Reenkarnasyona inancım tam!

Geçmişte yaşadığımı bilmem ama gelecekte yaşamak isterim!

Tahminim geçmişte yaşamamışımdır!

“Ahmet’i ne zaman servis ediyoruz hocam?”

“Acele etmeyin çocuklar! Uzay çağında gönderelim onu dünyaya! Hele biraz medeniyet görsün dünya! Yoksa sefil olur gider! Yazık olmasın sevgili kuluma!”

Düşünün ki mağara devrinde doğmuşum! Doğum tarihim aynı tabi! Beş mart!

Martın on üçünde askere gitmiştim! Ankara’ya! Ankara’nın soğuğu beni o gün hasta etmişti! Ayakta duramıyorum! Komutan beni o halde görünce hemen revire göndermişti! Bir hafta yattım! Bu süre zarfında sadece ayran içmiştim! Canım hiçbir şey yemek istemiyordu!

“Bey, bu çocuğu bu zamanda yapmamız iyi olmadı! Narin çocuk! Üşütüp hasta olacak mağaranın dehlizlerinde!”

“ Ben dereye götüreyim de çelikleyeyim oğlumuzu! Bir şey olmaz sonra!”

“Sen bırak! Ben ılık suyla çeliklerim onu! Üşütüp hasta olacak, sonra uğraş dur!!”

Sanırım böyle olmuş ki Balkanlardan gelen en ufak bir yüksek basınçla hasta olurum! Sadece Balkanlardan değil; Basra alçak basıncı da dengemi bozar!

Yani tüm basınçlı sistemlere karşıyım!

Soranlara “termometre gibiyimdir” derim!

“En küçük basınca karşı tepki veririm!”

Reenkarnasyon tecelli eder de yeniden dünyaya gelmek nasip olursa- inşallah!- ılıman ülkelerden ılıman bir şehir seçeceğim!

İstanbul, İzmir seçenekleri tercihimdir!

Yemende çalıştığım günler kimyam bozulmuştu!

“Ulan ne biçim memleket burası! Hiç şubat ayında karpuz yenir mi? Portakalı ne zaman yiyeceğiz? C vitamini alamasam nasıl yaşarım?”

Eve telefon açmıştım da portakal istemiştim!

“Anne gelenlerle portakal gönder! Mümkünse yafa olsun! Bol sulu olur biliyorsun!”

Göndermiş de gümrükçüler yemişler!

Babamın gönderdiği karpuzları da Atatürk Havalimanındaki polisler yemişler! Şubatta koca karpuzları görünce canları çekmiş gariplerin!

Neyse; dağıttım gene!