Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Pürenli'den Balıklı'ya

Pürenli'den Balıklı'ya
 

Uzun zamandır yapmak isteyip de gerçekleştiremediğimiz trekking turuna nihayet Pazar günü çıktık. Güzergah, Pürenli Yaylası ve Güzeldere Şelalesi. Sabah erkenden düştük yollara, TEM üzerindeki tesislerden birinde verdiğimiz kahvaltı molasının ardından yaklaşık 2 saatlik bir yolculukla ulaştık Güzeldere Şelalesine.

Şelaleye inişte, dik merdivenli birkaç yer zorlasa da beni asıl zorluk çıkıştaymış. Nefesimin kesilmesi ile anladım. Tırmanma yorgunluğunun üzerine taze demlenmiş çayın ne kadar güzel geldiğini tahmin edin.

Mevsimin daha yağışlı geçtiği zamanlarda şelalenin görüntüsü de bir başkadır herhalde.

Bu şelalenin bulunduğu alan "Orman İçi Dinlenme” yeri olarak belirlenmiş. Parka girişte yer alan Bungalovlarda yaz ve kış kalmak mümkünmüş. Öylesine bir sessizlik ve huzur var ki, eşimle bir hafta sonunu burada geçirmenin nasıl olacağının hayalini kurmaya başladık. Doğayla baş başa yapılacak yürüyüşler ve dinlenme ile stres ve olumsuz duygulardan arınarak, tazelenir insan burada.

Şelaleye doğru tırmanırken gördüğümüz yerlerden bir diğeri de Efteni Gölü diye anılan Efteni Göleti. (Şu anki hali ile olsa olsa gölet olur) Rehberimiz Mike’ın anlattığına göre tarıma kazandırmak için bu bölgede gölü kurutma çalışmaları yapılıyormuş. Anlaşılan ciddi bir alan tarıma kazandırılmış ama ne pahasına. Aynı zamanda Kuş Cenneti olan bölgeye kısa bir gelecekte kuşlar uğramaz olacaklar korkarım.

Molanın bitmesi ile binerek araca Pürenli Yaylasının yolunu tuttuk. Yürüyüşün başlangıç noktasına geldiğimizde yola koyulduk. Stabilize bir yoldan yürüyoruz, dolayısı ile de parkur çok zorlayıcı değil. Daha doğrusu gruptaki bir çok arkadaş için değil. Benim gibi uzun zamandır doğru dürüst yürüyüş yapmamış, bundan önceki doğa yürüyüşlerinde de tempoyu kendi belirlemiş biri için bu tempo fazlası ile zorlayıcı oldu. Anlaşılacağı gibi eşimle birlikte grubun en sonunda kah nefes düzeltmeye çalışarak, kah yetişme telaşında devam ettik yolumuza. Aklımdan sürekli bu trekking gruplarında tempo hep böyle midir? Yoksa bizim grup fazla mı antrenmanlı? diye geçti, durdu. Yürüdükçe açıldık, açıldıkça nefesimiz düzeldi. Doğa ve hava böyle olmasa kimse beni yürütemez isyanlarını yaşayarak içimde, nihayet ulaştık yaylaya.

Ve yemek vakti. Yavaş yürümenin ödülümü ne, mola yerine vardığımızda mangal yakılmış, sucuklarda olmak üzereydi. Üzerine mangalda helva derken, mideler bayram yaptı anlayacağınız.

Zaman sınırlaması olmasa da, yaylada daha fazla kalabilseydik. Geldiğimiz yoldan dönmek, araçla dönmek ya da tepenin diğer yanındaki Balıklı Yaylasına giderek oradan dönmek şeklinde üç alternatif çıktı karşımıza. Oybirliği ile Balıklı Yaylası kazandı oylamayı. Mike tepeyi aşacağız dediğinde amanın desem de gönlüm orman içinden yola devam etmekten yanaydı. Yolun başında oynadığımız 1 dakikalık sessizlik oyunu huzur ve güç verdi bizlere. Günlük şehir hayatımızda, değil 1 dakika 1 saatin bile nasıl geçtiğini anlamadığımızı düşününce, sessizlikte 1 dakikanın ne kadar uzun olduğunu hissettik.

Sessizlik oyunu sonrasında tırmanışa başladık. Tahmin edilebileceği gibi 15 dakikalık tırmanış fazlasıyla zorladı beni. Nefesimin düzene girmesi için ciddi bir zaman gerekti. Ormanda kaybolmamak adına hızlandırdığım (kendime göre) yürüyüş temposunu, ilk iş yola çıkınca düşürmek oldu. Tırmanışa başlamadan önce Mike’ın söylediği yapılsaydı, Sadık grubun sonunda kalsaydı da stresten uzaklaşmak için çıktığımız bu tur stres oluşturmasaydı.

Sessizlik oyunu sonrasında tırmanışa başladık. Tahmin edilebileceği gibi 15 dakikalık tırmanış fazlasıyla zorladı beni. Nefesimin düzene girmesi için ciddi bir zaman gerekti. Ormanda kaybolmamak adına hızlandırdığım (kendime göre) yürüyüş temposunu, ilk iş yola çıkınca düşürmek oldu. Keşke tırmanışa başlamadan önce Mike’ın söylediği yapılsaydı, Sadık grubun sonunda kalsaydı da stresten uzaklaşmak için çıktığımız bu tur stres oluşturmasaydı.

Artık önümüzde kıvrıla kıvrıla giden bir yol ve de yolun sonunda bizi bekleyen aracımız vardı. Fazla yavaş kalırsak kaybolmak endişesi yerini doğanın güzelliğini seyretmeye bıraktı. Ladin ağaçları arasında sararan ve kızaran yaprakları ile adını unuttuğum ağaçlar görsel bir şölen sunuyordu gözlerimize.

Pürenli’nin terkedilmişliğinden sonra Balıklı’nın daha yaşanan bir yayla olduğunu gördük. Pürenli’ye gelen sayısı zamanla azalmış, yayla evleri bakımsızlıktan yıkılmaya yüz tutmuş. Balıklı’da hayatın ne denli canlı olduğu çiçeklerle süslü evler anlatmaya yetiyor.

Araca ulaştığımızda gruptakilerin huzur ve dinginlikle ışıldayan yüzlerinde az biraz da yorgunluk okunuyordu. Araca binip dönüş yoluna çıktığımızda yorgunluk ağır bastı ve yavaş yavaş kapanmaya başladı gözler.

 
Toplam blog
: 67
: 1640
Kayıt tarihi
: 18.10.06
 
 

Biz Tiryaki ailesi gezmeyi ve gördüğümüz yerlerin fotograflarını çekmeyi çok seviyoruz. Blogumuzda, ..