Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '22

 
Kategori
İnançlar
 

PUT

Bugüne dek defalarca kez kulakların âşinâ olduğu kavramlardan biri de: ‘PUT’.

 

Geçmiş bir tarihte, elleriyle yaptıkları taştan heykellere, kurabiyelere tapınan topluluklar..!

 

Bu toplulukların içinde İRSAL olunmuş, putları yıkmakla EMR olunmuş RASÛL ve NEBİ’ler..!

 

Mekke’de, ‘KABE’ içinde bulunan, Hz. İbrahim (a.s) ve Rasûlallah (s.a.v) tarafından yıkılan, sonuncusunu da Rasûlallah s.a.v emri ile Hz. Ali’nin (r.a) yıktığı anlatılan geçmiş olaylar..! 

 

Öyleyse, bu kez farklı bir yaklaşımla, sayısız yönü olan bu yaşantıların, zaman ve mekan kavramını aradan kaldırarak farklı bir yönüne değinelim..!

 

Yalnızca geçmiş tarihi bir olaymış gibi zannedilen bu muhteşem metaforik anlatımların, eski yüklediğimiz değerlerini bir tarafa bırakarak yeni bilgilerle process’ine izin verelim..!

 

Zamansallıktan uzak, boyutsal derinliğiyle adeta bir MUCİZE olan bu bilgileri yeniden değerlendirelim..!

 

İlk olarak ‘PUT’ kavramına yeni bir tanım getirmekle başlayalım…

 

Sistemden ayrı kabul edilip müstakilleştirilen; bir isim, suret veya mana atfedilen,

oluşturulmuş bu isim, suret veya manaya bir de duygular eklenerek tapınma nesnesi haline getirilen; Allah dûnunda kabul edilmiş her ‘ŞEY’ bir put’tur.

 

İkilikle programlı olan bir terkibiyetin, putlarının olmaması imkansız gibidir. 

(PROGRAM’lardan münezzeh olanın programlarının gereğidir ki: ikilikle programlı olmayan bir program da yoktur; ancak programında ikilik algısını BİRR’e (Hakikate) döndürecek programda mevcuttur..!)

 

Her türlü putlaştırmanın başlıca sebebi, kendini veya karşısındakini sistemden ayrı görmenin sonucudur.

Haliyle her hangi bir inanca sahip olanın putları olabilir, ancak İMAN’ın hakikatinin açığa çıktığı bi mahalde,

İMAN YAŞAM’ı girdiği yeri putlardan arındırmaktadır..!

 

Öyleyse ilk olarak gündelik yaşamımızı bir gözden geçirelim. 

Yaşantımızda üzüntü, sıkıntı, bunalım yaratan, yanmalara sebep olan veyahutta sevindiren, keyiflendiren (tasarrufunun bize ait olduğunu zannettiğimiz) sayısız nesnelerimiz olduğunu farkedeceğiz. 

Bu fark edişle birlikte, ‘ikilik algısının açığa çıktığı bir programın gereğinin ortaya koyuluşunun’ da sinyalini almaya başlayacağız..!

 

Bu şemalaştırılmış putlar sahiplenilip, zihindeki etiketler de onlara yüklenildiğinde; artık bu şemalardan gelen,

fakat ‘zihinde yaratılan o ‘ŞEY’ hakkındaki yargıya uymayan’ her durum yangın oluşturacaktır.

 

Bu putlar elbette ki yalnızca müstakilleştirip ayrı zannedilenlerle sınırlı değil..!

 

Program gereği açığa çıkan özelliklerin, belli bir terkibiyetle ortaya koyduğu karakter bilgisine bir de “kırmızı çizgiler” eklenip, o sınırların korunmaya çalışılması ve değişime direnç gösterilmesi, belirli renk paletleri üzerindeki bu ısrar da terkibiyet özelliklerini putlaştırmaktır..!

 

Veyahutta, geçmiş bir olayda bir kavrama yüklenilen değer, yaşamda olumsuz bir olaya sebebiyet vermişse; beyin otomasyonla artık o kavramın geçtiği her şeye şüpheyle bakmaya başlayacak, eski verilerini yeniye etiketleyecek ve yeniyi orijin haliyle görmekten perdelenecektir. Bu da yine yaşanılan olayların oluşturduğu duygusal putlara örnek verilebilir.

 

Bu durum gündüz yaşamı (rüyaları) ile kayıtlı kalmayıp, gece rüyalarına da benzer şekliyle sirayet etmektedir.

 

Her ikiside birbirini düzenlemektedir..!

