Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '08

 
Kategori
Güncel
 

Recep ve cumhuriyet üzerine bir çift söz....

Asiyazar’ın yazılarına bakılınca özetle Atatürk’ün ölümünden sonra yaşananların Atatürk’ten geçinenler ile din’den geçinenlerin iktidar mücadelesi olarak özetlenen cumhuriyet tarihi tespiti ile karşılaşırsınız.

İddialı bir yaklaşım sayabilirsiniz yazılanları. Ancak gerçek gün gibi ortadadır. Atatürk’ün ölümü ile iktidar sahibi olan İnönü çok partili demokrasi denemelerine kalkışırken salt oy uğruna dinden geçinenler ile ağalara tavizler vermiştir. Burada amaçlanan iktidar koltuğunu kaybetmeme güdüsünün siyasete yansımasıdır.

Sonuçta CHP (İnönü) iktidarına muhalif olan DP iktidarı ele geçirmiş. ABD ile İnönü döneminde başlayan yakınlaşmalar DP iktidarı ile neredeyse küçük Amerika olma hedefine endekslenen politikalar ile tavan yapmıştır.

DP’nin iktidar olmasında var olan devlet düzenine muhalif olmanın, sözde daha demokrat söylemlerin etkisi olmuştur. Köy Enistitüleri’ni kapatarak oy hesabı yapan İnönü iktidarı umduğunu bulamamıştır.

Uzatmadan, asiyazar’ın cumhuriyet tarihi dinden geçinenler ile Atatürk’ten geçinenlerin mücadele tarihidir saptaması yabana atılacak bir görüş değildir.

Yazar Asım Arslan’ın “Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük” kitabı özetle asiyazar’ın bu düşüncelerinin teyididir.

Cumhuriyet Atatürk’ten sonra kuruluş felsefesinden ve ekseninden koparılmıştır.Osmanlının tükenişini hazırlayan din eksenli politikalar belirleyici olmaya başlamış, ağalık, şıhlık, şeyhlik sanki cumhuriyet devrimleri hiç olmamışçasına siyaset arenasında yerini almıştır.

Siyasete ufku ve öngörüsü olmayan dinden geçinen kesim egemen olmuş, tarikat, siyaset birlikteliği kendini ABD emperyalizminin taşeronluğuna adamış;Sovyet korkusu, sosyalizm karşıtlığı ile kendini göstermiştir.

Atatürk’ün emperyalizm’e karşı yürüttüğü Türk Kurtuluş Savaşı unutulmuş ABD emperyalizminin işbirlikçisi siyaset egemenleri ülkeyi karanlığa teslim etmişlerdir. Küçük Amerika hayalleri Türkiye’yi geleceğe taşımamış, rejimi ve siyaset kültürü sürekli kesintiye uğramış ve bu günlere gelindiğinde aslında çok şeyin değişmediği görülmüştür.

Darbeler ile Ilımlı İslam projelerine uygulatıcı konuma getirilen ülke Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet ekseninden bakınca nasıl tezat oluşturuyor ise salt dinsel eksenden bakılınca bile tezatlık sürüyor.

Irak’ta yaşanan, milyonlarca insanın ölümüne neden olan ABD işgali ne yazık ki ülkemizde dinsel referansları olan kesimin ortaklaşa (BOP) projeleri ile zemin buluyor. Dinsel referanslar ABD emperyalizmine karşı duracak ilkeli ve onurlu siyasetin iklimini oluşturmuyor.

Burada belirleyici olan din olgusunun sömürülerek iktidar aracı yapılmasıdır. Yaşanan olumsuzluklara omurgalı bir duruş sergilemek böylesi iktidarın mahareti olamaz. Çünkü iktidar olmalarında en önemli desteği örtülü veya açık bir şekilde emperyalist egemenlerden almışlardır.

Karşılarında Atatürk adına siyaset üretenler ise ne yazık ki alternatif politikalar üreteceğine dinsel referanslar ile günlük salvolar ile sürece bir anlamda destek olmaktadırlar. Yaşanan rutine dönüşürken Atatütk’ün tam bağımsızlık ilkesinin ruhuna çoktan dua okunmuştur. Rejimin olumsuzluklarını bertaraf etmek üzere politika üretmesi gerekenler, özgür demokratik bir Türkiye için çaba göstermesi gerekenler acı ki salt kendi kısır muhalefetlerini yürütebilmek için politika üretmektedirler.

