Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '06

 
Kategori
Müzik
 

Rebetiko

Rebetiko
 

Kırlaşmış bıyıkları sigara dumanından sararmış zayıf bir adam elindeki buzukinin tellerine dokunuyor…İçindeki tüm hüznü ve özlemleri haykırmak istercesine hızlı hızlı vuruyor sazının tellerine. Sanki çaldıkça hafifleyecek yüreğindeki sancı ve akıpgidecek tuzlu gözyaşları, içindeki tüm kötü anıları temizleyerek…

Zayıf ve avurtları çökmüş bu yaşlı adamın adı Dimitri. Ne kadar zamandır sigara dumanının yoğunluğundan sisli bir vadiyi andıran bu mekanda çalıp söylediğini o da hatırlamıyor. Sanki yüzyıllardır orada hayatının her köşesine sinmiş hasret duygusuyla ve dışlanmışlıkla boğuşuyor.

Onu dinlemek, şarap içip kafalarını dağıtmak için gelen müşterilerde aynı Dimitri gibi yaşamlarındaki acı ve özlem duygusuyla boğuşan, fakirliğin ve sefaletin pençesinde kıvranan insanlar. Sadece müzik dinlemek ve yiyip içip eğlenmek için gelmemişler oraya, onlarda hep bir ağızdan şarkılara eşlik ediyorlar. Aslında ağızlarıyla da değil yürekleriyle, ruhlarıyla okuyorlar şarkılarını. Çünkü o izbe mekanda okunan o içli amanelerin her biri onların yaşam öyküsünü anlatan bir cümle gibi…

Aman aman sesleriyle başlayan şarkılar bir araya getirildiğinde aynı kaderi paylaşan İzmirli, Manisalı, İstanbullu Rumların yaşam öyküleri seriliyor ortaya. Atina’da Pire limanındaki bu izbe Kafe Aman’da soğuk kış havasının donduruculuğunu hiç hissetmiyor Dimitri. Konuşarak anlatamadığı derdini döküyor sazının tellerine ve söylüyor bir yandan cılız ama duygulu sesiyle. Hem vatansızlığına ve dışlanmışlığına bir ağıt hem de dünyanın acımasızlığına bir isyan var alev alev yanan gözbebeklerinde…

Sonra sahne üzerinde geçen uzun gece bitiyor. Buzuki ustası Dimitri gün ağırırken çıkıyor Pire limanına açılan soğuk sokağın köşesine. Hiç kıpırdamadan öylece duruyor, o anda aklından geçen yüzlerce düşünceyi toparlamaya çalışıyor. Ege’nin karşı kıyısından büyük ve hantal gemilerle yola çıktıkları güne geri gidiyor ruhu. İçinden bağıra çağıra ağlamak ve lanet olası kadere şöyle tumturaklı bir küfür savurmak geçiyor ama susuyor. İyi ki şarkılar var diye geçiriyor aklından; onlar da olmasa kime anlatırım derdimi. Derdini içine atıp biriktiren insan gün gelir patlar elbet…

Dimitri üşüyen elleri ceplerinin içinde Pire limanına doğru yürüyor ve oturuyor denizi gören bir kaldırım taşına…Titrek ve cılız sesiyle başlıyor bir şarkı okumaya. Şarkının sözlerini anlamıyorum ama biliyorum ne anlattığını. Doğup büyüdüğü topraklara ve çok gerilerde kalmış tüm yaşanmışlıklarına yaktığı ağıt beni de Dimitri ustanın bulutların ardında kalmış hüzünlü geçmişine doğru götürüyor… Dimitri’nin hüzünlü sesi tarihe karışalı çok uzun zaman oldu.

O ve diğer Rebetler çoktan toprak olup gittiler ancak vatansızlığın, dışlanmışlığın, parasızlığın, sefaletin acısını taşıyan Rebetiko şarkıları hala yaşıyor ve yaşamaya devam edecek.

 
Toplam blog
: 130
: 5076
Kayıt tarihi
: 08.08.06
 
 

Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi bölümü mezunuyum. Şu anda Marmara Üniversitesi ..