Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '11

 
Kategori
Spor
 

Rıdvan Dilmen gerçeği

Rıdvan Dilmen gerçeği
 

Geçtiğimiz cumartesi günü gazetelerin internet sayfalarına düşen Rıdvan Dilmen’in kalp krizi geçirdiği haberi futbol dünyamızın içinde oldukça heyecan yarattı.

Rıdvan özellikle bizim kuşak için çok şey ifade ediyor. Bu söyleyeceğim şeyin tartışmaya açık olduğunu biliyorum ancak yine de cesaret etmek istiyorum; Rıdvan son otuz yıl içinde futbol dünyamızın içinden çıkmış en yetenekli ve farklı oyuncudur.

Özellikleri, yeteneği sporcu kimliği ile her zaman çelişmiştir.

Yanılmıyorsam 1993 ya da 94 yılıydı ve Fenerbahçe’nin başında Alman Osieck vardı. Fenerbahçe’nin kayıp yıllarından bir tanesiydi. Çok kötü yönetiliyordu ve bu elbette futbol takımına direkt olarak yansıyordu. Osieck disiplini ile farklı bir şey yapmaya çalışırken Tanju ve Rıdvan’ı kadro dışı bırakmıştı. O yıllarda Fenerbahçe Dereağzı’nda antrenman yapıyordu. Bu iki efsane oyuncunun A takımdan uzakta PAF takımıyla çalışmasını üzülerek izlemiştim. Bu satırları yazarken o an hissettiğim şeyi tekrar yaşıyorum.

Rıdvan çalışmayı seven bir futbolcu değildi. Bedenine de iyi baktığı söylenemezdi. Yaşı ilerledikçe üst üste gelen sakatlıklarının nedenini bedensel disiplinsizliğinden kaynaklandığını kendisi itiraf etmiştir. Tam iyileşmeden sahaya çıkması bu futbol devinin sportif kariyerinin çabucak bitmesinin nedenleri arasındadır.

Rıdvan Dilmen futbolumuzun Messi’si olabilirdi. Ancak o yıllarda böyle bir bilinç söz konusu değildi. Bambaşka bir gelenek vardı.

Rıdvan’dan bir jenerasyon sonra ortaya çıkan bir başka önemli futbolcu Sergen Yalçın da sporu kuralına ve gereklerine göre yapmadı. Hep kafasına göre takılan biri oldu. İstediği zaman çalıştı, oynadı; çoğunlukla da hiç istemedi. Bugün televizyon ekranlarında onun futbolculuğunda işin ne türlü hilelerine başvurmuş olduğunu dinlerken belki hep beraber gülüyor, eğleniyoruz ancak bunun bir de düşünülmesi gereken boyutu olduğu unutulmamalıdır.

Bu iki büyük futbol aktörünün sporu bıraktıktan sonra televizyonlarda futbol yorumculuğuna soyunmaları belki kaçınılmazdır ancak aynı zamanda çelişkilerle doludur. Sorun onların ne söylüyor oldukları ile ilgili değildir; ne yaptıklarıdır.

Rıdvan’ın dün rahatsızlığı ile ilgili bilgileri kendi ağzından yaptığı samimi açıklamalardan okurken onun yirmi yıl önce yine sağlığı ile ilgili konulara karşı gösterdiği özensizliği hatırladım.

Ailesinde kalp rahatsızlığının yarattığı genetik bir patoloji varken; dedesini ve babasını aynı şekilde kaybetmiş olmanın tecrübesini yaşamışken, üstelik iki sene önce yaptırdığı kontrollerde çok önemli bulgular ortaya çıkmışken, bütün bunlara aldırmadan yaşamaya devam etmesi çok sevdiğimiz Rıdvan Dilmen’in neredeyse hayatına mal olacaktı.

Rıdvan, “bana ders oldu” diye açıklama yaparken hayatı boyunca sağlığı ve bedeni ile ilgili konularda kaç kere ders almış olduğunu hatırlıyor muydu?

Biz onun hayatını ondan daha fazla merak edip takip ettiğimizden hatırlıyoruz.

Buradaki temel sorun spor dünyamızda söz söyleyen kişilerin ne kadar doğru model oldukları ile ilgilidir. Çünkü bugün yaşadığımız sorunlar biraz da böylesi bir kısır döngüden ve çelişkilerden kaynaklanmaktadır.

Önceki gün iki dakika içinde gördüğü sportmenlik ve profesyonellik dışı iki sarı kart ile oyun dışında kalan Emre’nin futbolu bıraktıktan sonra ekran karşısında benzer pozisyonları yorumlarken genç futbolcuların hata yaptıklarını söylemesinin bir anlamı olabilecek midir? Bu ne kadar etkili veya inandırıcı olacaktır?

İşte futbolda yaratmış olduğumuz gelenek maalesef budur.

Öyle olunca da 75 milyonun içinden milli takımda oynatacak futbolcu bulamazken, Avrupa’da yaşayan dört milyon nüfusun daha önemli bir kaynağa dönüşmesini daha rahat anlayabiliyoruz.

Rıdvan’a en kısa sürede sağlık diliyorum. Ancak iyileşir iyileşmez yapması gereken ilk işin şu yaşadığı olaylardan nasıl ders çıkardığını, doğru olan hareket şeklini açık yüreklilikle çıkıp ekranlarda uzun uzun anlatması olduğunu düşünüyorum.

Bunlar detay gibi gözükebilir ancak zaten hep detaylarda kaybetmiyor muyuz?

Bu yazıyı yazdığım sırada twitter’dan takip ettiğim ve neredeyse her gün bir özlü söz paylaşan Sn. Elif Kılıç’ın (http://twitter.com/I_Love_Istanbul) Konfüçyüs’ten aktardığı anlamlı sözü sayfama alarak bitirmek istiyorum.

“Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceklerini söyleyen adamdır."

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..