Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ramazan ya da Şeker Bayramı

Ramazan ya da Şeker Bayramı
 

“Ramazan ya da Şeker Bayramı” nasıl geçti?

Bundan 25-30 yıl öncesi, Şeker Bayramı denirdi. Son yıllarda Ramazan Bayramı daha çok denir oldu. Ne denirse densin, bayramlar insanları bir arya getiren özel günlerdir. Bayramlar, neşe ve sevinç kaynağıdır. Din adamları, her ikisinin de kullanılabileceği görüşündeler.

Prof. Dr. Beyza Bilgin: Biz Şeker Bayramı diyoruz Araplar “iyd el fıtr” yani yemek yeme bayramı diyorlar. Açlıktan yemek yemeğe dönüyoruz, seviniyoruz ve bu bayram oluyor. Bence Ramazan Bayramı da denir, Şeker Bayramı da. Şeker Bayramı kendi yakıştırdığımız bir kelime.

Prof. Dr. Süleyman Ateş: Bu bayramın dini adı; “İyd el fıtr” yani orucu açma bayramı demektir. Bir ay oruç tuttuk, onun kutlamasını yapıyoruz. Bizde Ramazan Bayramı diye meşhur olmuş. Sonradan ise Şeker Bayramı yaptılar. Bizde şeker ikram edildiği için şeker deniyor. Ama Ramazan Bayramı denmesi gerekir. Şeker Bayramı denirse de bir günahı yok.(KaynakHabertürk )

Dini terminolojide bayramın ismi Ramazan olarak geçmiştir. Osmanlılardan sonra şeker olarak geçmiş ve öyle benimsenmiştir. Kuşkusuz, bunun da nedeni bayramda tatlı ve şeker yenildiğinden bu ismi almıştır.

Eskiden bayramlarda, ekonomik durumu yerinde olan aileler, çocuklarına yeni giysiler, ayakkabılar alarak onları sevindirirlerdi. Artık çok aile giysiyi her zaman alabiliyor; oysa çocukluğumuzda-yaşı 70’leri aşanlar-kıt kanaat geçinen aileler yeni giysi almakta zorlanırlardı.

Günümüzde artık bayram demek, tatil demek. Bayram deyince genellikle büyük kentte yaşayanların aklına tatil, sahillere kaçmak geliyor. Genellikle bir gün önceden ya da bayram sabahı yollara düşüyorlar. Özellikle İstanbul’dan, Ankara’dan yola çıkanlar için çile başlıyor. Yazılı ve sözlü basından öğrendiğimize göre İstanbul Rumeli yakasından kalkan bir otomobil ya da yolcu otobüsü 3-4 saatte Ataşehir ’e gelebiliyor. Bir de Eskihisar-Topçular feribotu için kuyruğa girip orada da beklemek var. Ankara’dan yola çıkmak, İstanbul gibi değilse de diğer günlerde bilinen tanınmış bir firmanın 24’te kalkan yolcu otobüsü 03’te kalkıyor. Bir de Afyon’da bozuluyor. Orda da bekle Allah bekle… Saat 8,30’da İzmir otogarında olacak otobüs, ancak öğleden sonra garda oluyor. Yolcu bekleyenler de bayramın birkaç saatini garda geçiriyorlar.

Bu daha bir şey değil. Bu yıl bayramın ikinci gününde Ramazan Bayramı'nda, polis ve jandarma ekiplerinin aldığı tedbirlere, yetkililerin uyarılara rağmen, trafik kazalarında 73 kişi öldü, 414 kişi yaralandı. (19.07.2015,Sabah)

Yakınını, trafik kazasında yitiren biri de Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime, diye. acıklı bir türkü tutturmuş; hem söylüyor hem ağlıyor. Bu da bayramların değişmeyen acılı yönü.Ben, bayramlarda bir yerlere gitmektense evimde oturmayı; komşularla, eşle dostla birlikte olmayı yeğlerim. Gençler de evde oturur mu diyeceksiniz. Oturmazlar; çünkü biz bayramlarda yolara dökülmeye alıştık, oturamayız. Evin küçük kızı, oğlu, baba,bayramda nereye gideceğiz, diye başlarlar.

Sabahleyin bayram namazı için kalkıyoruz. Caminin hocası, vaazında bu bayram, başı açıkların değildir, diyor. Din adamı, sevgiden, dostluktan, komşuluktan, kardeşlikten söz etmesi gerekirken bu bayram başı açıkların değil, başı kapalıların bayramıdır, diyerek kadınları,”başı bağlılar”, ”başı açıklar” olarak ayırıyor.

Yollarda, bahçelerde arabalardan geçilmiyor. İsteyen, istediği yere arabasını park ediyor. Trafik polisi yok, kural yok. Bayramda seyranda olsun, şu sahillere de bir baksalar olmaz mı, ama ne gezer! Onlar da bayram yapacak!

Çevre ve gürültü kirliliği, diz boyu. Kimileri, bayram koçu gibi süslenmiş. Onların dünya umurlarında değil.

