Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '11

     
    Kategori
    Deneme
     

    Rakamsal hayat!

    Rakamsal hayat!
     

    Sabahın ilk ışıkları ile yazıyorum bu yazıyı. Özlemimdeki gibi bir gece geçirdim çünkü uzun zaman sonra, tüm gece uyumadım ve kitap okudum ve bu beni inanılmaz mutlu etti. Bilenler bilir tadını... 

    Sizin de kendi hayatınıza acıdığınız çok zaman olmuştur zannediyorum. Bu zaman dilimi benim hayatımda yılımın çok büyük bir kısmını alıyor malesef. 365 eksi pazarlar ve yıllık izinler kadar büyük bir zaman... Gececi bir insanım, günün ilk saatlerini severim ben, yani 00:00'dan sonrasını. Malesef bütün bir yıl uyuyarak geçirmek zorundayım en sevdiğim saatleri; çünkü çalışıyorum. 

    Bu düzeni kim kurdu? Nasıl nefes alan makinalar haline geldik ben bilmiyorum. Ya da neden kimse itiraz etmiyor bu gidişe buna da şaşıyorum. Sabah erkenden kalk, işe git çalış çalış, Akşam eve gel, bir yemek, arkası bir çay veya kahve( tüm gün keyif alınan tek şeydir neredeyse herkes için eminim bundan. ), biraz sevdiğin yada sana iyi gelen şeyden (tv, internet, kitap, arkadaşlarla bir sohbet ve ya bir gezinti) bir ya da iki saat ve uyku. Ertesi? Aynı yine aynı tam altı gün ve bir gün tatil hadi iki olsun ne çıkar. Haftada bir gün, yılda sadece 52 gün. Evet yılda sadece 52 gün hadi 15 de yıllık izin, toplam 67 gün. Koca bir yılda sadece 67 gün yaşıyorum diyebiliriz. Neden? Zorunlu ihtiyaçlarımız yüzünden. Yeme, içme ve barınma... 

    Hadi bunları düşünmeyelim, gün içinde kafamızı yoran onca hesap. Faturaların son ödeme günleri, kredi kartları, evin, arabanın taksitleri, .. 

    Hayatımızdaki herşey neden bir rakamsal işleme, tarihe bağlı? Hiç düşündünüz mü? Neden bu kadar zorlaştırdık hayatımızı... Neden herşey bu kadar takip gerektiriyor? 

    Hayallerimiz neden bu kadar paraya bağlı? Ve neden hayallerimiz zorunlu ihtiyaçlarımız üzerine artık? Çoğu insan artık bir ev hayali kuruyor ve bu ev için bir ömür çalışmak zorunda kalıyor? Bir ömür! Yaşamak için verilmiş bir ömür. 

    Kendimize iyi gelen hiçbirşey için vaktimiz yok, Yeterince uyuyamıyor, yeterince kazanamıyor ve hep yeterince mutlu olamıyoruz. Neden? Bu yetinememezlik nerden? Hep birşeyler eksik hayatımızda, hiç tamamlanmıyor o boşluk. 

    Birbirimizle sürdürdüğümüz bu yarış farkında olmadan... Ve niye yorulmuyoruz bundan... Onun arabası var benim de olmalı, onun çok güzel, pahalı mobilyalarla döşenmiş ... muhitten bir evi var benim de olmalı... Yeni bir elbise almış, hımmm! Ben niye alamadım. Şu kadar maaş alıyormuş, vay vay ! Onun oğlu şu üniversiteyi kazanmış, Bak sen! ...vs. 

    İşin ilginç yanı sahip olamadığımız şeyler, duyusal doyumlarımız yerine geçiyor, yani bir kahve içememek değil üzüldüğümüz şey Starbucks'da içememek oluyor, giyinmemek değil markalı giyinmemek, vitrindekini alamamak... Evsiz olmak değil, istediğimiz gösterişte döşeyememek üzüyor bizi ve aksi mutlu ediyor. Evet hemen hemen hepimizin zorunlu ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyoruz. Çalışıyoruz it gibi, yaşamıyoruz işte, evimiz var, arabamız var sağlıklıyız, aç kalmıyoruz ama niye mutsuz insanlarız... 

    Farkında olmadan niye bu kadar hırpalıyoruz kendimizi. Neden doyum noktasına bir türlü ulaşamıyoruz. 

    İlkel çağda yaşamak istiyorum ben, sadece mahrem yerlerimizi örtmek için giyindiğimiz, avlayarak beslendiğimiz, mağaraları ev bildiğimiz... 

    Gelişmek elbetteki güzel, teknoloji elbette iyi... Herkes iyi yaşamayı hakediyor... 

    Ama benim derdim bu değil işte... Sevdiğimiz, haz aldığımız şeylere vakit ayıramayacak kadar yoğun olmamız... Çalışmayı yaşamak, sahip olmayı mutluluk zannetmemiz... Bir zorunluluk silsilesi içinde nefes alamadan yaşlanmamız... 

    Yaşamak dediğimiz şey, günde 2 saat, yılda 67 gün olmamalı. Bunu kendimize yapamayız. Bunun adı yaşamak olamaz... 

     
    Toplam blog
    : 1
    : 252
    Kayıt tarihi
    : 27.05.11
     
     

    1983 Kocaeli doğumluğum. Üniversite mezunuyum. Özel sektörde muhasebe alanında çalışmaktayım. Evliyi..