Sorun Atatürk’ten geçinenler ile din’den geçinenlerin öngörüsüzlüğüdür. Bir avuç suda kasırgalar koparılırken gerçek sorunlar ötelenmektedir.

Çağdaş, özgürlükçü, adil paylaşımın egemen olduğu, hukukun üstünlüğünün tartışmasız kabul gördüğü bir ülke ne yazık ki uzak bir düş ülkesi gibi uzaklardan çoban yıldızı gibi göz kırpmaktadır.

Gerçek şu ki blog okuyucusu en azından yaşananları algılayabilecek, sorgulayabilecek, çıkarımlara ulaşabilecek yetkinliktedir.

Küresel sömürünün, sermayenin tökezlediği, bunalım yaşadığı bu günlerde; AB ülkelerinde, ABD’de, İngiltere’deki ekonomi yazarları gazetecilerin ortak deklarasyonları aklımızı başımıza getirmek için işaret fişeği olmalı. Sermayenin kuralsızca herhangi bir kısıtlamaya tabi olmadan hareket etmesi, ülke ekonomilerini çalkantıya uğratması, üst üste çıkarılan krizler ile yoksulluğun isyanlara dönüşmesine iklim yaratması sorgulanmalı.

Ancak görünen o ki ne Atatürk’ten geçinenlerin ne de dinden geçinenlerin böyle bir sorunsalı yok. Nasılsa memlekette oy depoları türban ve Atataürk ile oyalanıyorlar. Üstelik iktidar partisine açılan kapatma davası bu konjöktürde batmakta olan ekonominin ötelenmesini sağlayarak Recep’in partisine “hayat öpücüğü” konduruyor.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Ankara’nın meşhur tavacı Recep’inde kapatılma davası açılan partinin ileri gelenleri ile buluşarak akşam yemekleri yiyebiliyorlar.

Bu noktadan sonra dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın aslında dinden geçinenler ile Atatürk’ten geçinenlerin iktidar mücadelesinde bir değişikliğe neden olmayacak! Asım Arslan’ın “Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük” adlı kitabını okumanızı salık veriyorum.

Nasıl olsa Atatürk’ten sonra cumhuriyet bağımsız, aydınlanmacı, çağdaşlık idealinden ve çizgisinden (Asiyazar’ın deyimiyle ; Kuruluş felsefesinden, ekseninden koparıldı.) ABD eksenli politikalara savruldu; yaşananlar hiç kimseyi şaşırtmamalı.

Sonuç olarak halkın gerçek gündemi öteleştirilirken bu günlerde çıkarılan SSGSS (Sosyal Güvenlik Reformu) yarın meclisten geçmiş olacak. Kimin umurunda Akdeniz açıklarında bekleyen gıda yüklü gemiler. Varsın dünya açlıkla boğuşsun, nasıl olsa çalı süpürgeli ve CD’li endeksler ile sayın (!) halkımız enflasyon %2 diye uyutuluyor bunlar önemli değildir.

Asıl gündem Atatürk’ten geçinenler ile, din’den geçinenlerin mücadelesidir. Her halde bazı zamanlarda birileri at başı önde gözükse de parsayı küresel sermayenin amaçlarına en iyi hizmet edenler parsayı toplar. AB temsilcileri gelir iktidara destek verirler.

Türkiye nasıl olsa AB anlaşmalarına imza atarak kendini bağlamıştır. Ülkedeki iktidarın ne olduğundan çok AB, ABD çıkarlarına ne derece hizmet ettiği önemlidir. Çokuluslu destekleri bu anlamda değerlendirmekte de yarar vardır.

Sonuç olarak yazının başlangıcında da belirtildiği üzere cumhuriyet’in tam bağımsızlık ve Atatürk’çü ekseninden koparıldığını anlamak gerekiyor. Kendine özgü bakış açısıyla olayları okuyamayanların cumhuriyeti ve değerlerini azımsayarak değerlendirmeleri bu gerçekliği değiştirmez.

Türkiye Cumhuriyeti devrimci, aydınlanmacı, aklın ve bilimin önderliğine ne kadar yaklaşırsa kuruluş felsefesine o kadar sadık kalacaktır. Bu süreç Atatürk’ten ve dinden geçinenlerin sığ siyaset anlayışları ile gerçekleşemez.

Emperyalist işgale karşı bağımsızlık savaşını kazanan ülkemizin sorunları “bağımlı” siyaset esnafı ile çözülemez.

Görüşmek üzere…

Ankara 15/04/2008 N. Tüfekçi.

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..