Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '15

 
Kategori
Dünya
 

Radikal sol soytarılığı ve Syriza

Radikal sol soytarılığı ve Syriza
 

google


‘Radikal sol’denince biz, silahlı mücadeleci marksistleri, sol anarşistleri ve sol nihilistleri anlıyoruz.

Ara şerh: Silahlı mücadeleye ikna olmamış birinin kendini marksist saymasını da, kendi kendisine karşı yapılmış bir ikiyüzlülük  sayıyoruz. Ancak, bu ikiyüzlülüğü biz yutmuyoruz. 1970-1980 arasında silah kullanıp, bunu inkar etttikleri zaman da yutmamıştık.

FKÖ’yü ve PKK’yi de, hiçbir zaman radikal sol değil, demokratik sol bile saymadık. Oportunist Müslüman / sağ saydık ve haklı da çıktık. Baksanıza Demirtaş, peygamberimize saygılarını sunuyor habire (ve buaçıklama da Hüda-Par’ın 100 bin kişilik mitingiyle aynı güne denk geliyor tarihçenin ironisi olsun diye).

Demokratik sosyalizm, sosyalist demokratlık, hristiyan demokratlık, demokrat hristiyanlık, sosyalist liberalizm, vd gibi, daha da soytarılık olan şeyleri de anlamıyoruz.

Bakalım Syriza’ya:

“The coalition originally comprised a broad array of groups (thirteen in total) and independent politicians, including democratic socialists, left-wing populist and green left groups, as well as Maoist, Trotskyist, eurocommunist but also eurosceptic components.”

http://en.wikipedia.org/wiki/Coalition_of_the_Radical_Left

Yani, 13 grup varmış. Maoistler ve Troçkistler biraradaymış. E, bunun muhafazakar-liberal olma soytarılığından ne farkı var ki? Gerçek bir maoistle gerçek bir troçkist ne zaman biraraya gelmiş ki?

Aynı zamanda, eko-sosyalistler, sol-kanat popülistler, yumuşak Avrupa-kuşkucular varmış.

Oohh, şundan da koy bundan da koy, suyundan da koyy, koy...

Avrupa’dan kuşku duyuyor ama yumuşak yumuşak, sert sert değil.

Oportunist popülist ama sol cenahtan...

Avrupa yolunu iyice şaşırmış.

İmam yellenince, cemaat ishal olmuş, Yunan solu da öyle.

Kılavuzu karga olanın burnu kavram karmaşası kuburuna dalmış.

En güzeli de bizim solcular:

Komşu da pişer de, bize düşer mi acaba?

Düşman kazandı ya, onun bile peşinden giderler: Has alaturka oportunizm. (Bu solcular, Kıbrıs’a 1974’te girdiğimizde ve Yunanistan’la savaştığımızda pek bi mutlu olmuşlardı, anımsıyorum.)

Syriza’nın sıfatları arasında, bir tek alter-globalizasyon için makullük düşünülebilir.

O da araçlarla amaçları birbirine karıştırmış bir kavram. 1980’de neo-globalist neo-liberalizm devreye girdiğinde, taa en başta 40 saatlık hafta mesaisi, emeklilik, grev, sendika haklarının kalkması amacıyla geldi ama bütün şekil-çeşit sosyalistler, 35 yıldır yumurta kapıya gelene dek gidişe aymadılar.

Yani, globalizasyonun yan etkilerini tedavi etsen de, hastalığı yok etmedikçe hiçbirşey değişmez. O da (ilk 2’si başarısız olacak) 3 aşamalı devrim ile ancak halledilebilir, o da belki.

İşçilerin hakları 50 yılda falan geri alınabilir.

Çevre kirliliği şu an dursa, 90 yılda belki temizlenebilir.

İklim değişikliği artık engellenemez.

Olay tam CIA senaryosu gibi: ABD’lilere özgürlük ama hiçbir işe yaramadığında. Yani, Chomsky gibiler artık hiçbirşeyi değiştiremezler, % 99’cular da.

Bizin daha önce söylediğmiz, CIA / NSA / RAND tasarımı çakma alaturka sosyal demokratların iktidar olması senaryosu, CIA tasarımı olmadan Yunanistan’da gerçekleşti işte.

Hayırlı uğurlu olsun.

Mental ve kültürel konfüzyona devam.

Mental ve kültürel regresyona devam.

Yeni Orta Çağ’a devam.

Radikal sol radikal sol...

+

Devam Syriza’nı AB pazarlıkçısı demiş ki:

““Eğer şeytanla masaya oturacaksak (IMF ya da neo-liberallerle) dünyayı değiştirmek yerine kendi konumlarını iyileştiren sosyalistler gibi olmamalıyız” diyen Varufakis, “Devrimci Marksizm, neo-liberallerin tüm eleştirileri beraraf etmesine yardımcı oluyor. Bunun yerine Hümanist Marksistler olup mücadeleyi sürdürmeliyiz” diyor.”

http://www.taraf.com.tr/dunya/syrizanin-ab-ile-masaya-oturacak-adami-belli-oldu/

Breh breh breh...

AB’de devrimci marksistlerin de faşistlerin de % 20 oy aldığını görmezden geliyor.

Bir marsksistin marksizmin asla ve kata hümanist olamayacağına ilişkin kitabını görmezden geliyor.

Ayrıca, bir anti-marksist olarak belirteyim ki devrimci marksizm, neo-liberallerin asla ve kata ekmeğine yağ sürmedi. Tam tersine, onlar onların kanına ekmek doğradı. 1960-1980 arasında Stammheim’dan tüm ‘68’lilere yönelik olarak muhafazakarların neler yaptığını birlikte seyrettik. Onlar temizlenmeden neo-liberalizm kanlı kanıl gelemedi zaten.

Dedim ya, kavram kargaşası soytarılığı işte...

Tarih (geçmişbilim) yutmuyor ama...

Gelecekbilim de yutmuyor...

Dipnot: Malumunuz Yunanlılar, nüfusunun üçte biri köle olan ve kadınların oy hakkı olmadığı yerde (eski Atina’da diyelim), demokrasi varsayan ve tarihe bu kavramı kazandıran şahıslar...

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..