Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '12

 
Kategori
İnançlar
 

Rabbim!...

Rabbim!...
 

Rabbim!

Herşey büyüsünü yitiriyor!

Herşey ışığını yitirip koyu karanlıklara gömülüyor!

Herşey kendi akissiz sedasında, kendi bulanık gölgesinde kayboluyor!

Dokunduğumuz ne varsa hep sessizce akıp gidiyor avuçlarımızdan. Biz hep akıp gidiyoruz denizine ulaşamayan nehirler gibi. Eriyip gidiyoruz!...

Bütün vakitlerden kovulmuş cümleler konuşuyor. Sözcükler dört nal koşan atlar gibi geçip gidiyor zamanın harabelerinden. Kelam denen iksir yaşamaktan usanmışlığın sularında eriyip gidiyor!..

Rabbim!

"Ruhları görünmez olmuş bedenlerle dolu uçsuz bucaksız bir toplama kampından başka bir şey değildir yaşadığımız dünya." diyordu Milan KUNDERA. Ruhları yağmalanmış; bedenlerinden de ceset kokuları yükselen kalabalıklar dolduruyor şimdi senin arzını.

Senin arzın tarifsiz kötülüklere, sonsuz kirlenmeye ve eşsiz çılgınlıklara tanıklık ediyor şimdi.

Bütün cephelerde mağlup edilmiş, silahlarına el konulmuş çırılçıplak askerler gibi dolaşıyor insanlık senin arzında. "Korkarım eşsiz bir azap düşecek payıma" diyordu Sezai KARAKOÇ. Eşsiz bir azap düşüyor payımıza senin arzında. Eşsiz bir azap…

Karşımızda duran bedenlere bakınca dehşet bir boşlukla, bir azapla, bir uçurumla ürperiyoruz ve elimizde olanlar derin boşluklara düşüp kayboluyor. Biz elimizdeki her şeyle düşüyoruz boşluklara.

Bir damla gözyaşı gibi acıyla ve kesif bir can sıkıntısıyla düşüyoruz zamanın yapraklarına.

Rabbim!

"Yalnız ölen bizimdir, bizim olan yalnızca yitirdiğimizdir." diyordu Borges. Ölüm de yitiklerimiz de artık anlamını yitiriyor yaşıyor olmanın anlamsızlaştığı gibi.

Rabbim!

Hep yitirdiklerimiz kalıyor elimizde ve hep yenilgiyi yol eyleyip yürüyoruz kendimize doğru.

Hep yitiklerin üzerine inşa ediliyor hayatlar. Yanılgı ve yenilginin denizinde yüzüp duruyor gemimiz.

"Her şiir zamanla ağıda dönüşür." diyordu gene Borges. Şimdi zaman bizzat ağıdın kendisi. Siyah yazmalarıyla döne döne ağlıyor ağlamak. Ve hep ağlıyoruz köşe ve kıvrımlarda yitip giden ırmaklarla.

Hep ağlıyoruz korkunç sağnaklarla. Ağlıyoruz hep saçak altlarında.

Rabbim!

Güzel masal atlarına binip gelen, bizi saçlarımızdan öpen melekler çalmıyor artık kapımızı. Kulaklarımızda kadim zamanların şarkılarıyla kapısını çaldığımız efsaneler yok.

Hep kabuslar emziren, sanal yok oluşlar hazırlayan kitle-iletişim senaryolarıyla kuşatılıyoruz.

Rabbim!

Kalpler, senin evin olan kalpler kirletilmiş. İnsanlığın kalbini putlar esir almış. İbrahim unutulmuş. İbrahim!…

Rabbim!

“Tanrı öldü. Onu biz öldürdük. Biz katiller katili şimdi ne yapacağız” diye feryat ediyordu Nietchze. Modern insanın korkusunu, endişesini, serzenişini, isyanını haykırıyordu. Şimdi sana inananlar, sana inandığını sananlar seni hayatın dışına, düzenin dışına, tezgahın dışına atmak için büyük bir çaba içinde. Senin yarattıkların tanrılık davasında. Senin yarattıkların nankör. Yarattıkların küstah!...

Rabbim!

Tanrısız kalmış bir dünya ağlıyor Nietchze’nin gözlerinde. Olmayan yaşamakta ölüverir gibi herkes.

Rabbim!

İçi boşaltılmış ayinlerle, amaçsız törenlerle, ritmini yitirmiş ritüellerle iğdiş edilmiş; kitlesel enformasyon bombardımanıyla aptallaştırılmış bir insanlıkla ve insanlığın bütün değerlerini tahrif etmiş zorbalarla, senin adınla yalanlar söyleyen yalancılarla tıka basa doldurulmuş bir yeryüzü var.

Rabbim!

“Gönül Kuşu” vurgun yemiş. “Gönül Kuşu” yaralı!....

Rabbim!

"Sana sesleniyorum; darda koyma beni!" diyordu Andre Gide.

Rabbim!

Sana sesleniyoruz; yağmalanmış, yetim bırakılmış bir ömrün kırık dökük serencamıyla.

Rabbim!

Sana sesleniyoruz; darda koyma bizi!..... 

 
Toplam blog
: 22
: 611
Kayıt tarihi
: 01.10.12
 
 

... ..