Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '13

 
Kategori
Güncel
 

Referandum: "Sert" Erdoğan'ın kırılma hali"

Referandum: "Sert" Erdoğan'ın kırılma hali"
 

Herkesin fikrinin bilindiği bir ortamda referandum, sadece Hükümet için bir can simidi rolü görebilir.


“Dış mihraklar kışkırtıyor”, “yasa dışı örgütler provoke ediyor”, “camide içki içildi” gibi onlarca yalan yayılarak, yalnızlaştırılmak istenen Gezi eylemcileri, nihayet, Erdoğan’a geri adım attırmış bulunuyor. Erdoğan Gezi Parkı eylemcileriyle görüşürken, AKP adına açıklama yapan Hüseyin Çelik, Gezi için referandum yapılacağını açıklaması, on beş gündür Hükümet’in anlamsız bir inat içine girmiş olduğunun da itirafı anlamına geliyor. Böylece “sert diyorsanız kusura bakmayın bu Tayyip Erdoğan değişmez”diyerek herkese meydan okuyan ve bu arada gönüllü savunucusu Swoboda’nın bile eleştirilerine maruz kalan Başbakan’ın referandum dillendirmesiyle “sertlik efsanesi”nin sonuna geldiği anlaşılıyor.

Hiç kuşkusuz, yürütme görevini yerine getirenlerin yaptıkları yanlıştan vazgeçmesi, attıkları adımı geri alması iyi bir şeydir. Bu bir başarı ise eğer on beş gündür Gezi ile yatıp Kuğulupark ile uyananların ve eylemlere doğrudan katılmadıkları halde Başbakan Erdoğan’ı aklıselim olmaya çağıranların bir başarısıdır. Erdoğan’ın bu noktaya gelebilmesi, Gezi Parkı’nda başlayıp bütün Türkiye’ye yayılan eylemlere yetkililerin emriyle polisin yaptığı sert müdahale sonucu dört kişinin yaşamını yitirmesi ve yüzlercesinin yaralanmasına yol açan bir bedel ödendiği unutulmamalıdır. Yani Erdoğan’ın referandum gibi herkesin aklına, baştan gelebilecek bir noktaya gelebilmesi için Türkiye’nin ayağa kalkması ve can bedeli ödemesi gerekiyormuş.

Gölgesinden yararlanamadığın ağacı kesmek!

Taksim Dayanışması’ndan mimar Korhan Gümüş, haklı olarak, “şehircilik ve mimarlık muhakeme işidir, bunu referandum gibi bir süreçle çözmek mümkün değildir” diyor. Şehirleşmeye dair bu tarz temel doğrular hatırlatıldığında, hiç tereddüdünüz olmasın, Hükümet yetkililerinin, “referandumda istedikleri sonuçları alamayacağını anladıkları için referandumdan kaçıyorlar” değerlendirmesi yapacaklarını biliyorum. Başbakanın da, “bunların derdi üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek” deyimini sıkça kullandığını hatırlatalım.

Şehircilik, şehrin sakinlerinin hem gündelik hayatlarını kolay, rahat, ucuz, güvenli ve estetik zenginlikle sürdürebilmesinin sağlanması hem de geçmişi geleceğe taşıyacak ölçüde öngörülü planlanması gereken bir süreçtir. Şehir, ideolojik hesaplaşmaların yapılabileceği bir çeşit “yap boz” oyunu da değildir. Bırakalım Moskova’yı, Berlin’i; İstanbul’a iki saat uzaklıktaki Sofya ‘da, IRA eylemleriyle adını bütün dünyanın bildiği Belfast’ta gündelik hayatın ayrılmaz parçalarını oluşturan büyük şehir parklarına dokunulmazken, İstanbul’un orta yerinde her nasılsa korunabilmiş bir yeşil vahanın önce AVM, olmadı rezidans ve nihayet şehir müzesi haline getirilmesi için “kırk dereden su getirmek”, olsa olsa vahşi kapitalizmin kar hırsı nedeniyle fethettiği gönül gözlerinin bağlı olmasına delalet eder.

