Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '14

 
Kategori
Tiyatro
 

Radyo Oyunu

Radyo Oyunu
 

Zannediyorum yedi yaşlarındayım. Pazar günleri sabah 10:00 ’da radyo oyunları, arkası yarınlar var radyoda. Sıkı takipçisiyim her oyunun ve sesleri hayatıma giren usta tiyatro oyuncularının. O yıllarda bende seslendirme sanatçısı olmak istiyorum. Buğulu buluyorum sesimi, her heyecanı yansıtabileceğimi düşünüyorum sesimle. Sadece uzak zaman anıları işte; olabileceklerim hep gerçek hayata dair şeyler oldu, benim gerçeklerden bihaber olduğum yıllar,aklımda hep sanatla iç içe olmak var.

Bu oyunlar benim için başlı başına müthiş bir heyecan ama en büyük heyecanı gerçek bir radyo oyunu metnini okuyunca yaşıyorum. Yine o yıllarda oturduğumuz lojmanda Aydın’ lı bir ailenin büyük kızı var, İnci Abla, biraz topluca, yaşı geçkin, bekâr; belki bu yüzden onu Ahmet Muhip Dıranas’ın meşhur şiirindeki Fahriye Abla’ya benzetiyorum.

‘’ Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,

En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.

Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye Abla!’’

Kime vardı bilmiyorum İnci Abla ,ama bu şiir daha çocuk yaşlarda benim yakama nereden yapışmıştı acaba? Nasıl da etkilerdi beni! Babamın şiir kitaplarından değil de ablam ya da ağbi’min edebiyat kitabından okumuşum gibi aklımda kalmış. O yıllarda edebiyat kitapları tam bir şölendi, harika seçkilerden oluşurdu. İlkokulda olmama rağmen lise edebiyat kitaplarını okur, bilgisayarın henüz dokunamadığı el yapımı matbaa işi resimlerine hayran olurdum. Belki de yanlış hatırlıyorum bir lise müfredatına göre müstehcen bulanabilecek bir şiir sanki. Ya da müfredat da yer almadığı halde ezberletilmiş olabilir ablama, ağbim’e. Edebiyat öğretmenleri de çok farklı ve  özel o yıllarda.. Hep örnek alınan, aşkla sevilen bir edebiyat öğretmeni var. Evde mutlaka bahisleri geçiyor. Benim edebiyata tutkunluğuma; bu hiçbir zaman tanımadığım nedense küçük, titiz hayatları olduğunu düşündüğüm fakat kitaplarla, genç öğrencilerine aşılamaya çalıştıkları okuma aşkıyla büyük bir dünya görüşüne sahip oldukları şüphesiz olan bu  kıymetli edebiyat öğretmenlerinin belleğimde derin izler taşıyarak katkıları olacaktır. Lakin ben hiçbir zaman kendi  öğretmenlerim hususunda şanslı olamadım.

Ah evet İnci Abla! Açık öğretimde okuyor. Yüzünde hep acı bir gülümsemesi, ödünç alınmış bir neşesi, yaşının geçkinliğine karşın evde kalmış olmasına bağladığım esrik bir ifadesi var.

Yine onun da kitapları ilgilendiriyor beni, çubuklu pijama desenli rengarenk Açık Öğretim Edebiyat Kitapları. Okumama izin veriyor bir dizi (yıpratma!) tembihinden sonra.. İşte o kitaplardan birinde  bir radyo oyunu örneği var. Behçet Necatigil’in bir oyunu.

Günlerce okuyorum. İki kişilik kısa bir oyun. Yeni evli üst katta kiracı olan; alt kattaki evde kalmış ev sahibesi kızın kıskançlık üzerine mangalı yakıp o ahşap konakta balayında olan buçiftin zehirlenmelerini istemesi  üzerine kurulmuş bir radyo tiyatrosu.. Genç kadını ben seslendiriyorum her defasında..Zaman olarak uzak ama etkileri hala yüreğimde olan anılar..

