Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '14

 
Kategori
Ramazan
 

Ramazan ve fıkra geleneği

Ramazan ve fıkra geleneği
 

Görsel için teşekkür ederim.


Ramazan ayı, kendine has gelenekleri ile İslam Âlemi’nde “on bir ayın sultanı” kabul edilir ki bu kutlu ayda, toplum hem maddi hem de manevi olarak inanç temelinde gelişim ve açığa çıkma halindedir. Bu ay boyunca inananlar, ibadet bilinci ile var olmanın heyecanını yaşarlar.

Eş dost sofralarında davete icabet edilirken, fıkralar anlatır ve anılardan söz edilir. Derinleşen sohbet kaynaşmayı, fikir ve gönül birliğini pekiştirir.

İşte o fıkralardan birkaçı:

Ramazan hilâli görülmeyince oruç tutmanın caiz olmayacağını bilen bekri, hilâli görmemek için evinin pencerelerini kapayıp perdeleri de sımsıkı örter, geceleri mahalle kahvesine giderken de başını önüne eğermiş.              

Yine bir gece başı öne eğik, su birikintisi içinde hilâlin aksini görür ve ürker; 

- Hey mübarek! Gözüme mi gireceksin? Anladık işte Ramazan başlamış!*

 Abartıcı bir kişi olarak tanınan hattat İzzet Efendi bir dostuna:
- Dün gece sabaha kadar oturdum, bir “Kur’an” yazıp bitirdim, deyiverince, dostu söze girer:

 - Geçen Ramazan’da Kandilli’ye, bir iftar yemeğine gidiyordum. Boğaziçi’nde öyle bir fırtına çıktı ki... Dalgalar bindiğim kayığı sahildeki minarelerin şerefelerine kadar çıkardı. Kayık dalgalar arasında sallanırken iftar oldu, toplar atıldı. Ben de sigaramı kandillerden yakıp orucumu bozdum.

Hattat İzzet Efendi bağırmış :

-Yalan! …

-Yalansa, senin dün gece yazdığın “Kur’an-ı Kerim” çarpsın.

*

İki kafadar Ramazan’da kadı kıyafetine girerek köy, köy dolaşmaya ve birkaç basit soru sorup cevap veremeyen köylüleri falakaya yatırmakla korkutup para toplamaya başlamışlar. Kadı Efendi’nin bu durumdan haberi olunca, iki kafadarı yakalatmış:

- Bu sabah namazının, bu öğle namazının, bu ikindi namazının, bu akşam namazının, bu yatsı namazının, diyerek kırk sopa attırıp bıraktırmış.

İki kafadar köyden uzaklaşınca birisi:

- Tabanlarım sızlıyor, şurada oturup dinlenelim.

- Yürü yürü! Dinlenmenin sırası mı şimdi? Kadı Efendi teravihi unuttu. Hatırlarsa vay halimize!

* * *

Yaratılanların en güzeli ve en değerlisi olan insanoğlunun, bu değerini birbirine olan sevgisiyle göstereceği günler pek yakındır. Yüce yaratan, insanı değer vererek yarattığı için muhakkak ki bu kıymetin farkındayız ve ilahi rızayı kazanmak için birbirimizi severiz.  

Bütün âlemleri yaratan aynı olduğuna göre, yaratılan her insan sevgi ve hoşgörüye layıktır. Yunus’un deyişiyle, “Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü” anlayışı, inançlarımızın insan sevgisine vermiş olduğu değerin en güzel ifade şeklinden biri olsa gerek değil midir?

Kuşkusuz insan sevgisi ile iman arasındaki ilişkiye yaşamı boyunca her fırsatta dikkat çeken Hazreti Peygamber’in şu yaklaşımı, insana verilmesi gereken değeri göstermek bakımından çok önemlidir:

Birkaç müşrik çocuğu kargaşada ölmüştür. Hazreti Peygamber bunu duyunca çok üzülür. Kendisine, bunların müşrik çocukları olduğu söylenince; “Bu çocuklar müşrik çocukları da olsalar insandır. Her can fıtrata göre yaratılmıştır.” diyerek, insan sevgisinin ne anlama geldiğini ifade etmiştir.

Hoşgörü, inanç temelinde önemli bir ilke olmuş ve bu ilkenin şemsiyesini, “Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin.” prensibi oluşturmuştur. Asırlar öncesinden günümüze ışık tutan gönüller sultanı Mevlana da bütün insanlara kucak açarak, insanlığı kardeşlik ve sevgiye davet etmiş ve böylece, özümsediği dinin ruhunu herkese anlatmaya çalışmıştır.

Umarız, içinde bulunduğumuz Ramazan ayı; anlamı barış, kardeşlik ve hoşgörü olan bir dinin temsilcileri olarak bu prensipleri idrake ve hayata geçirmeye vesile olur.

 
Toplam blog
: 276
: 1102
Kayıt tarihi
: 19.11.12
 
 

Evli, 2 evlat babası, 1965'te doğdu, inançlı, müziksever, insansever, yurtsever, iyi yüzer, ünive..