 

Ancak, (sonsuz yaşama misal olunan) gece rüyasının görüldüğü, kabir alemindeki: yani beynin içinde ki hologram dünya ile artık dışsal girdi olmaksızın baş başa kalınması halindeki kabz daha şiddetli olabilir; çünkü bir takım değerlerin değiştirilme şansı yitirilmiştir..!

 

Geceleri rüyalarda nasıl ki: korkular, endişeler ve beklentiler kendilerine zihindeki en uygun sureti seçerek; 

belirli bir kompozisyon kurgulayıp, yüklenilen değerleri yaşatmak yada sükût-u hayâle uğratmak adına bir film seyrettiriyorsa, 

gündüz rüyası da bundan pek farklı değildir..!

 

Bilinçaltının en derinlerinde gizlenmiş olan tüm duygular (korku, endişe, sevinç, hüzün, kıskançlık, kin, öfke vb.) açığa çıkacağı uygun koşulu ve etiketleyeceği şemayı bekleyerek pusuya yatmış gizlenmektedir..! 

 

İlginçtir ki, bu duygular ve putlar var olduğu sürece “rüyalarda” devam etmektedir..!  

 

Gerek cennet rüyası, gerek cehennem rüyası..!

 

Ta ki hakikat bilgisi gele de rüyadan uyandıra..!

 

Bu durumda varoluşu gereği neredeyse putları olmayan ve putlara tapınmayan tek bir program bile olmadığını söyleyebiliriz..!

 

Dışarıdan hiç bir müdahale olmaksızın, beynin sanal hologram dünyasında gördüğü gece rüyaları nasıl ki içindeyken gerçeklik algısını koruyorsa; bu sonsuz yaşamda da bu haliyle fakat artık değiştirilme kapısının kapanmış olmasıyla süregidecektir.

 

O halde putlara yüklenen değerlerin değiştirilmesi ve putların kırılması ancak bu dünyada yaşarken gerçekleşebilecek bir şeydir.

 

Öyleyse putları tespit etmenin yollarından birine bakalım: 

Nötr olunamayan her değer yargısı ve duygunun altında muhakkak bir Put vardır, nötr olunamamasının gerçek gerekçesini araştırmak saklanan Put’u tespite yaklaştıracaktır.

Tespit etmek, üzerinde değişim sağlamak için yalnızca başlangıçtır…

 

Örneğin: düşüncelerimize ters düşen bir kavram yada kişiyle karşılaştığımızda; korku, endişe, çatışma oluşturuyorsa, zihinde yaratılmış olan bir puta çarpmış demektir. 

 

Bu durumda zihin; ya o kavram veya kişiyle savaşma yoluna gider, yada o kişiyle bir daha görüşmemenin yollarını arar. 

 

Çünkü ‘Put’, kendini korumak için onu tehdit eden kişi veya kavramı beyine tehdit olarak bildirip varlığını sürdürmeye çalışır.

 

Beynin hayat vererek yarattığı bu hayâlî suret, mana veyahutta isim;

Ona yüklediği değere göre yükleyeni esir edecektir, ve bir hayale kulluk yapar hale dönüştürecektir.

Hürriyete giden yolda putları kırmak başlıca hedeftir..!

 

Sistem ve düzen, sınırlı bir alanda yaşamakta ve bu sınırlı alanın getirdiği azap dolayısıyla, hologramının değişmesini talep eden programları; bir takım olaylara maruz bırakarak sınırlarının ötesine geçmesi için veritabanına ters düşen olaylarla karşılaştırabilir. Bu bir takım olaylar dilediği manaları ortaya çıkarmak, putlara atfedilen değerleri değiştirmek ve belki şiddetine göre putları kırmak için yaşanıyor olabilir. (Burada bahsi geçmekte olan; ne putlar, ne sistem, ne olaylar sitemden ayrı müstakil varlıklar değildir. Anlatım sadedinde kullanılmıştır)

 

Ancak, her ne kadar gelen bilgi hakikat de olsa, beyin bilgiyi ve bilginin kaynağını tehdit olarak algıladıysa;

savaşını yarattığı vehmi puta değil gelen bilgiye açacaktır.

 

Bu savaştaki her bir galibiyet aslında mağlubiyet olup, putların izafi varlıklarını daha da güçlendirecektir.

 

Putlar hayatiyetlerini korumak için her türlü savunma silahına başvurup zihni ikna etmenin bir yolunu bulacaktır..!