Şimdilerde sahip olduğum iki radyo oyunu kitabı var. Biri ‘’Murathan Mungan’ın Dört Kişilik Bahçe’’ si  öteki ‘’Behçet Necatigil’in Radyo Oyunları’’ isimli kitapları. Zaman zaman o kitaplardan hatırı sayılı bir rol seçip yine seslendirme yapıyorum. Alışkanlıkları değiştirmek çok kolay değil galiba ya da dinmemiş özlemleri gidermek…

Bir radyo oyunu yazsam şimdi;  Yazan- Yöneten: Sudan Hayaller

Adam: Tamer Karadağlı, seslendirse mesela

Garson: Ziya Kürküt

Kadın: Sudan Hayaller; buğulu, yumuşak bir ses hayal edin

Efekt: Korkmaz Çakar

Anlatan: Gülen Karaman olsa, kotarabilir miyim acaba bu zor işi?

https://www.youtube.com/watch?v=BxgmorK61YQ

HOŞGELDİN  SEVDAM

Bir otel lobisi fonda klasik müzik çalmakta, deri koltuklardan birinde otuzlarında olduğu anlaşılan zarif bir kadın oturuyor. Üzerinde ipek bir elbise var. Lobi sakin, gözleri uzağa dalmış birini beklediği anlaşılan bu kadından başka kimse yok.

( Ayak sesleri)

Garson: Hoş geldiniz hanımefendi, bir şey alır mısınız?

Kadın (adamın geldiğini fark etmemiş ,irkilmiş bir sesle): Hayır teşekkür ederim, belki daha sonra birini bekliyorum.

(Yaklaşan ayak sesleri, fonda ki müziğin sesi daha yüksek)

Kadının omzuna bir el dokunur, beklenen misafirdir. Hiçbir şey söylemeden sıkıca sarılır adam kadına.

(Derin bir iç çekme sesi….)

Adam (Heyecanlı ve özlem dolu bir ses):   I’m Yours ..Kokunu değiştirmemişsin hala aynı, hala çok güzelsin…  Seni görmek yıllar sonra ve hep bu anın hayalini kurmak, öyle mutluyum ki!

Kadın ( Heyecanlı ama biraz üzgün bir sesle ): Birçok şey değişmedi hayatım da… Evet çok oldu. Sende iyi görünüyorsun.

( Sadece fondaki müzik..) Uzun bir bakışmadan sonra kadının ilk kez tanık olduğu nemlenen gözlerini siler adam.

 Adam: Söyleyecek o kadar çok şey var ki! Her şey yarım kaldı. Oysa sana söyleyecek çok şeyim vardı.

Kadın: Hayatındaki her şey öyle değil miydi? Bir sürü yürek burkan ilişki, yarım kalmış bir senaryo, bitirdin mi onu?

Adam ( Telaşlı bir sesle ): Bitiremedim. Hiçbir şeyi bitirmeyi sevmiyorum, yarım kalan şeyler hala devam ediyor hissi veriyor bana.. Bir sürü tümce var tamamlamadığım, bir sürü ilişki, bir sürü hayal… Hepsi boşlukta dönmeye devam ediyor eksik bırakılınca.. Ben korkuyorum çünkü vazgeçmekten. Benim onlara ihtiyacım var çünkü ve belki en çok da sana vardı ama seni de yarım bırakmalıydım hayalin bir avuntu olarak beni terk etmemeliydi benden nefret edersen tamamen kaybederdim seni, beni en çok hiç yaşanılmamış olmak üzer. Sonsuz da dönmeli oysa hayalin..

Kadın( Sakin bir sesle): Hiç değişmemişsin. Ben hesapları kapatmayı severim ama bu bahsi bende kapatamadım. Neden beni yıllar sonra tekrar görmek istedin?

Adam (Son derece yorgun ve üzgün bir sesle): Gelmeyeceğini düşünüyordum aslında ama her zaman ki gibi zarif davrandın. Sadece görmek istedim, ölesiye görmek…

( Usul usul fon müziği ve ona eşlik eden ayak sesleri )

Garson: Bir isteğiniz var mı Efendim?

