Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Haziran '08

 
Kategori
Sinema
 

Recep İvedik Yaşıyor mu?

Recep İvedik Yaşıyor mu?
 

Recep İvedik filminin afişlerini İstanbul’un bütün reklam tabelalarında, otobüs duraklarında ilk defa gördüğümde önce bunun film olduğunu anlayamadım. Şahan Gökbakar’ı reklam filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz için bunu da onlardan olabileceğini sandım. Yanıldığımı anlamam birkaç günümü aldı. Kuşkusuz bu benim çok zor anlayan bir kişi olduğumdan değil; reklam afişlerine karşı olan ilgisizliğimle açıklanabilir; Şahan arkadaşımız buradan da kendisine güzel bir espri çıkarabilir. Bu yazıda kendisine bol bol malzeme vermeyi düşünüyorum.

Şahan Gökbakar’ı tiplemeleriyle tanıyoruz. Yanılmıyorsam ilk defa da kamera şakaları yapıyordu. Recep İvedik’in onun tiplemelerinden biri olduğunu film üzerine araştırma yapmaya başlayınca öğrendim.

Bizim çocukluğumuzda da tiplemeler yapan sanatçılar vardı. Devekuşu Kabare Sanatçıları, Müjdat Gezen, Levent Kırca benim ilk hatırlayabildiklerim. Kemal Sunal’ın çok farklı bir yeri ve işlevselliği vardır, mutlak suretle vurgulanmalıdır. Onları izlerken Türkiye’nin çarpık gelişimini ayırt edersiniz. Asla rolüne soyundukları kimliğe karşı yanlış bir duruş içinde bulamazsınız. Sizi güldürdükleri komiklikler de sözlerinde; onların diğerleriyle olan ilişkilerinin içindedir. Bu nedenle yedi yaşındaki bir çocuk bile yaptığı şeyi anlayabilir gülebilir. Çünkü gerçekten insani bir şeyler vardır içinde.

Yine sinemamızın 1980’li yıllarının içinde çevrilmiş bir Tarık Akan – Sibel Turnagöl filmini anımsıyorum. Adem ile Havva. Filmde iki farklı kültürden gelen insanın sevgili oluşları ve yaşadıkları uyum sorunları anlatılıyordu. Tarık Akan korumalarıyla dolaşan bir ağa, Sibel Turnagöl de şehirli bir kız. Filmin komik yanları olduğu gibi insanı çok fazla hüzünlendiren, düşündüren sahneleri vardı. Bu filmin yönetmeni Şerif Gören’in insanları eğlendirme amacı taşıdığını hiç sanmıyorum. Yıllar geçtikten sonra da bu filmin vermek istediğini tartışabiliyor; düşünebiliyor, her şey bir yana hatırlayabiliyoruz.

1990’lı yıllarla birlikte toplumsal yaşantımızda değişimler olmaya başladı. Yepyeni isimler sahne aldı. Örneğin Cem Yılmaz gibi “showlarını insanların izlerken gülmekten geberecekleri ama çıktıktan sonra hiçbir şey hatırlamayacakları” amacı güden stand up’çılar çıktı. Burada hedef düşündürmek değil, sadece güldürmek üzere kurulmuştu. Komik olan şeyin neden komik olduğu değil de komikliğiydi amaçlanan. Çoğunlukla da cinsel simgelere atıfta bulunuluyordu. Cem Yılmaz’ın oynadığı birkaç filmde çok başarılı bir performans sergilediğini de eklemeliyim. “Her şey çok güzel olacak” filmi ayrı bir yerdedir her zaman.

Şahan Gökbakan’dan önce anımsayabildiğim son figür de Hamdi Alkan. Levent Kırca poyrazının son rüzgârını yelkenlerine doldurup yol aldı; ama hiçbir yenilik getirmedi. Bu nedenle orijinal olamadı.

Recep İvedik içinde bulduğumuz yüzyılın içinde etrafta pek görmediğimiz türden radikal bir tip. Gerçek mi? Bu sorunun cevabını verebilmek için filmi izlemek gerekiyor kuşkusuz. Bu satırların yazıldığı günlerde henüz vizyona girmemişti. Ancak beş milyon kişiyle birlikte ben de filmin fragmanını izledim. Sonra filmin internet sitesini dolaştım; fotoğraflarına baktım. Elbette öyküsünü okudum. Yapmış olduğum bu eylemlerin herhangi birinde filme karşı biraz olsun içim ısınmadı.

