Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '14

 
Kategori
Mizah
 

Requem for a dream: "Oğlan çeyizi "

Requem for a dream: "Oğlan çeyizi "
 

DALİ


"O kız rockçı, o kız metalci, o asi bir kız. Ona bunu yapamazsın, o simsiyah giyinmeye alışmış, elinden tutup da bembeyaz gelinlik bakmaya götüremezsin. Kız Das Kapital okuyor, Aylaklığa Övgü okuyor, ondan beyaz eşya taksidine birlikte girmemizi, Garanti'den 30.000 lira kredi çektikten sonra bunu TOKİ'ye önden verip ardından her ay 350 ona 550 ötekine ödeyerek 10 sene içerisinde kira öder gibi ev sahibi olmamızı teklif edemezsin, bunu ona yapamazsın, n'olur bu sevdadan vazgeç, etme eyleme, yuvamı yıkma, onu çok seviyorum güzel anacığımmm" dedim ağlayarak. "Sus sen sus, karışma benim işime! Bak kanaviçeler burda, bunları bir yana, şu dantelleri öteki yana koydum. Söyle ona sakın karıştırıp neetmesin. Sana külotla atlet de koydum bak şurda gasteye sarılı, çöp sanıp da atmasın onu ablayın düğününde vermişlerdi." dedi yüzündeki o laboratuar ciddiyetiyle "oğlan çeyizi"ni hazırlarken... Çaresiz sustum, bir kelime daha edemedim. Bütün bunları O'na nasıl açıklayacaktım, hiçbir izahatı yoktu bu durumun...

***

Oysa daha iki gün önce bir rock barda otururken, "Bizim düğünümüz çok farklı olacak moruk. Örneğin mesela böyle şey düşünüyorum, hani davetliler filan giriyor ya? Kapıda iki tane Batman kostümlü bass gitarcı durmadan solo vericek bunlara. Mesela Cem'le Anıl olabilir. Bizim ortama gelmemizle de ağbi bateri çıldıracak mekan yıkılacak işte anlıyo musun bu tür şeyler" deyip de bütün arkadaşlarının hayranlık bonuslarını toplamamış mıydı? Bu kız, düğün davetiyesini bile Mettalica'nın Ali Sami Yen konser bileti konseptinde bastırma planları yapan marjinalötesi bir hatun kişi değil miydi? Yeni evlilerin ev dekorasyonları için "Daha çok beyaz, daha çok deri, daha çok krem rengi... Elit görünmeye çalışmak hiç bu kadar saçma olmamıştı!" diye aykırı çıkışlar yapan bir bohem değil miydi? Ben şimdi buna nasıl derdim, "Ahu gözlüm maralım, gel 'he' de de annemle şu oturma gruplarına birlikte bakalım Bellona'dan. Hem onlar eski toprak, anlar böyle pazarlık mazarlık işlerinden" diye?.. Resmen iki ucu b..lu değnekti elimde tuttuğum. Kendimi, herhangi bir üniversitenin şehrin en ücrâ ilçesine kurulmuş Turizm Meslek Yüksekokulu gibi hissetmeye başlamıştım. O kadar arada kalmış, o kadar ait olamamış, o kadar amacının dışına çıkmış...

***

Bu kez de kucağında bir bohçayla salona geldi annem. Hızla yere bırakınca bohça kendiliğinden pofff diye açıldı ve içinden envâi çeşit banyo havlusu, el havlusu, pılı pırtı gibi şeyler dört bir yana saçıldı. "Hah! Bunlardan kendine seç, hamam takımı mamam takımı. Şu kenarı oya işlemeli olanı senin çeyizine hazırladıydım onu da koymayı unutma" dedi. “Yaa anne” dedim içimden, “Bunlar çok tatlı şeyler. Tamam, gelenekler, görenekler, ananeler yaşatılmalı. Yüzyıllardır süregelen düğün ritüellerimiz eksiksiz yerine getirilmeli. Ama gel gör ki Su öyle bir kız değil işte! O, yel değirmenine karşı esen muhalif bir rüzgar. O, sürüsünden ayrılıp timsahlı nehirden geçmeye çalışan bir Buffalo. O boşluğa atılan çığlık, O sistemin yanaklarında patlayan şamar. O’na toplumun bu yazılı olmayan kurallarını reva göremeyiz. O şamar döner bizim yüzümüzde patlar sonra.” diye devam ettim. Ama bütün merâmımı içimden söylediğim için anneme zerre tesiri olmadı. İç-sesim bittiğinde annemin söylene söylene bohçayı hazırlamaya devam ettiğini ve sarı bir korseyi dürüp üst tabakaya yerleştirdiğini gördüm.