Marx, “kapitalizm, gölgesinden yararlanmadığı ağacı keser” sözünü sanki Gezi Parkı için söylemiş. Başbakan’ın, “iki ağaç” diye küçümsediği Gezi Parkı, gökdelenlerce işgal edilmiş İstanbul’un orta yerinde bir vaha gibi duruyor ve bugüne dek hiçbir yerde rastlamadığımız farklı eylemciler, onbeş gün boyunca o “vaha”yı korumak için canını siper etmiş bulunuyor. Başbakanın referandum noktasına gelmeden önce “orası hemen boşaltılacak” türünden çokça talimatına ve karşılaşılan onca şiddete rağmen o direnişçilerin orayı savunmaları, haklılıklarını gösteriyor.

Referandum çözüm müdür?

Direnişçiler, her türlü tehdide, göz yaşartıcı biber gazlarına, plastik mermilere ve türlü çeşit provakatif girişime rağmen Gezi’yi korumakta milim geri sapmazlarken, Başbakanın referandum noktasına gelmiş olması, haklı olmadığı bir konuda ısrar ettiğini ve savunulamaz bir şeyi savunduğunu göstermektedir. Gezi Parkı’nı korumak isteyenlerin ulaştığı kitleselliği küçümsemek için Afrika seyahati sonrası “karşılamalar” düzenletmesi; 25 kilometrelik konvoylar tertipletmesi dahil olmak üzere ne kadar adım attıysa sonuç alamadı. İşte böyle bir sürecin sonucunda dile getirilen referandum, Başbakan adına “can simidi” işlevi görüyor olacak. Hiç kuşkusuz, iki haftadır sürüp giden direnişten sonra "madem o kadar ısrar ediyorsunuz, referandum yapıp halka soralım" demek, "ben bir yolunu bulup buraya rezidansı dikerim" demenin bir başka Türkçe meali olarak da okunabilir.

Mevzuatta referandumun hangi hallerde yapılacağı bellidir. İşin hukuk tekniği, uzmanını ilgilendiriyor. Ancak gözden kaçırılmaması gereken iki önemli nokta var. Bunlardan birincisi, Korhan Gümüş’ün dikkat çektiği ve şehirciliğin temel prensipleri konusunda güya demokrat olmak adına ilgilisi olmayanın görüşüne başvurmanın hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığı gerçeğidir. İkincisiyse yerel bir konuda yapılacak referandumun, doğrudan ilgisinin görüşüne başvurmadan önce iktidarın kendi fikrini açıklamaması gerektiği ilkesidir.

Gezi Parkı konusunda iktidar kararını açıklamış; Taksim Dayanışma Platformu, yaklaşık 20 aydır, iktidarın açıkladığı bu fikre karşı, yargı yolu dahil olmak üzere her türlü demokratik yol ve yöntemi kullanarak itiraz etmiş. Ne zaman ki kepçeler, dozerler parka girip sökmeye başlamış; işte o zaman Sırrı Süreyya Önder örneğinde olduğu gibi kendilerini kepçelerin, dozerlerin önüne atmasını da bilmiş. On beş gündür sürüp giden polis terörü de, polise ve iktidara karşı kullanılan “orantısız zeka” da, bu sürecin sonucunda Gezi’deki “iki ağaç” olmaktan çıkıp, Türkiye’nin tümü açısından totaliterliğe karşı özgürlükçü olmanın simgesi haline dönüşmüş durumdadır.

Bu nedenle  “madem ki halkın ne istediğini öğrenmek istiyoruz, o zaman referanduma gidelim” demek, geç kalmış ve dolayısıyla yanlış bir seçenektir. Zira doğruda muhataplarının ne düşündüğünü biliyoruz. Dolayısıyla Başbakan ile görüşen Gezi Heyeti’nin dile getirdiği, “Gezi Parkı’ park olarak kalmalı, şiddet durdurulmalı ve şiddet uygulanmasına izin veren sorumlular soruşturulmalıdır” talepler dışında, referandum dahil, önerilen çözümler çözüm değildir; demokrasiden de nasibini almamıştır.

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..