Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '09

 
Kategori
Bayramlar
 

Ramazan Geldi Hoş Geldi, Kimisine Boş Geldi

Ramazan Geldi Hoş Geldi, Kimisine Boş Geldi
 

Her yıl bu karşılama cümlesini bolca kullanırız da, acaba derinlerdeki manalara bakınca gerçekten nasıl geldiğine vakıf olabiliyor muyuz, ona bakmayız.

Gayet tabiidir ki nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede (%99’u tabirini kullanmıyorum, çünkü öyle bir oran yok, kim uydurduysa artık) Ramazan ayının gelişi coşku ile karşılanır. İnsanların gönüllerinde bir heyecan peyda olur ve seller gibi akarak kişiden kişiye bulaşır.
Şimdi burada sorumuzu sorabiliriz.

“mı acaba?”

Gerçekten de insanların gönüllerinde peyda olan heyecan ve coşku dalgası gönülden gönüle (hani görünmeyen yol dedikleri geçiş vasıtasıyla) aktarılarak gittikçe büyütülür ve en sonunda devasa bir mutluluk olarak tüm ülke sathını kaplar mı?

İbadetler içerisinde en özel yere sahip olan iki taneden biri olan oruç ibadetini yapmaya çalışanlarla, bunu yapamayanlar yahut yapmak istemeyenler arasında da aynı neviden bir dalga cereyan edebilir mi?

Kestirmeden şunu da sorabiliriz; medeniyet bu dalganın hangi kısmındadır? Başladığı yerde mi, dalgalanmaya ve coşmaya başladığı yerde mi yoksa ülke sathındaki devasa mutluluk patlamasında mı?

Soruları daha da çoğaltmak mümkün ancak konuyu dağıtmak ve uzatmaktan başka bir işe de yaramayacak. O zaman sadede gelelim. Sadette ele alınabilecek temel öğe “hayata bakış” şeklidir. Kişinin bakış açısından hareketle mahallenin, ardından semtin, sonra kentin ve nihayet ülkenin bakış açısı. İkinci mevzu da bu bakış açısının mamül ettiği hayat tarzındaki beklenti şekli ve derecesidir.

İster dini konularda olsun, isterse bunu haricinde toplumsal konularda bahsini ettiğimiz bu iki temel direğin etkisi büyüktür. Birçok sorunun çıkış noktası da burasıdır. Öyledir zira tıpkı çocuklukta telkin edilen gelecek senaryoları gibi bu iki temel direk toplumun geleceğinde ağırlıklı söz sahibi olmuş “modern efendiler”dir…

İşte bu şablonu dini öğelere oturttuğumuzda da başta Ramazan ayı olmak üzere çeşitli ortamlarda ve durumlarda kimi sorunlar baş gösterebilmekte ve gerginlik sebebi olabilmektedir. Kısaca özetleyecek olursak temelde yer alan bakış açımızı ve hayattan beklentimizi yeterince sağlam delillerle sabitleştirmediysek ve temelimizden emin değilsek maraza çıkarmaya yatkın bir kişilik sahibi olarak tam anlamıyla olmasa bile adeta bomba gibi ortalıkta dolanmaktan kurtulamayız (pimi çekilmemiş bomba gibi diyelim). Bu durum olası çatışmalar açısından tehlike arz eder. Kişilik düzeyinde ve eğitim girdilerinde belirgin arızalar olan ve yaşamsal kayıtlarında ağır travmalarla yoğrulmuş kimi şahsiyetler ise ne yazık ki pimi çekilmiş bomba gibi ortalıkta dolaşırlar ki bu daha da tehlikelidir.

İşte bu arızalı karakterler ve temelsiz beklentiler/hayaller/kişilikler ne kadar çok ise en başta bahsini ettiğimiz coşku ve heyecan dalgası ne yazık ki yaz ortasında yaprak kımıldamayan güney sahillerindeki rüzgâr beklentisinden öte bir şey olamaz. Oysaki bizim ihtiyacımız olan Çeşme’deki, Didim’deki, İstanbul boğazındaki gibi güçlü rüzgârlar ve gerekirse fırtınalardır. O fırtınalardır ki gönüllerin yangınını elden ele taşıyarak mabetlerimizi kutsarlar ve huzur iklimine doğru ruhumuzu alıp götürürler… Tabi ki anlayabilene… Sağlıcakla kalın…

Murat Hacıoğlu
murat@murathacioglu.com

(NOT:Bu yazı daha evvelce yazılmış olup, www.kulecanbazi.com web sitesinde yayınlanmıştır.)

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..