Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '08

 
Kategori
Futbol
 

Rehavet ve rezalet

Rehavet ve rezalet
 

İstanbul Büyükşehir Belediyespor - Beşiktaş maçına hakem kararları damga vurdu.


Beşiktaş'ın İstanbul Büyükşehir Belediyespor deplasmanında kaybettiği puanları iki temel noktada değerlendirmek gerek. Bunlardan birincisi Beşiktaş'ın performansı diğeri ise hakem Bülent Yıldırım'ın verdiği kararlar. Hangisinin daha belirleyici olduğu konusunda açıkçası kesin bir kanıya varabilmiş değilim. Spor yazarlığında “bir takımın haklarını savunmak” gibi bir olgunun tamamen karşısındayım. Bu belki de “takım yazarlığı” hususundan ezelden beri haz almadığım içindir. Spor yazarı apoletini omuzlarında taşıyan kişinin hakkın ve haklının yanında olması gerektiği konusunda da bir milimetre geri adım atmaya tahammülüm yok. Bu maçta verilen hakem kararlarının ciddi tartışmalar doğuracağını bildiğimden öncelikle bu konudan başlamayı uygun görüyorum.

Hakem Bülent Yıldırım'ın şimşekleri üzerine çekmesine neden olan şüphesiz ki, Beşiktaş'ın sayılmayan iki golü. Maç içinde yardımcılarıyla uyuşamayan, faul pozisyonlarında iki takım aleyhine de yanlış düdükler çalan Yıldırım'ın verdiği bu kararlar acaba doğru mu? Tartışmaların odak noktası ilk gole bakacak olursak; pozisyonda kalecinin uzandığı ve tek eliyle uzaklaştırmaya/hakim olmaya çalıştığı topa Nobre'nin hamle yaptığını ve sonrasında topun ağlarla buluştuğunu görüyoruz. Bu aksiyonun devamında kaleci Mehmet Ali'nin sakatlanması tamamen bu değerlendirmenin dışında tutulmalı. Faul olan (ya da olmayan) aksiyonun devamı, topla oynandıktan sonra herhangi bir kasıt unsuru içermediğinden faul olarak değerlendirilemez. O halde faul ayrımını yapmak için vuruş anına odaklanmalıyız.

Son günlerin moda deyimi “belgelerle konuşmak” değil mi? O halde biz de belgelerle konuşalım. Gerek FIFA'nın 2008-2009 sezonu için yayınladığı (Laws of the Game) kural kitabında gerekse de TFF Futbol Oyun Kuralları 2008-2009 kitabında (ki bu kitap doğal olarak FIFA dokümanının çevirisidir) kalecinin topa hakim olduğu durumlar şöyle açıklanıyor:

“A goalkeeper is considered to be in control of the ball:
while the ball is between his hands or between his hand and any surface (e.g. ground, own body)”
“Kaleci aşağıdaki durumlarda topa sahip olmuş sayılır:
top ellerinde veya eli ile herhangi bir yüzey arasında (örneğin zemin, kendi vücudu) olduğunda”

"When a goalkeeper has gained possession of the ball with his hands, he cannot be challenged by an opponent."
Bir kaleci elleri ile topa sahip olduğunda bir rakip tarafından müdahale edilemez.

Buradan gayet açık olarak anlaşılan, kalecinin elini topun üzerine koyduktan sonra topa hakimiyet sağladığı ve bu andan sonra kaleciye (!) (he cannot be challenged) bir müdahale yapılamayacağı yönünde. Pozisyona dönecek olursak; elimizdeki ilk done golü iptal eden Bülent Yıldırım'ın iptal gerekçesi olarak yaptığı hareket ki, bir elini diğerine sürtmesinden pozisyonu “kaleciye müdahale” kapsamında değerlendirdiğini anlıyoruz. Zaten maçtan sonra Beşiktaş teknik heyetine “Kusura bakmayın!” demesi de verdiği kararın yanlışlığını gözler önüne seriyor.