“Bir elinde cımbız, 

Bir elinde ayna; 

Umurunda mı dünya”

Orhan Veli’nin dediği gibi yaşayanlar. Böyle bir yaşam tarzını içselleştirenler için de çevre kirliliği önemli değil. Bir de İslamî esaslara göre yaşayanlar var ki çevre kirliliği konusu umurlarında değil. Bu durum karşısında, kimileri de söylenip duruyor. Sahilde emekli bir profesör ezan sesinin yüksek olduğundan şikâyetçi, ilgili telefonları yazdım, verdim. Ertesi gün ilgililere telefon ettin mi dedim. Ne derse beğenirsiniz? Etmedim. Toplumun en bilinçli, bilgili bir breyi de bu denli ilgisiz olursa ne düzelir ki… Toplumsal bir korku, duyarsızlık, yılgınlık var. Bayramlarda, bu duyarsızlık daha da artıyor.

Bayram boyunca musluklardan sular, iplik gibi akıyor. Bir saat aksa bir kova dolmuyor. Geçmiş yıllarda böyle olmazdı. Bayram yapıyoruz ya!

Fazla yüklenmeden direkteki trafo patladı. Tüm site, bir gün elektriksiz kaldık.

Et almak için kasapta kuyruğa giriyorsunuz. Onu da alabilirsen. Bifteğin kilosu, 60TL, kıyma 38-40 TL. Kurban Bayramı’ndan sonra ne olur, bilinmez. Çok kişi eti bayramdan bayrama görüyor. Onu bile göremeyenler, her yıl biraz daha artıyor.

Bahçesinde şeftali, 4,5 TL. Büyük olursa üç tanesi bir kilo.

Sevgi Yolu’nda,buranın adı gibi güzel olan Güzelçamlı yönünde yürüyoruz. Bu yol, yayalar ve bisiklet yolu diye ikiye ayrılır. Motorlu araçlara yasaktır; ama motorlular yasağı dinlemez.

Yol üzerinde, arabalı iki de kuruyemişçi vardır. Kabak ve ayçiçeği çekirdeği alanlar, yol üzerindeki banklara oturur; çekirdeklerin kabuklarını da yere atarlar. Önümüz, arkamız çekirdek kabuğu, su, kola, bira şişeleri. Üç adım ilerideki çöp kutusuna atmak zor gelir, bunlara.

Bayramdan bir sonra Dilek Yarımadası Milli Parkı’ndayız. Bayram bitti. Nasıl olsa biraz daha sakin olur, diye düşündük; mahşer günü gibiydi. Tüm koyları dolaştık, yer bulamayınca duş, oturacak yer olmayan bir çamın gölge ettiği alanı seçtik. Ne var ki daha iyi yer buluruz ümidiyle yer armaya başladık. Yer bulamayınca döndüğümüzde ora da dolmuştu. Nihayet, Kavaklıburun Koyu Plajı’nda, bir çam gölgesinde masa bulduk. Bulmadık, daha doğrusu iki masaya birden yerleşen birinden rica minnet masayı almayı başardık. Yıllardık gitmiyorduk. Çevreme bir baktım; çeşme, çöp bidonu, soyunma kabini, duş yakınımızda. Girişte, otomobillerden 14 TL alınıyor. Hangi koyun boş olduğunu da panoda görüyorsunuz.

Bayramda güzel şeyler de oluyor. Bayram namazından sonra sitenin pastanesinde bayramlaşmak için toplanıyor; yönetimin ikramı ev yapımı baklavaları yiyor, pastanenin hazırladığı limonataları içiyor, tatlı tatlı sohbet ediyoruz.

Bir komşu, bayram namazına giderken bazı gençlerin camiye giden yol üstünde toplanarak bağırıp çağırdıklarını, küfürler savurduklarını görünce bayram namazına gitmekten vazgeçtiğini anlattı.

Sohbetimizi, pastacı, geçici işçinin kavgası bölüyor. Pastacı, işçiye,bayramlık ağzımı açtırma diyerek çıkışıyor. Sonra duyuyoruz ki pastacı bıçaklanmış. Bayramlarda, sevinç, neşenin yanında kavga, yaralanmalar eksik olmuyor. İnsanların birbirlerine saygı ve sevgisi bayramlarda da kalmadı. Herkes, benim, diyor.Prof. Bozkurt Güvenç,sokakta karşılaştığımız insana, sanki içimizden sen, neden varsın, der gibi birbirimize tahammül edemez duruma geldik, diyor.

Her yerde kış, yaz inşaat. Sözde, yaz gelince inşaat mevsimi sona ermesi gerekiyor. Ne gezer! Bir de dönüşümdür gidiyor. Sahillerde yeşil alan kalmadı. Sadece,1980’lardan önce yapılanlarda yeşil alan var; çünkü o yıllarda inşaat alanı % 15, geri kalan yeşil alan. Şimdi inşaat müteahhitleri, bu eski sitelerin yeşil alanlarına göz diktiler. Buralar da yeniden yapılanmaya dönüştürülürse sitenin geniş yeşil alanlarının yok olacağı kaygısını yaşıyoruz; çünkü ön site bu konuyu genel kurullarına getirmişler, tartışıyorlar. Ülkenin her yerinde madenler, HES, yollar, yeni binalar için yeşil alanlar yok edildi, ediliyor.

Bayramda, komşularca bir araya gelince bunları konuşuyoruz. Bir taraftan da bahçeler, yeşil alanlar yok olacak diye kaygılanıyoruz.

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..