Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '10

 
Kategori
Siyaset
 

Referandum; Özgürlükten Kaçış veya Uzlaşamamak

Referandum; Özgürlükten Kaçış veya Uzlaşamamak
 

Bir ülkenin gelişmişliği ‘ana’ yasalarının sağlam temeller üzerine oturması sürekli hareket etmiyor oluşuna dayanır. Buradaki ‘değişim’ diyalektiğin bize öğrettiği hareketten farklı bir anlam taşıyor.

Anayasanın yazılı olmasına da gerek yoktur. İngiltere burjuva demokrasisinin gelişimi en rahat izlenebilen ülkesi olarak yazılı bir metne sahip değildir. Demokrasi İngiltere’de sağlam bir geleneğe oturduğu için hiç kimse uygulamayı yazılı hale getirme ihtiyacı duymuyor.

Medeniyetimiz bu anlamda Tanzimat’tan bu yana hareket halindedir. Tanzimat’la başlayan demokratikleşme sürecinin temel eksikliği halktan, tabandan kopuk oluşudur. Gelişim enerjisini hep dışarıdan almıştır. Bugün meclisimiz mesaisinin büyük bölümünü Avrupa Birliği ile uyum sürecine ayırmış durumda. Resmi Gazete’de her gün onlarca yasa yayımlanıyor; birçoğundan kimsenin haberi dahi olmuyor. Ancak o yasanın getirdiği ‘menfaatlerden’ nemalanacak çok küçük bir kesim hemen uygulamayı yürürlüğe koyuyor.

Liberal aydınların 1920’lerde Kemalist uygulamaların halktan kopukluğunu eleştirirken günümüzdeki liberal politikalar karşısındaki sessizliği bu menfaat ilişkisinden kendilerinin de pay almasındandır. Ancak biz bunun eşyanın doğasına uygun olduğunu da biliyoruz. Liberalizm kendi düşünürlerini ortaya çıkarmalı ve onları beslemelidir.

Kuşkusuz meclis halka açık her gün yayın yapıyor ve insanlar bunu izleyebilir, takip edebilir, uygulamalardan haberdar olabilir. Bunun yolu açıktır. Hatta halkın oraya muhalefet olarak gönderdiği temsilcilerinin onlar adına konuları takip etmesi de beklenebilir. Zaten kesin şartlar koymuyoruz. Siyah ve beyaz konuşmuyoruz.

İfade etmeye çalıştığımız şey insanların bu konulara zaman ayıramayacak kadar başka ‘güdüleriyle’ hareket ediyor oluşudur.

12 Eylül 1980 Anayasası bizim bütün gençliğimiz boyunca sorguladığımız, içindeki maddelerinin büyük bölümünü reddettiğimiz bir metindi. Yasalarla insanların ne yapamayacağı tariflenmemelidir. Aynı zamanda özgürlükleri, hakları da ifade edilmelidir. Askeri darbenin ürünü olan bu anayasa nasıl düzgün vatandaş olunur sorusunun cevabını veriyordu. Bu nedenle de yürürlüğe girdiği tarihten bu yana birçok kez değişiklik yapılmıştır.

  • 17 Mayıs 1987’de 67, 75, 175 ve geçici 4. 8. maddeleri
  • Temmuz 1993’de 133. 23. maddeleri
  • Temmuz 1995’de başlangıç metni ile birlikte 33, 52, 53, 67, 68, 69, 75, 84, 85, 93, 127, 135, 149, 171. 18. maddeleri
  • Haziran 1999’da. 143. Madde
  • 13 Ağustos 1999’da 47, 125, 155. maddeler
  • 3 Ekim 2001’de yine başlangıç metni ve 13, 14, 19, 20, 21, 22, 23, 26, 28, 31, 33, 34, 36, 38, 40, 41, 46, 49, 51, 55, 65, 66, 67, 69, 74, 87, 89, 94, 100, 118, 149 ve Geçici 15. Maddeler
  • 21 Kasım 2001’de 86. madde
  • 27 Aralık 2002’de 76, 78. Maddeler (Başbakanımız 3 Kasım 2002 seçimlerinde seçilememişti. Bu maddeler aynı zamanda Sn. Erdoğan’a meclis ve sonra da başbakanlık yolunu açmıştır)
  • 7 Mayıs 2004’de 10, 15, 17, 30, 38, 87, 90, 131, 143, 160. maddeler
  • 21 Haziran 2005’de 133. madde
  • 29 Ekim 2005’te 130, 160, 161, 162, 163. maddeler
  • 13 Ekim 2006’da 76. Madde
  • 31 Mayıs 2007’de 101 ve 102. maddeler (hatırlanacağa üzere bu maddeler Cumhurbaşkanlığı’nın seçimi ve görev süresini etkiliyordu ve AKP’nin bugün aldığı %47’lik mutlak iktidarına giden kriz sonrasında referandumla oylanmıştı, biz de burada detaylı olarak tartışmıştık)

Ancak TBMM’nin sitesindeki anayasa metni incelendiğinde yukarıdaki saydığımız değişikliklerden başka maddelerin de çeşitli zamanlarda değiştirildiği görülmektedir. Topladığımızda 177 ana maddesi olan anayasanın 80 maddesinin çeşitli zamanlarda değişikliğe uğradığını görüyoruz.