Adam kadına bakar.

Kadın:  Açık bir çay lütfen.

Adam: Ben ada çayı istiyorum ve su.

(Garsonun uzaklaşan ayak sesleri)

Kadın: O zaman da ada çayı istemiştin.

Adam: Unutmamışsın!..

Kadın: İlk ve tek buluşmamızdı. Sen gitmiştin, ben biraz daha oturmuştum yine tam da bur da.. Yarım bırakmıştın çayını, fincanı elime aldım. Kokuyu içime çektim. Oldum olası adaçayının kokusu genzimi yakar, o gün yüreğimi de yakmıştı. Ne garip burada oturup toplasan birkaç saati geçmeyen bir maziyi konuşuyoruz.

Adam (öksürür, terler ceketini çıkarır): Ömrümün en unutulmaz birkaç saatiydi. Hiçbir zaman hiç kimseyle aynı huzuru yaşayamadım. Tabi seninle bir ömür tanışıyor olma duygusu.. Sanki hep vardın, ben seni tüm detaylarınla tanıyordum aslında herkes de gördüğüm sadece sendin.. Görünen herkesin arkasında sen vardın, deli gibi özlediğim, beklediğim sen.. Ama hep seni üzeceğimi düşündüm. Bir ömür beklediğim, suretten öte herkes de gördüğüm gerçek sana bu haksızlığı yapamazdım. Sana ulaşana kadar benimle olan kimseye acımadım ama sen; incitilmemeliydin.

Kadın: Yaşanılan her duygu unutuluyor ama huzur; hiç bir zaman ..Doğru!..

(Hızla yaklaşan ayak sesleri; garson gelir servisi bırakıp gider. Sessizliğe karışan kaşık, bardak sesleri..)

Uzun bir sessizlik olur; adam hep kadına bakar, yüzünde yorgun ama huzurlu bir ifadeyle; onun yanındayken en tanıdık olan bu duyguyla… Kadın bakışlarını kaçırır; içindeki yılgın, geçmişe ,yarım  bırakılmışlığa duyduğu kızgınlık yerleşmiştir gözlerine… Adam bozar sessizliği…

Adam: Benim için önemini yitirdi her şey, seni de gördüm. Gerisi beni korkutmuyor artık…

Kadın: Senin yetindiğin şeyler benim için hep anlamsızdı. Ama yetinmek belki de en güzeli; olanca güzelliğiyle anımsatıyor anıları… Kirletilmeye müsaade edilmemiş oluyor yaşanılanlar, yetinilmek zorunda kalınan küçük anlar.

(Kadın birden bir rüyadan silkinmiş gibi saate bakar, hızlıca konuşur.)

Kadın: Gitmek zorundayım, çok geç olmuş. Seni görmek güzeldi.

Sesinde hüzün vardır kadının; sonsuz bir hüzün..

Adam: Bu kadarı da yeter. Gelmeyeceğini düşünüyorken seni sadece görmek bile yeter. Galiba bir daha görmek mümkün olmayacak, seni hiç bırakmadım ben, hem de hiç, ruhumun seni tanıdığı ilk günden beri orada var olan o aşinalıkla seni hep sevdim, şimdiden sonra da hep öyle olacak, ruhum sana ait, ilk gördüğü ve herkes de aradığı ruhuna…

Kadın artık gözyaşlarını tutamaz, ayağa kalkar, elbisesini düzeltir, tokalaşır ve sadece hoşça kal diyebilecektir.

Adam; saatlerce oturur o lobi de birkaç ay  sonra öleceğini öğrenmiş biri için artık ziyadesiyle mutludur. Yarım bırakacağı bir kaç aylık ömrü, ama tam bir huzuru vardır artık...

-SON-

 
Toplam blog
: 110
: 1076
Kayıt tarihi
: 26.05.14
 
 

Dünyanın kirletemediği bir lotus... ..