 

Putların silahı var da; KABE’yi Putlardan arındıran İbrahim (a.s), Resûlallah (s.a.v) ve Hz Ali (r.a) ile işaret edilmekte olan HAKİKAT’İN dilleniş ve değerlendiriliş noktası O' EMİN beldenin, 

ve MU’MİN’in silahı olan DUA ve ZİKİR’i kullanan HALİFE olarak yaratılmış İNSAN’ın yok mu..?

 

Hakikati dillendirmek üzere irsâl olunan RASÛL ismiyle işaret edilen: hakikat bilgisini OKU’masıyla birlikte;

sistem ve düzeni, beyin çalışma mekanizmasının otomasyonla yarattığı sonuçlarını,

düşünce sistemlerinin putlardan arındırılıp Sünnetullah’a göre dizayn edilmesi gerektiğini (boyutsal olarak zaman kavramsız) muhteşem bir KELAM ile bildirmiyor mu..!

 

Nitekim Kur’ân’da: ‘Tahir olmayanlar el sürmesin’ şeklinde yapılmış olan uyarı (bir yönüyle de); 

‘Her yanı putlarla çevrili olan bir düşünce sistemi ile yaklaşma’ demektir ki;  necislik neticesinde hakikat bilgisine tahir bir değerlendirme yapılamayacağına işarettir..!

 

Öyleyse…

 

Şayet bir programda, programı oluşturan PROGRAMSIZ’lığın bilgisi aktive olurda, İMAN ismiyle işaret edilen “Algılananın ötesi olduğu” farkındalığını oluşturur;

ve bu farkındalık da bilincin yarattığı vehmi putlardan arındıracak sinyali gönderirse, 

İMAN girdiği yeri putlardan arındırmaya başlar..!

 

Ancak yine de, her bir algı düzeyinde de perde oluşturan bir şeytan olduğu, algı düzeyinin oluşturduğu halin dahi bir put olabileceği oldukça kıymetli bir eser olan Risâle-i Gavsiye’de şu işaretle geçmektedir ki: 

(yazarı indinde bizlerin algıladığından ötesi olduğu muhakkaktır)

 

Mülk âlemi, âlimin şeytanıdır.

Melekût âlemi, ârifin şeytanıdır.

Ceberût âlemi dahi vâkıfînin şeytanıdır.”

 

Toparlamak gerekirse:

BEYİN ismi altında hologram dünyalar yaratan..! 

Yarattığı hayal içindeki hayallere hayatlar verip, sistem ve düzenininin gereği sisteminde tasarrufunu sağlayan..!

Oluşturduğu sistemini yine oluşturucusu olarak OKU’yan..!

Yakınlık ismi altında oluşturduğu hallere/hallerine dahi gizli putlar yerleştiren..!

Hiç bir açığa çıkardığı mana ile kayıtlanmayan; kendinden başka vücud sahibi olmadığı halde, Tanrı ve tanrılık kavramlarını dahi yaratan..!

‘HÛ’ dûnunda var mı HAYY'at sahibi..!

 

“HÛ”dur El Hayy! Tanrı yoktur; sadece “HÛ”! Dini O’na has kılarak, O’na yönelin artık! Hamd, âlemlerin (insanların) Rabbi Allâh’a aittir. (Mu’min/65)

 

Öyleyse, yalnızca geçmiş tarihlere atfedilip idrak edilmekten uzaklaştırılmış olan her bir metaforun bir MUCİZE barındırdığı,

ve bu mucizeleri değerlendirip açılımını oluşturan beynin de bir MUCİZE olduğu farkındalığıyla;

bugüne dek çözülemeyen bu muhteşem şifreleri günümüz insanlarına bambaşka bir bakış açısı kazandırarak ulaştıran Ahmed Hulusi’ye teşekkürü borç bilir, linkte paylaşılmakta olan bugüne dek beyin çalışma mekanizmasının en kapsamlı şekliyle anlatılmış olduğu videosu ve mucize kavramını açıklayan ses kaydını mutlaka incelemenizi öneririm..!

 

https://youtu.be/aWOFKIcgGbw

 

https://www.ahmedhulusi.org/tr/sohbet/yaratisin-en-buyuk-mucizesi

 

Şimdilik Hoşçakalın…

 

Sevgiler

 

Aslı Sutaş

 

İstanbul / Beykoz  

 

27 Mayıs 2022

 

 
Toplam blog
: 7
: 378
Kayıt tarihi
: 18.05.22
 
 

1994 yılında İstanbul, Beykoz'da doğdu. Barbaros Hayrettin Paşa Denizcilik Lisesi Bilişim Teknolo..