz  
  • [6] W. Kremer. Ultrasound mosquito repellents: Zapping the myth.
 
Toplam blog
: 96
: 1137
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

 Hacettepe Üniversitesi mezunu, nörobilimden psikolojiye disiplinlerarası eğitime hevesli bir Türko..