Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '12

 
Kategori
Siyaset
 

Recep Tayyip Erdoğan'ın Otoriter Kimliğine Dair

Recep Tayyip Erdoğan'ın Otoriter Kimliğine Dair
 

  • Bir gün demokrat, bir gün otoriter… Bir gün esip gürlüyor, diğer gün gözünden iki damla yaş… Bir bakıyorsunuz dudak arası iki mırıldanmalı şarkı… Diğer yanda, “İmkânı yok, bu adam şarkı söyleyemez” dedirten bir duruş…
  • Başbakan böyle bir ruh hali olduğu malumunuz. Yani sırıtan bir çelişkiler yumağı...
  • Bloğun değerli kalemlerinden Beran Uzer, bu günkü bloğunda Başbakan Statükocu mu Oldu? sorusunu sormuş ve yanıtını aramış.
  • AKP iktidarı ve Erdoğan nezdinde on yılı devirdik.
  • Ne gördük?
  • Hemen yanıt vereyim. “Bol miktarda çelişki” Şahsen ben başka bir şeycikler görmedim. Lakin her iki kişiden birisinin oyunu alma becerisi gösterebilmişler bu süre zarfında.
  • % 34’le başlayan seçim serüvenleri, her dönemde oyunu arttırarak sürgit devam etmiş.
  • Bizim Kâmil sormuştu, bu durumu neye bağladığı mı? Yanıtlamıştım. Gülerek “Doğru” demişti.
  • Ulusalcı-Kemalist çevreler için AKP ve Erdoğan’ın seçim başarısında ve siyasal iktidarın kulpuna sıkı sıkıya sarılma mevzuunda, “Şu körolası liberaller yok mu?” kıvamında bir açıklama vukuu bulmakta ve bütün melanet liberallerin sırtına yüklenmekte.
  • Liberal çevreler de böyle mi düşünüyorlar acaba? Yani bütün melanetin kaynağı Ulusalcı Kemalistler mi? Sanmıyorum.
  • Öyle olsa bile liberallerin duruma binaen siyasal iktidarla bu yönde pek fazla bir sorunları olduğu söylenemez. Lakin bir gerçek var ki, Ulusalcı-Kemalist damar bu ülkede var olduğu sürece, muhalefet tarzında pek fazla bir şey değişmeyeceği için, AKP iktidarını mevcut muhalefet tarzı ve yöntemleriyle halkın nezdinde oturmuş olduğu noktadan indirebilmeleri mümkün değil. Zannımca bu durumdan AKP ve Başbakan fazlasıyla memnun!
  • Yani sorun liberallerde değil. Hele hele kimileri için mevzuunun tohumunu ekenler “Altan kardeşlerdir” diye vaheyla koparsalar da, Altan kardeşlerin harbi liberal oldukları ortada. Meşreplerine uyduğunda aferin demekten çekinmedikleri gibi, meşreplerine uymadığında en sert şekilde siyasal iktidara muhalefet ettiklerine çok zaman tanık olduk.
  • AKP ve Başbakan’ın somut başarılarının altında yatan gerçeğin, Ulusalcı-Kemalist çevrelerin halkı siyaseten ikna etme gücünü yitirmiş olmalarıdır. Zira, ayakları yere basar tek bir söylemleri dahi yoktur. Halen 1930’ların özlemiyle yanıp tutuşuyorlar.
  • Enver Aysever “Bırakın onuncu yıl marşını, yüzüncü yıl marşını yazalım” dediğinde nasıl tepki koymuşlardı, hatırlayın. Ve Enver Aysever CHP’den istifa etmek durumunda kalmıştı. E tabi bu kafa varken, onca çelişkileri içerisinde barındıran AKP ve Başbakan’ın seçim kaybetmek gibi bir lüksleri olabilir mi? Kaldı ki, seçim kaybetmek isteseler dahi, CHP önderliğindeki Ulusalcı-Kemalist damarın muhalefet etme tarzı bu duruma müsaade dahi etmez.
  • Bu çerçevede Beran Uzer’in Başbakan Statükocu mu Oldu?sorusunun yanıtını aramaya çalışalım.  
  • Başbakan’ın ne olduğu zaten daha iktidara gelmeden önce, hatta ve hatta İstanbul’a Belediye Başkanı olmadan önce belliydi. Başbakan Milli Görüş geleneğinin tipik temsilcilerindendi. Başbakan oldu ve bir gecede “Milli Görüş gömleğini çıkarttım” dedi. E tabii ki “Ey iktidar ve güç, sen nelere kadirsin” demekten öteye de bir şey söylenemez bu satış mevzuuna. Recep Tayyip Erdoğan’ın ikinci tokadıydı geçmişindekilerin suratına attığı.