Bu kadar soğuk duruşumun geri planında yatan his Recep İvedik karakterinin karikatürize bir tip olmaktan bile uzak duruşuydu. Suratının gözleri hariç her tarafını sarmış kıllı yapısı bütün vücudu ile bütünleştiğinde ortaya adı konmamış bir hayvan ismi çıkıyor: Ayı. Şahan Gökbakan kendince çok başarıyla ortaya çıkardığı bu tipin aslında “ayı” olduğunun altını çiziyor. Tip yaratıcı, onun ayılığı üzerinden; yaptığı filmin fragmanının youtube üzerinde beş milyon kişi tarafından izlenmesi istatistiğinden yola çıkarak vizyonda da bu sayıya ulaşma hedefiyle para kazanma amacı güdüyor. Kuşkusuz hepimiz kendi işimizi para kazanmak adına yapıyoruz. Ama kendi işlerimizi yaparken bir takım "etik" değerlere de sahip çıkıyoruz.

Filmin internet sitesindeki fotoğraflardan ve filmin küçük parçasından görebildiğimiz kadarıyla bu “ayı” kendisiyle çelişen işler de yapıyor. Yolda kabadayılaşmasını, kavga edişini, yemek yemesini anlıyoruz da sevdiği kız için pembeler içindeki spor kıyafet görüntüsünü asla yerli yerine oturtamıyoruz. Kuşkusuz bu ve benzer tiplerin bir gerçekliği vardır; bize komik bile gelse fragmanlarda olduğu gibi çelişkilere sahip değillerdir.

Yerli yerine oturtanlar ve buna gülenler de var. Bu tipleme çok tuttuğu için zaten film haline geliyor. Talebin olduğu yerde arz oluyor. Sistem zaten talep doğrultusunda çalışıyor; tüketim alışkanlığımız ise sınırsızlığa odaklanıyor. Arz da bizlere bu sınırsızlığı sağlıyor. Filmin yapanlar ne var ne yok her şeyi içine katıp harmanlıyorlar. Elbette bu filmi izleyenler donlarına “işeyecek” kadar güleceklerdir. (Perihan Maden - 28.06.2008 Radikal) Evet, amaç gülmekse hedefe 12’den varıyoruz; ama geriye insanların altındaki pislik kalıyorsa biraz daha düşünmekte fayda yok mu?

Yazımız bu tür komedyenlerin çokça ti’ye aldıkları tarzda bir “sosyal mesaj” vermek üzerine kaleme alınmamıştır. Sosyal mesaj verme devri geçti gitti. Sosyal olmak artık insanın kaldıramadığı bir olgu haline geldi. Sosyalleşemediğimiz için kendimize, bencilliğimizde, egomuza yöneliyoruz. Birey çağındayız. Ama bireyi de adam etmek yerine mümkün olduğunca alçaltıyoruz.

Komedyenlerimizin bu doğulu tiple ne alıp veremedikleri var, ben gerçekten çok merak ediyorum. Doğulu tipin yapamadıklarını ya da yaptığı abuklukları sahneye koymak asla yaratıcılık değil. Çok basit. Komik bile olduğunu düşünmüyorum. Çünkü 21. Yüzyılın içinde böyle bir tip yaşamıyor. Yaşayan da komikliğini yitirdiği için malzeme olamıyor.

Günümüzde komik olan figür de genellikle toplumun en ucunda duran psiko-nevrotik oluyor. Geçen sene televizyonlarda fırtınalar estiren Gaffur tipi neredeyse tez konusu haline getirilecekti. Benzer komedi filme ve dizilerindeki kişilikler de hep bunlardan çıkıyor. Yani artık adam gibi komikler yok da manyaklar komik olmuş.

Yaşamın içinde kendi kendisini kontrol edemeyen kişilik yapıları vardır. Çoğunlukla biz bunlarla dalga geçerek egomuzu tatmin ederiz. Herkesin söyleyebildiği bir kelimeyi söyleyemezler güleriz, yaptıklarını yapamazlar güleriz. Tikleri vardır eğleniriz. Bunun sağlıklı olduğunu söylemek çok güçtür. Bunu söylerken asla çok ciddi bir duruşumuz olmalıdır şeklinde bir saçmalığın altını çiziyor değilim. Hayatım boyunca en çok komik filmleri izlemekten keyif almışımdır. Komikliğin, komedi ve esprinin en çok kullanılması gereken araç olduğuna da inanıyorum; ama doğru kişilerin elinde.

Recep İvedik portresi beni rahatsız etti. Samimi bulmadım. Belki de beni hiç ilgilendiremeyen bir konu üzerine yorum yaptım. Burada beni itekleyen şey yeni yüzyılda hatta bin yılda yeni insanı yaratmak yerine hala eski kumaşlardan elbise yapma kolaycılığımızı terk edememiş olmamızdır. O kısır döngünün içinde bir takım arkaik ve insana yakışmayan olgulara tutunmaya devam etmemizdir.

Bize yakışmıyor. Yakıştırmaya devam edenlere de söyleyeceğimiz ikinci cümlemiz yok.

Uzay Gökerman

Kaynak: İndigo Dergisi

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..