Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '06

 
Kategori
Mizah
 

Reklam dünyası

Reklam dünyası
 

Bu reklam senaryolarını kim yazıyor çok merak ediyorum. Çoğunun on dakikalık bir WC süresinde ortaya çıktığı belli. Ne bir konu var, ne hedef kitle, ne ürün hakkında yeterli bilgi…Amaç reklamdan çok insanların ilgisini çekip diline dolanmak. Mesela meşhur Ayşe Teyze artık kapı kapı dolaşıp milleti usandırmıyor. Direk markete gidip orada bekliyor. Sonra da millete “niye bizim markayı almıyorsun zurna?” diye marketin ortasında fırça atıyor. Ayşe Teyze’yi görenler zaten şok. Herkeste “ulan zaten evde rahat yoktu. Karı musallat oldu şimdi de markete damlamış” ifadesi var. O saatten sonra kıçına güven varsa Ayşe Bacı’ya posta koysun! Artık deterjan ne yapar, nasıl temizler gibi detaylar önemsenmiyor. Yüz verdik, market basıyor kadın. Belli, Ayşe Teyze bir şekilde aldıracak deterjanı. Kaçarı yok!

En kıl reklamlardan biri de dondurmayla türlü oyunlar yapıp sonunda telefonunu açan Maraş Dondurmacısının reklamı. Maraş Dondurmacısı ve cep telefonu nasıl ortak bir kültürde buluşuyor anlamak mümkün değil ve fakat asıl şaşırtan dondurmacımız telefonu açıp neden sırıtıyor? Telefon görüntülü değil onu biliyoruz. Yani en azından o fiyata görüntülü telefon olmaz. Her telefonu açışta bu adam böyle sırıtıyor mu? Yani arayanlar “alo, hmm…biraz bekleyelim. Şimdi kelle gibi sırıtıyordur bu. Bi on dakikası var. Olmazsa dondurma almaya gidelim orada nasılsa konuşur” diye mi düşünüyor? Şimdi bu reklamın amacı bu telefonu alan ağzı kulaklarına varana kadar güler, konuşmaya fırsat bulamaz mı? Artık telefoncuya gidince güzelce bir sırıtıp telefonu işaret edersiniz. Mesaj alınmıştır! Böyle özenle yaratılmış bir reklamdan bu tür bir ana ve hatta baba fikir çıkıyor.

Son olarak editörünüzün “en cücük reklam” sıralamasında kütüphanede kahve içip kahvenin kokusuna gelen beleşçilerin reklamı var. Adam ve kadın oturmuş iki bardak kahve koyuyor, belki de yanına bir cigara yakacak, tık tık tık! Cama vuruyor bedavacılar. Neymiş, kahve kokmuşmuş! Kahve de kahve hani. Bence orada oturup kitap okuyacağına aç bir kahveci, kapıyı da açık bırak. Zaten adam dışarıdaki insanlara kahve ikram ederken öyle bir bakış atıyor ki “ulan bu seferlik bedava, şu reklam bir bitsin…”. Reklam kime mi hitap ediyor? Bedavacılara!

Aslında reklamların en büyük eksikliği gerçeklikten uzak olmaları çünkü gerçek kimseye reklamlardaki gibi makyajlı sunulmuyor. Her şey bu kadar çekici, bu kadar mükemmel olsa reklama bile gerek kalmazdı. Pazarlamacılar artık mal satmak için reklam filmlerinde “satılmış” isimli kahramanlar yaratacaklar. Bu kötü esprinin üstüne sonuç olarak insanlar reklamlara inanmıyor ve haklı olarak inanmadıkları şeyleri satın almıyorlar. Mesela ben hiç şöyle bir soda reklamı görmedim. Adam işten yorgun gelir, ailece yemek yenir. Sonra adam kanepeye oturup ayaklarını uzatır ve soda içer. Sonra da “gggggaaaaaaakkkk” gibisinden bir anırma. Mesaj verildi, kesinlikle rahatlatır! Kahramanımız kameraya bakar ve “oh be, tatlıya yer açıldı” der ve yüzüne sevimli bir gülümseme yerleşir. Artık ondan sonra burnunu mu oyar, eliyle bir yerlerini mi kaşır bilemem. Amacımız soda satmak, işte size reklam. İğrenç mi? Evet, biraz ama hem gerçekçi hem eğlenceli. Yalnız üst üste izlemeyin yoksa git gide reklam kahramanımıza benzersiniz.

 
Toplam blog
: 128
: 1989
Kayıt tarihi
: 03.10.06
 
 

Gözlerini kapat ve düşün: bir cümle kaç kişide farklı etki yaratır? Birbirimizi anlamanın gittikçe z..