  • Rahmetli Erbakan ne içerlemişti ama…
  • Recep Tayyip Erdoğan önce Fazilet Partisini herc-ü merç etti, sonra da “Milli Görüş ne ola ki?” dedi.
  • Siyasal iktidarın kulpuna daha bir sıkı sarılmak adına da, askeri otorite ve yüksek yargı otoritesine karşı savaş açtı. İyi de yaptı. “Bu iki otorite de benim denetimim de olmalı” dedi. Her ne kadar “Yargı bağımsızdır” gibisinden tuhaf ve pek bir garip bulduğum bu düşünceye itibar etmesem de, Başbakan, ille de yargının bağımsızlığından demler vurdu. Yersen tabii… Bir arkadaşımın engin görüşü odur ki, “Yargı gücü elinde bulunduranın ruhuna uygun hareket eder” demişti. Bence de… Bu tespitte bir sorun yoktur.
  • Peki, askeri otorite ve yüksek yargı otoritesinin karşısında başarı kazanan Başbakan’ı, bu iki kurum karşısında başarıya götüren sebep neydi?
  • Sebep gayet net aslında…
  • Bu iki kurumun doksan yıllık geçmişlerinde sabıkaları o denli çok ki… Nereden başlarsan elinde kalıyor. Askerlerin darbe yapmaları… Muhtıralar ve layikalar yayınlayıp, darbe planları yapmaları… Ordu mensuplarının illegal yapılanmaların içerisinde olmaları ve bu illegal yapılar aracılığı ile memleketi kan gölüne çevirmiş olmaları. Ki vaziyet ortada… Coğrafyanın bir bölgesinde, hangi toprağı kazıyorsan ceset fışkırıyor. Peki ya yargı! Onca vicdan kanatan kararları var ki yargının, bu gün memlekette yargıya güvenen bir tane dahi vatandaş var mıdır? Gerçekten bu sorunun yanıtını merak ediyorum. Karşınızda bu denli sabıkalı iki kurum varken, bu iki kuruma karşı başarısız olmak, daha bir meziyet isteyen durumdur. Hele bir de bu iki sorunlu kuruma dayanmış halde siyaset yapma alışkanlığı kazanmış çevreler var ki, yemede yanında yat misali…
  • Manzara böyleyken, Başbakan Statükocu mu? sorusu esprili bir hale dönüşüyor. Çünkü Başbakan’ın “Ben nerede çelişkilere düşüyorum?” diye bir dedi yok ki. Ne söylerse toplum yiyor birader. Bir de arkasına topladığı, kişiliksiz kalemleri var ki, bu kalemlerin tek derdi, AKP’ye ve Başbakan’a gelecek saldırılara karşı göğüslerini siper etmek. Bu hususta da hayli maharetliler.
  • Evet… Başbakan harbi bir çelişkiler yumağıdır ve harbi bir statükocudur. Durum gayet net. Her şey gücü eline dolayana kadar dı. Gücü eline doladı, demokrasi lafı hak getire oldu.
  • Nedeni mi?
  • Hamur bu… Kırk yıl boyunca belli bir görüşün etrafında yoğrulup, o görüşün bütün bir yaşam biçimini, ahlakını içselleştirirsen, hayatın kalan diğer kısmını da, o yaşam biçiminin ruhuna uygun şekilde sürdürürsün. Vaziyet budur… Bu çelişkili tutumları toplumun dert etmediği ise ortada…
  • Sırrı Süreyya Önder mecliste şöyle bir ifade kullanmıştı AKP’liler için… “Seyit Rıza için ağlayıp, dizinizi dövüyorsunuz, bu günde Seyit Rıza’nın torunlarına eza ceza çektiriyorsunuz.” AKP ve Başbakan’ın çelişkilerini yüzlerine vuran bir ifadeydi bu.
  • Hrant Dink için bir gözyaşı dökmedikleri kalmıştı ama Hrant’ı ölüme götüren sürecin aktörlerine paye vermekten çekinmediler.
  • Vel hasıl Başbakan’ın kişiliğinde değişen bir şey yok. Başbakan harbi bir statükocudur.
  •  
  •     
 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..