Bu değişen maddelerden sonra genel çoğunluğun hayatında ne türden bir iyileşme olduğu sorusunun cevabını verebilmek kolay değildir. Örneğin iktidarın yukarıda da andığımız bazı maddelerle ilgili yaptığı düzenlemelerin birinden başbakan, diğerinden de cumhurbaşkanının yararlandığını görüyoruz.

Bu referandumla birden fazla sendikaya üye olma imkânı verilen işçiye iş bulması ve onu güvence altına alması için yasalarımızda bir yasa var mıdır? Hükümetlerin zaman zaman çalışanların haklarını yasalarla nasıl sınırlandırdığını yakından görebiliyoruz. Tekel işçilerinin işsiz bırakılma süreci çok taze bir örnektir.

Yeni anayasa değişikliğinde birçok yasa ‘yargı’ denetimine bağlanıyor. Ancak aynı zamanda yargının denetimi de ‘Adalet Bakanlığına’ devrediliyor ya da yasa ile yeni düzenleme yapılabilir deniliyor.

Anayasa Mahkemesi’nin yapısının, üyelerinin seçimi ve işleyiş mekanizması üzerine yapılan değişikliklerin önemli bölümü de satrançtaki gibi birkaç hamleyi takip ettiğinizde fazlasıyla ‘siyasileşmiş’ olduğunu görebiliyoruz.

Siyasileşmek her zaman demokrasi anlamına gelmez.

Hatta ülkemizde olduğu gibi özgürlüklerini ve kendi kararlarını vekâleten partilere devreden insanlar çoğunluğundan söz ediyorsak bunun bir süre sonra demokrasiden başka bir şey haline geldiğini de tartışmamız gerekiyor. Birkaç gün sonra sandığa gidecek insanların davranışı maalesef böylesi bir davranış şeklidir. Çevremdeki birçok insan ki bunların önemli bölümünün üniversite mezunu olduğunu da belirtmem gerekiyor 26 maddelik değişiklik paketini okumamış olduklarını ifade ediyorlar. Ancak siyaseten yakın gördükleri partinin kendileri adına düşünüp doğru karar vermiş olduklarını kabul ederek tercih belirliyorlar.

Demokrasi sürecinin en tehlikeli durumu da işte budur. İnsanların özgürlükten kaçtığı veya devrettiği noktada diktatörler ortaya çıkar.

Burada evet ya da hayır tercihlerinden herhangi biri için yorum yapmıyoruz.

12 Eylül ile hesaplaşmanın yolu

12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açıldığına yönelik yasa düzenlemesi ise uygulama yönünden çok olanaklı görünmüyor.

İktidar 12 Eylül ile hesaplaşmak istiyorsa yaklaşık 1 milyon insanın hayatını değiştiren darbeden etkilenen bu insanlara manevi tazminat yolunun açılması sürecini yasa ile düzenlemelidir. Devlet vatandaşından ancak bu şekilde özür dileyebilir. Birçoğu çoktan toprak olmuş, önemli bir kısmı hayatının son dönemine girmiş darbecileri adalet önüne çıkararak, Ergenekon sürecinde gördük, bu insanların yargılanma sürecinde ölmelerini izlemenin ülkemizin demokrasi sürecine katkısı olmayacağı ortadadır.

Kuşkusuz bir başka önemli konu meclis içinde söz konusu değişiklik paketi ile ilgili iktidarın ve muhalefetin takındığı tutumdur. 26 maddelik paketin bir iki maddesi hariç, kişisel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemelere ait değişikliklere aslında muhalefet de katılıyor. Hatta bu maddelerin halkoylamasına götürülmesine de karşı çıkılıyor.

Peki, o zaman neden bu zıtlaşma çıkıyor?

İşte bunu sıradan vatandaşın anlamasına olanak yoktur. Girişte de ifade ettiğimiz gibi vatandaş bu gelişmeyi öncelikleri başka olduğu için takip edememektedir.

Öyle olduğu için de zaten hem evet cephesi hem de hayır cephesi propaganda faaliyetlerini anayasa paketinin bu maddeleri üzerinden yapmak yerine bambaşka mecralara sürüklüyor.

Bu sayfalar arasında hep tartışıyoruz, uzlaşma kültürünün sürekli meclis dışına çıkarılması meclisin işleyişini ve varoluşunu bambaşka şekle sokar. İktidar ve muhalefet uzlaşabilmeyi becerebilmelidir.

Sonuç olarak oyumuzun rengini kişisel tercihlerimiz belirlemelidir. Neye oy veriyor olmak çok önemlidir. Bunu da hangi bilinçle yapıyor olduğumuz.

Evet ya da hayır tercihinin hayatımızda neyi değiştiriyor olduğunu önceden görebilmek ise çok daha önemlidir.

Uzay Gökerman

Bu yazı http://www.indigodergisi.com Eylül Sayısında Başyazı olarak yayımlanmıştır.

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..