Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '10

 
Kategori
Siyaset
 

Referandumun hatırlattıkları

Referandumun hatırlattıkları
 

İmparatorluk tezi ile ona karşı bir anti-tez olarak gelişen "Cumhuriyet" düşüncesinin sentezi ile oluşan Türkiye devletinin kuruluşunun ilk yıllarındaki tek partili rejim tarafından tüm topluma empoze edilmeye çalışılan “sorgulayan batı” kültürününün devlet otoritesi gözündeki popülaritesi, hazır sunulan bu hapı yutar gibi yapıp dilinin altına saklayan doğu kültürünü ister istemez “sorgulanan” bir kültür haline getirmişti. Çok partili rejim’e geçiş ile birlikte seçim ile iktidar olan ideolojinin geriye kalan tüm ideolojilere “kendi hapını yutturma” gayreti demokrasiye geçiş safhasındaki bir toplumu sakat bırakma riski yüksek yanlış bir ısınma hareketi idi. Darbe ile iktidar olan ideolojinin yöntemleri ise çok daha zalimce idi ve kalıcı sakatlıklar bıraktı ardında. Uzun zamandır Türkiye'ye atfedilen ve dış pazarlama malzemesi olarak sıkça kullanılan doğu-batı sentezi 80 darbesini gerçekleştiren totaliter ideolojinin yazdığı ve doğu - batı ayrımı gözetmeden sorguladığı halka “danışarak” yürürlüğe koyduğu anayasa ile sağlanmış oldu. Yürürlüğe giren anayasanın değiştirilemez üç maddesinden birinde belirtildiği üzere Türkiye, ülkesi ve milleti olan bir devlet idi artık, devleti ve milleti olan bir ülke değil... Doğu ve batı sentezinin temelleri, devletin baskı ve gözetimi altında yaşayan farklı kimliklerden insanları tek bir üst kimlik altında toplayarak atılmıştı. Kilometrelerce uzakta birbirinden habersiz yaşayan insanlara okulda ve askerde tek tip üniforma giydirilerek bölünmez bütünlüğümüz sağlanmış oluyordu totaliter kafalarca...

İşte referandum her gün sokakta yürürken, otobüs beklerken, alışveriş yaparken, seyahat ederken, tatil yaparken gördüğümüz, karşılaştığımız, yanından geçtiğimiz insanlar ile günlük hayatta karşılaşmadığımız, birlikte otobüs beklemediğimiz, aynı yerlerde tatil yapmadığımız, yanından geçmediğimiz bir yarı nüfusun varlığını çarptı hepimizin suratına. Aynı ülkede yaşayan fakat birbirlerinin varlığından haberdarlıkları askerlik hizmeti ya da televizyon ekranındaki haber bültenleri ile sınırlı; okulda aynı hayat bilgisi kitabını okuyan fakat farklı hayatlara sahip, aynı gökyüzüne bakan fakat farklı coğrafyalarda yaşayan, aynı vergi oranlarına tabi olan fakat farklı yaşam koşullarına sahip olan bir millet aynı yasalar altına alınmaya çalıştığında bir anda cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devlet tarafından üzerine zorla giydirilmeye çalışılan “tek millet” baskısından sıyrılıp siyah ve beyazlarını gösterdi. Devlet otoritelerinin genel kanaat olarak yansıttığı referendum sonucu aynı sınırlar içinde farklı şartlar altında yaşamak isteyen insanların bir yardım çığlığı idi aslında. Tüm TV kanallarında iki farklı renk ile üzerine yeni sınırlar çizilmesini izlediğimiz Türkiye haritası yıllarca siyasi nutuklarda ve yurtdışı kulislerinde bir doğu-batı sentezi olarak pazarlanıp göklere çıkartılan topraklardaki bölünmez bütünlüğümüzün çözünüp tez ve antitez’lerine geri ayrışmış olduğunu gösteriyordu.

Şimdi Türkiye yeni bir sentez sürecine girecek... Yeni tezler, yeni antitezler ile çarpışıp reaksiyona girerek farklı bir sentez çıkaracak ortaya. Referandum sonucu oluşan Türkiye haritasında batı kültürünü ite ite kenarlara kadar sıkıştırıp denize dökme raddesine getirdiği görülen baskın doğu kültürü kendinden daha çok katmaya başlayacak bu karışıma. Fakat, çoğunlukla tek rengin hakim olduğu bu yeni Türkiye haritası vaktinin 68 kuşağı solcusu olan şimdinin liberallerine referandum sonuçlarının sol ideoloji açısından sorumluluğunu ana muhalefet partisinin cumhuriyetin kuruluşundan bu yana süregelen elitist ve Ankara’nın doğusunu görmezden gelen davranış ve düşünce yapılarına yükleyerek, paçalarındaki çamur muamelesi yaptıkları eski ideolojilerini silkeleme imkanı sunsa da; Tunceli’yi, Artvin’i, Adana’yı ya da Hatay’ı açıklamaya yeterli olmayacaktır. Referandum sonucu ortaya çıkan tabloya bakıp karamsarlığa kapılmamak, aksine umutlanmak gerektiğini düşünüyorum. İnsanlık tarihine yenik düşmeyen tek gerçek farklılıklardır. Hakim renk beyaz da olsa siyah da, içinde mutlaka diğer renkleri barındıracaktır, farklı renkler birbirlerinin varlığından haberdar olmasa da... Farklı renklerin yokluğu toplumları körleştirir, farklı seslerin yokluğu sağırlaştırır, farklı insanların yokluğu ise öldürür... Farklılıklar olduğu sürece yaşam devam edecektir. Farklılıkları bastırmaya yeltenen üniformalı ya da sivil totaliter ideolojiler canlıların doğasındaki özgürlük ihtiyacına yenik düşmeye devam edecektir...

 
Toplam blog
: 89
: 618
Kayıt tarihi
: 16.12.06
 
 

İlk kitabımı, 'Pal Sokağı Çocukları'nı okuduğumdan beri yazıyorum. Yazmak beni o çocuklar gibi öz..