***

Su ile böyle bir karar alıp, derhal bu yola girmeye meyletme sürecimiz bile nasıl gelişmiş de bu raddeye gelmişti inanın ben de anlamamıştım. Hatta o güne kadar hiç lafı dahi edilmeyen bir unsurdu aramızda evlilik. Ben evliliğe kendimi hazır hissetmiyor, daha çook erken olduğunu düşünüyordum; O da hayattaki hemen her şeye olduğu gibi evliliğe de dadaist bir bakış açısı katarak, “Birbirini seven/sevmeyen iki karşı cinsi kanunlarla birbirine kelepçeleyip ‘Burdan dışarı çıkmak yok! Ne yapıyorsan bu sınırlar içerisinde yapacaksın’ demek çok despotça değil mi ağbi? Evlilik bireyselliğin karnına saplanmış yasal bir bıçaktır!” deyip hepimizin aklını karıştırıyor, etrafından bit osuruğu gibi çıkan “tabi tabi” “kesinlikle öyle” “çok mantıklı” gibi çeşitli ses tonlarıyla da kendisini bir şekilde onaylatıyordu her seferinde. Keza hayatta en iyi yaptığı şey de buydu. Antitez üretmek ve haklı çıkmak. Hem bu kadar dominant bir karakteri “yüksek yüksek tepeler”le ağlatmaya çalışmaktansa yüksek yüksek tepelere çıkıp atlamak daha mâkuldü zaten. Şimdiden, ellerindeki kınaya saplanmış mumlarla Su’nun etrafında dönecek o ışıl ışıl topuzlu kızlara acımıştım.

***

“Anne” dedim son kozlarımı oynamak için, “Bak biz Su ile öylesine kaotik bir çiftiz ki, O’nunla yan yana herhangi bir caddede yürürken bile insanlar bize Picasso tablosuymuşuz gibi bakıyorlar. Evlerindeyken o gotik dekorasyonun arasında oduncu gömleğimle otantik bir şark köşesi hissettim kendimi. Biz Anadolu’yuz, biz soğanız, ekmeğiz, buğdayız, başağız, biz Aşık Veysel’iz anne... Ama O… O Beyoğlu’nun puslu izbe kaldırımları, O Raskolnikov, O Pink Floyd, O progressive rock, O bir fuck the system!... O’na tabularımızı dayatmaktan vazgeçelim, n’olur gözünün yağını yiyeyim.” diye devam ettim. Gözlerini belerte belerte üzerime dikti annem. “Suy!” dedi, “Suy, eğer bu eve gelin gelecekse bizim adetlerimize göre ge-le-cek! Aaa booo ooo, hem sen şimdiden bu kadar kılıbık olursan, bu kadar dizginleri eline verirsen, bu kadar hanımköylü olursan iki güne kalmaz kapının önüne bile koyar bu kız seni!” diye de devam etti kesin ve kararlı bir eda ile. “Deme öyle anne demeeğğ.. Yapmaz O öyle şeyler. Tamam serttir, agresiftir, dediğim dedikçidir ama yapmaaağğzz, yapmaağğzzz” diyebildim ancak, gözlerimden yağmur gibi yaşlar boşanırken. “Sus sus ağlama! Bir de erkek olacak! şu dediği şeylere bak, iki dakkada bizi yok saydı! seni doğurduğum güne nalet olsun! Adam dedik tırt çıktı bu da! tırt seniii tııırrrrttttttttttttt!...” dedi bir anda, “lütfen öyle deme anne, lütfeeğğnn” dedim, “tııııııırrrrttttttttttttt” diye cevapladı bağırarak, “anne yapma ben tırt değilim  Tırt değiliiğğmm” diye ağladıkça, ısrarla “tııırrrrrrtttttttttttt” demeye devam etti. Artık onunla beraber ben de kendimi kaybetmeye başlamıştım ve dayanamayarak “Aamaann be anneysen anneliğini bil, yettiyse yetti gayrı!” diye boğazına saldırdım. Ama susturamadım. Bu kez de boğuk bir kahkaha atarak uzun uzun “tııııırrrrrrrttttttttt, tıııııırrrttttttttttttttt” dedi. Ben “yeteeeeeerrrr” diye bağırdıkça, O “tııııııırrrrttttttttttt” diye bağırıyor, ben “yapmaağğğ yapmaağğ” diye ağladıkça, O “tıııırrrtttttttt tırrrrtttttttttttttt” diye kahkahalar atıyordu!

Soluk soluğa, kan ter içinde gözlerimi açtım!

“Tııırrrtttttttttt tııııııırrrrrrrrrrttttttt tııırrrrrttttt”. Yanımdaki tahta masayı sallarcasına acı acı titremeye devam eden cep telefonumu gördüm. “Tııııırrrrrrrttt tııırrrrr…”… Aynı panikle elimi telefonuma attım ama yetişemedim. Ekrana dokundum. Tam 24 kez Su tarafından aranmıştım. Ancak -nasıl bir halı saha maçıysa artık- her tarafım tutulduğundan olduğum yere sızıp kalmış, hiç birini duyamamıştım.

Güç bela kafamı kaldırıp, tutulan boynumu iki yana çevirerek kıtırdattım. Televizyon da açıktı. Uyumadan önce takılı kaldığım Düğün Tv’de, Fransa’da yaşayan Kütahyalı Soner’le Uşaklı Belkıs’ın kına görüntüleri dönmeye devam ediyordu.

NAİM KAYA

 

  

 
Toplam blog
: 16
: 419
Kayıt tarihi
: 11.12.10
 
 

13 Şubat'ı Sevgililer Günü'ne bağlayan gece Adana'da Dünya'ya burnumu soktum. 2008'den itibaren S..