Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Rakı ile Edebiyat Muhabbeti

Rakı ile Edebiyat Muhabbeti
 

Bir kitap gözüme ilişti ve hemen aldım.
Çerezlik niyetine.
Refik Durbaş’ın 2007 yılında yayınlamış olduğu hoş bir kitap.
''Rakı ile Edebiyat Muhabbeti'' kitabın adı.
Masamın kenarına koydum kitabı.
Kafam estiğinde içinden bir yerleri açıp okuyorum.
Bir birinden güzel, bir çok anı.
Türk edebiyatçılarının rakı muhabbetleri ve rakı masasında yaşadıkları anıları.
Her biri öğretici, her biri bilgilendirici.
Espri yüklü anılar.
Ve bir anda kendinizi salaş bir meyhanenin içerisinde, meze dolu bir masanın başında rakı yudumlarken hissediyorsunuz.
Bitmek bilmeyen anılar bir birini kovalıyor.
Mehmed Kemal, Ahmed Arif, Neyzen Tevfik, Sait Faik, Necip Fazıl, Fikret Mualla, Mina Urgan, Salah Birsel, Yahya Kemal, Aziz Nesin, Can Yücel, Ahmet Rasim, Cahit Külebi, Orhan Veli, Orhan Kemal, Edip Cansever, Nurullah Ataç, Cahit Sıtkı Tarancı, Behçet Necatigil, Naim Tirali, Tarık Dursun, Sabahattin Eyuboğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Oktay Akbal, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, Mahmut Dikerdem, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Necati Cumalı.
Sadece ilk aklıma gelenler.
Kitabın kahramanları her birisi.
Nerede rakı içmişler?
Nasıl içmişler?
Neler konuşmuşlar?
Hangi espriler masaya damgasını vurmuş?
Parasızlıkları.
Şiirler.
Dergiler.
Ve İstanbul’un o gözümde tüten mekânları.
Hepsini kitapta buluyorsunuz.
Keyifle okuyorsunuz.
Okudukça daha bir iştahla sarılıyorsunuz kitaba.

Kitabın bir özelliği de rakı sofralarındaki edebiyat muhabbetlerinin iştah açıyor olması.
Yosun kokan denizi hayal ediyorsunuz.
Hemen karşınızda duran rakı kadehi ve yanında beyaz peynir.
Kafanızı kaldırdığınızda tam da karşınızda deniz ve ağırlaşmış bir hava, bulutlar inmiş aşağılara doğru ve yağmur serpiştiriyor etrafa.
O salaş meyhanenin anason kokusu tadı ruhunuza sirayet ediyor.
Loş bir ışık.
Kırık çıkık sandalyeler.
Oynak masalar.
Hafif yollu ve sessizden çalan ud.
Kitap sizi bu hayallerin tamda ortasına bırakıyor.

Edebiyatçılarımızın içki masalarındaki anılarına dair ilginiz varsa bence kaçırmayın.
Mutlaka bu kitabı alın ve okuyun.
O anıları döne döne bıkmadan usanmadan tekrar tekrar okuyacaksınız.
Eminim.
Keyifli ve şirin anılar.
Ve kimisi çocuksu olan anılar.
Husumetler, aralarındaki küçük kırgınlıklar.
Hepsini buluyorsunuz kitapta.
Kimi zaman kahkaha ile gülüyorsunuz, kimi zaman hüzünleniyorsunuz.

Kitap içerisindeki anılardan birkaçı.

Aman efendim, ciddiye almayın!
Orhan Veli, hemen herkesle arkadaşlık kuran bir kişiliğe sahiptir.
Bir gün Park Otel’in balkonunda Yahya Kemal ile otururken, birkaç kadehten sonra söz dönüp dolaşır şiire gelir.
Bir ara Yahya Kemal sorar:
''Duymadığımız bir şeyler var mı?''
''Var efendim'' der Orhan Veli.
''Lütfetmez misiniz?''
Orhan Veli’nin muzipliği üzerindedir.
Aruz ile yazdığı ''Efsane'' başlıklı şiirini okur.

''Bir zamanlardı bu gamhanede bir dem vardı
Gece sahilde sular fecre kadar çağlardı

O çağıltıyla beraber döğünürdü def ü çenk
Bir güneş dalgalar üzerinde doğar rengârenk

Mavi bir gökyüzü titrerdi güzel bir histe
Rindler muğbeçeler şarkısı şehnâmeleşir

Ve o hâletle bütün kahkahalar nağmeleşir
Dilde Yahya Kemal’in şarkısı şefnâmeleşir

O gürültüyle sular alemi bir efsâne
Bir zamanlardı bu gamhânede bir dem vardı

Lakin o hayal alemi bir efsane
Ses seda yok bu değil sanki o devlethane''

Yahya Kemal, şiirde kendi adı da geçtiği için mest olmuştur.
Kadehinden bir yudum aldıktan sonra sevinçle, ''Aziz şair'' der, ''şiirini çok beğendim, biraz daha gayret etseniz bizi de geçeceksiniz.''
Ama Orhan Veli’nin cevabı karşısında donup kalacaktır.
''Aman efendim, ciddiye almayın, biz bunları alay olsun diye yazıyoruz.''

''Çeneni çek de deniz görünsün!''
Yazın bir akşamüstü… Park Otel’in barında Özdemir Asaf, Ahmet Oktay, Güner Sümer, Demir Özlü, ve daha birkaç kişi, şiirden, sinemadan konuşmaktalar.
Güner Sümer, barın balkon tarafını mekân tutmuştur.
Sümer, biraz büyükçe çenesini avuçlarına dayamış konuşulanları dinliyordur.
Dümev Tunaseli, Güner’e seslenir:
''Şu çeneni çek de denizi görelim!''

Biri balık tutup dör yüzü seyrederse …
Eşref Şefik’in küçük meyhanesi, ''eski'' Galata Köprüsü’nün Haliç’e bakan orta yerindeydi.
İslam Çupi de o yılar Eşref Şefik’in müdavimlerindendir.
Hemen her akşam, şileplerde kamarotluk yapan Cemil ile ''kuzeyden gelecek tehlike''yi tartışırlar.
Çupi’nin anlatımına göre Cemil, şiddetli kışlarda ne zaman Karadeniz’den birkaç buzul parçası kopup Boğaz’a girse, ne zaman Sovyet bandıralı bir gemi bizim su yolundan geçse, parıltılı gözlerle basar müjdeyi.
''Komünizm geliyor!''
İslam Çupi de her tartışma sonrası, köprü altından köprü üstünü göstererek hep aynı soruyu soracaktır.
''Ulan Cemil, bir kişinin balık tutup dört yüz kişinin seyrettiği bir ülkeye komünizm nasıl gelebilir?''

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..