Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Referandum savaşları

Referandum savaşları
 

Sonuç ne olursa olsun kaybeden yine halkım olacaktır.


12 Eylül günü yapılacak referandum aylardır gündemi belirlemeye devam ediyor. Son günlerde TSK kademelerine yapılacak atamalarla ilgili olarak yapılan çetin egemenler savaşı bile referandumu gölgeleyemedi. Aslında YAŞ (Yüksek askeri şüra) kararları ile referandum arasında ince bir bağ da var. 2007 yılından bu yana süre gelen egemenlerin kendi arasında ki savaşların bir göstergesi referandum. Son birkaç gündür yaşanan YAŞ krizi de öyle. Biz bu yazımızda egemenlerin kendi arasında yürüttükleri kavgadan ziyade solun referandum konusunda takındığı tavrı değerlendireceğiz.

Son sözümüzü baştan söyleyelim. Referandum konusunda sol sınıfta kalmıştır. RTE’nin bol gözyaşlı salya sümük ağlaması etkili olmuş gibi gözüküyor. AK parti yani egemenlerin en gerici ve yobaz kesimi şunu iyi biliyor. Ne kadar din sömürüsü yaparsa yapsın kendi tabanının evet demesi yeterli olmayacaktı. Mutlaka yedek bir güce ihtiyaç vardı. Toplumsal iletişim ağını iyi kullanan ve etkili olan sol kesimin de (En azından bir kısmının ) yedeğe alınıp bir şekilde evet denmesi sağlanmalıydı. Bunun içinde önce RTE bol gözyaşlı 12 Eylül dönemini dramatik bir şekilde sömürmeye başladı. Yetmedi sol içindeki kimi uzantılar kullanılmaya başladı. Etik milliyetçiler (BDP) boykot kararı aldı. Bu referandumda boykot demek (Hayır cephesini bölmek anlamında) bir nevi evet demektir. İkili tercihte bunun başka bir izahı yoktur. Sonra birden ortaya “YETMEZ AMA EVET” çiler çıktı ortaya. Saçma bir gerekçe ile egemenlerin yedekliğine soyundular. Son zamanlarda forumlar, yazılar, gönderilen e-maillerin haddi hesabı yok. Önderliğini DSİP (Devrimci sosyalist işçi partisi) yaptığı bu evetçiler o kadar yoğun çalışıyorlar ki sanırsın yapılacak referandum sonucu kendileri iktidara gelecek. Bu DSİP tam bir popülist bir anlayışla kurulduğu günden beri devrimci mücadelenin geçmişi dahil her şeyi kullanmayı kendilerine şiar edinmişler. Geçmişlerinde DEV-GENÇ’le alakası olmayanlar, hele Mahir ÇAYAN veya Deniz GEZMİŞ’e küçük burjuva devrimcisi diye çamur atanlar bugün onlara sahip çıkmaya çalışıp kendilerine prim yapmaya bakıyorlar. Bol miktarda DEV-GENÇ(Ne alakaları varsa) ismini kullanıyorlar. Bunlar devrimci değil olsa olsa AKP’nin zor zamanlarında yardımlarına koşan ve birinci görevleri egemenlere hizmet anlayışında olan dar kafalılardan başka bir şey değildirler. Ağababaları bu işi bilinçli yaptıkları ve bu hizmetleri karşı nemalandıkları kesinde, onlara inanıp bu tavra destek verenler devrimci mücadelenin geçmişine de bu güne de ihanet ettiklerinin farkında değiller. Çok net belirtelim bu tavır Türkiye Devrimci mücadelesine bir ihanettir. Halka de ihanettir, bu mücadele uğruna canlarını veren yiğitlere de ihanettir. Bunun başkaca bir izahı yoktur.

Gerekçe olarak getirilen 12 Eylül Anayasasının değişmesini istiyoruz. Referandumda 12 Eylül anayasasını gömeceğiz gibi absürt bir gerekçe olamaz. Değiştirilen 12 Eylül Anayasası değil sadece egemenlerin kendi aralarındaki savaş için yürüttükleri mevzi kazanma oylamasıdır. 12 Eylül mantığı asla değişmemektedir. Üstelik 15. Maddenin kaldırılması 12 Eylül yönetimlerinden hesap sorma de getirmemektedir. Simgesel değişiklik hiçbir işe yaramaz. Niyet hesap sormaksa aynı maddeye zaman aşımını kaldıran bir madde de koyulurdu. Ama hayır niyet bu değil. Niyet yargı alanında güç sahibi olmak. Devrimciler ağızlarına çalınan bir parmak balla yetinmezler, yetinmemeliler. Devrimcilerin gündemi egemenlerin kendi aralarında yürüttükleri savaş da taraf olmak değildir. Böyle bir tavrın ne sınıf savaşlarında yeri vardır ne de ülke halkının sorunlarına sahiplenme de faydası vardır. Yazımızın sonunda referandumda ne olura bir bakalım. Aslında sonuç belli. Kaybeden yine halk olacak. Aylarca kendisini ilgilendirmeyen kendi sorunlarına en ufak bir çözüm getirmeyen bir oyalama(oylama) ile meşgul edilmiş olacaktır. Görünen o ki %1-2 puan farkla da olsa (Bir kısım sol içi, ihanet odakları ile birlikte)evetçiler ağır basmaktadır. Yani egemenlerin en yobaz ve gerici kesimi savaşı kazanacak gibi görünüyor.

2007 yılından beri yürütülen egemenler arası iç savaşın doruk noktası bu referandumdur. Kazanan taraf 2011 seçimlerinin de belirleyicisi olacak dolayısı ile 2020 lere kadar uzanan bir süreçte ülke yönetiminde söz sahibi olacaklardır. Bakalım görelim ne olacak ama doğrusu kişisel anlamda ben karamsarım. Bu ülkeyi gelecekte güzel günler beklemiyor. Umarım yanılırım.

Saygılar.

Ali İhsan Uğuz

 
Toplam blog
: 72
: 2174
Kayıt tarihi
: 11.04.08
 
 

3 Ocak 1958 doğumluyum. S.Muhasebeci Mali Müşavir olarak çalışmaktayım. Edebiyat ve sinema ilgim ..