Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '07

 
Kategori
Spor
 

Reklam savaşı

Reklam savaşı
 

Alpet firmasının bir süredir ekranlarımıza taşıdığı hoş bir reklam filmi vardı. Hani Ali Şen’in yolda benzini biten Galatasaraylı gençlerle karşılaşmasını konu alan reklam vardı ya işte o. En sonunda ilkel benliklerinin sözünü dinleyen Galatasaray kulübü, reklama mahkeme kararıyla ekran yasağı getirdi.

Kulübün resmi sitesinde, Galatasaray Spor Kulübü İletişim Koordinatörlüğü'nün imzasıyla yapılan açıklamada deniliyor ki, "Galatasaray Spor Kulübü'nün hukuki girişimleri sonucunda, ALPET'in Galatasaray’ı konu alan reklam filmi yayından kaldırılmıştır. Kamuoyunun bilgilerine sunulur."

Merak ettim kulübü aradım. İletişim Koordinatörlüğü'nden kimseye ulaşamadım, ama ilgili olduğu her halinden belli olan bir arkadaşın, "Bu aslında taraftarın talebiydi, " demesi sizi bilmem ama beni yeterince tatmin etti. Özellikle Fenerbahçe maçı ve sonrasında gelişen taraftar refleksine boyun eğen Galatasaray yönetiminin bu kararı alması bir bakıma kulübü artık taraftarlar yönetiyor demek oluyor.

Hal böyle iken, diğer iki büyük kulübünde taraftar tipolojisini bir parça anlatmak lazım. Türkiye'de taraftar-kulüp ilişkileri belirgin çizgilere sahiptir. Örneğin Fenerbahçe'de kulüp, taraftarını genellikle yönlendiren ve örgütleyen bir yapı içerisindeyken, Beşiktaş’ta tam tersi taraftar genellikle kulübü yönlendiren güçtür. Her iki durumda da güç sahiplerinin tutumu ve niyeti, o gücün kontrolden çıkıp çıkmamasını belirler. Yani her ikisinde de risk vardır.

Beşiktaş Çarşı grubunun bir zamanlar, "Ahmet Dursun, Seba gitsin" diyerekten yönetim değişikliğine sebep olan tavrı aynı zamanda Türkiye'deki yönetici profili açısından onarılmaz yaralarda açmıştı. İşte bu yüzden Seba yönetiminin sonrasında gelen hiçbir yönetim Çarşı grubunun karşısına çıkmayı göze alamadı. Zira Allah muhafaza "Çarşı, başkana da karşı" olabilirdi!

Aynı şekilde bu yıl içerisinde Fenerbahçe yönetiminin, Türk futbol kamuoyuna top yekûn cephe açarken onu çok seven taraftarını kalkan yapıp saldırgan politikalarında kullanması da ayrı bir tartışma konusudur. Böylesine güçlü bağları olan taraftarını kendi niyetleri doğrultusunda en efektif şekilde kullanan

Fenerbahçe Kulübü, bir şekilde nihaî hedefine de ulaştı bu yıl. Ayrıca Fenerbahçe’yi incelerken başkanların zaman zaman güçlü olan taraftar gruplarının karşısına kendi desteklediği başka gruplar yarattığını da görebiliriz. Örneğin Genç Fenerbahçelilerin karşısına bir güç olarak çıkartılan Esenler-Bahçelievler grubu gibi. Maalesef böylesi karışık durumlarda bu gruplar içinde palazlanan şuursuz beyinler, "Ben daha Fenerliyim" diyerek diğer Fenerlinin böğrüne sapladığı bıçakla gurur duyabilmekte halen!

Galatasaray’da ise uzun seneler diğer iki kulübümüze nazaran daha sakin bir kulüp-taraftar ilişkisi gözlendi. Bunun altında yatan birçok sebep vardı tabii ki. Kulüp on dört yıllık şampiyonluk hasreti döneminde bile büyük sarsıntılar yaşamadı. Sonrasında gelen lig ve Avrupa başarıları da kulübün bu "Lale Devri" döneminde önemli etkendi. Bu yüzden olacak ki Galatasaray’da ne yönetim ne de taraftar birbirlerinin işine yıllarca bulaşmadı. Ta ki endüstriyel futbolun kaçınılmaz gerçeğiyle yüzleşene kadar. Galatasaray kulübü, bu sınavı veremedi ve ekonomik açıdan sınıfta kaldı. Önce 150 milyon dolarlara varan borç batağından dolayı transfer yapamaz hale geldi, sonra da kadro darlığı nedeniyle sportif başarısızlıklarla tanıştı. Yönetsel zaaflarında bu döneme denk gelmesiyle birlikte Galatasaray taraftarı da şekil değiştirdi. Taraftar grupları artık daha belirgin taleplerle kulübün kapısını çalarken, tavırları da gün geçtikçe sertleşip kabalaştı. Özellikle UltraAslan logosu altında bir araya gelen sarı kırmızılı taraftarlar bu günlerde kulüp binası taşlayıp, kendi başkanlarını maça gelemez hale getirdiler.

Son Galatasaray-Fenerbahçe maçıyla birlikte Türkiye’deki "ötekileşme" futbolda da yüzünü maalesef gösterdi. Benim gibi bu maça gidenler o atmosferi çok iyi bilirler. Ben Sami Yen’de geçen yirmi beş yıllık mazimde numaralı tribün taraftarının böylesine çıldırdığını hiç görmemiştim. Toplum psikolojisi denilen şey bu olmalı. Organize olarak onlarca gencin sırt çantalarıyla getirdikleri sular sahayı kapladıkça anladım ki Galatasaray taraftarı tercihini yapmıştı. Oysa bu tercih tıpkı diğer kulüplerin yaptığı tercihler kadar yanlış. Örgütlenme şeklinin faşizan unsurlar taşıyan UltraAslan etrafında olması ve stattaki hemen hemen herkesin bu güce biat etmesi Galatasaray kültürü açısından da çok düşündürücüdür. Ama biliyoruz ki bu işler Türkiye’de böyle yürüyor ne yazık ki. Bir yanda rakibinin kafasını kesmek için “reis”inden emir bekleyen taraftar, diğer yanda iki rakip reisin birlikte Umre ziyareti yaptığının haberleri…

Netice itibarı ile Galatasaray kulübü Alpet reklamlarını hukuki yollardan durdurdu. Ama inanın ki bunu ne Ali Şen’in medyada dalga geçer şekildeki açıklamaları yüzünden yaptı, ne de kulübün haysiyetini korumak için. Bu uygulama Galatasaray taraftarının daha doğrusu git gide güçlenen UA’nın kulübü faks ve telefon yağmuruna tutmasından sonra mecburen alınan bir karardı.

Şimdi Alpet reklamına yeni bir senaryo yazmanın zamanı geldi. Özhan Canaydın’ın benzini biten bir arabayla yolda kalması ve UltraAslan dan Alpaslan Dikmen’in gelip başka bir arabayla Galatasaray yönetimini çekip götürmesi şeklinde olmalı bu reklâm.

Evet, götürecekler ama nereye?

 
Toplam blog
: 19
: 618
Kayıt tarihi
: 13.05.07
 
 

BirGün gazetesi spor yazarıyım. Aynı zamanda 96.6 frekansından yayın yapan Yön Radyo'da her Salı ..