Futbol Federasyonu tarafından yayınlanan çeviride, bu madde kapsamında anlatılmak istenen aksiyonun bir parça muallakta kaldığı görülüyor. (Kitapçığın başında “Uluslararası Futbol Birliği Kurulu (IFAB) tarafından onaylanmıştır.” ibaresi de yer alıyor) Öyle de olması lazım, aksi halde Türkiye'de futbol farklı kurallar dahilinde oynanıyor demektir. Ancak adım gibi eminim, siz bu yazıyı okuyana kadar geçecek zaman zarfında televizyonlarda bu kural kitabına atıfla pozisyonun faul olduğuna ve iptal kararının doğruluğuna dair bir sürü yorumlar yapılacak. Oysa pozisyonda Nobre'nin topa müdahalesi var. Kalecinin sakatlanması ise aksiyonun devamında gelişen ve kasıt unsuru taşımayan bir olay. Diyebilirsiniz ki, “Kaleci topun hakimi olduğu anda topla kaleci bir bütün sayılmalıdır. Hamlenin topa ya da kaleciye olması fark etmez.” Bu durumda dahi şahsi fikrim şudur ki, ikili aynı anda topa dokunduklarından kalecinin kesin bir hakimiyetinden bu pozisyonda söz edilemez. Dolayısıyla golün iptal kararı yanlıştır.

İkinci gol ise, bana göre hakem yorumuna kalmış. Nobre topu çelmek için kaymak istiyor ve bu amaçla kullanacağı destek ayağı rakibinin hamlesine mani oluyor. Açıkçası bu pozisyonda çok net biçimde “faul” ya da “değil” yargısına varmak zor. Hakemin verdiği karar doğrudur diyelim ve geçelim.

Hakem faslı çokça yer kaplayan bu yazıyı yazmamızda elbette bir sebep var. Daha doğrusu sebepten çok bir endişe. Hatırlayacaksınız, yaklaşık 1 sene önce televizyonlardan Ahmet Çakar'ın “Beşiktaş hakemler tarafından doğranıyor.” saptamalarını dinlemiş hemen ardından yine hakemlerin bariz hatalar yaptığı Trabzonspor maçını izlemiştik. O maçın hakem triosu (Bülent Yıldırım, Baki Tuncay Akkın, Nihat Mızrak) idi. Bu son maçın triosu ise (Bülent Yıldırım, Baki Tuncay Akkın, Selçuk Kaya). O tarihteki rezaleti izledikten sonra yazımızın başlığı “Kuşbaşı Kartal” olmuştu. Bugün gelinen noktada ilk etapta tüm Beşiktaş'lıları daha sonra ise bütün futbolseverleri “Hakemler yine doğramaya başladı.” düşüncesine itmeye kimin ne hakkı var? Geçen yıl takımların lig sonunda birer puan ya da gol averajlarıyla sıralandıklarını unuttuk mu? “Hakemler formsuz” deyip geçiştirmek var ama bir ligde hakemler her sene formsuz olur mu?

Futbola dönüp Beşiktaş'a bakınca gördüklerim; rehavet, aşırı öz güven ve ardı ardına gelen taktiksel hamleler oluyor. Geçen hafta yazdık, rotasyon konusu özellikle puan kaybı yaşanan maçlarda hocalar aleyhinde delil olarak kullanılabiliyor. Genel kanının aksine ben Ertuğrul Sağlam'ı yaptığı rotasyon ve oyuna müdahaleleri açısından kusurlu bulmuyorum. Eğer kusur aranacak bir nokta varsa o da geçen yıldan bu yana Beşiktaş'ın skor üstünlüğünü ele geçirir geçirmez oyunu neden rölantiye aldığı sorusu etrafında düğümleniyor. Geçtiğimiz sezon Beşiktaş'ın tek farkla kazandığı maçların sayısı hepimize “Neden?” sorusunu sorma ihtiyacı hissettirmişti. Belediyespor maçından sonra da aynı soruyu sorabiliriz. Beşiktaş neden 1-0'dan sonra skoru arttırmayı ciddi biçimde düşünmedi? Halbuki 1-1'den sonraki gol iştahını öndeyken sergilese muhtemelen maçın seyri daha değişik olabilirdi. İlk yarının son dakikalarında sakatlanan Sivok'un yerine (Adriano tehlikesini de düşünerek) Gökhan Zan'ı sahaya süren Sağlam, Zapotocny-Sivok ikilisinin bozulmasından duyduğu endişe ile ikinci yarıda 4-2-3-1'e döndü. Bunun için kendisini eleştirmek hakça yapılmış bir yorum olmaz. Temel problem, sahadaki on birin 1-0'dan sonra değil mümkünse 2-0'dan sonra kontrol futbolu oynayabileceklerine inandırılmasında yatıyor.

 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..