Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '08

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Rifat Hisarcıklıoğlu'nu güldüren İMF yoksa bizi öpmek mi istiyor?

Rifat Hisarcıklıoğlu'nu güldüren İMF yoksa bizi öpmek mi istiyor?
 

Çalım üstüne çalımlar, bu ne işve bu alımlar...

Manalı manalı bakışlar, baştan çıkaran cilveler...

İMF bizi çok seviyor çook... Bize aşık galiba!

En son 2000 yılı başlarında nikah masasına oturmuştuk da 6 ay süren dillere destan bir balayı yaşamıştık!

Sonrası mı? Hayal kırıklıkları, pişmanlıklar ve dosta düşmana karşı bir süre zoraki sürdürülen beraberlik...

Malum, evlilik aşkı öldürüyormuş ya, işte o hesap...

Aslında bu, İMF ile ilk evliliğimiz de değildi. Hani "Hafızayı beşer nisyan ile malüldür" derler ya, biz de daha önce İMF ile 19 kere evlenmiştik ama hiçbirinde bir yastıkda kocayamamıştık. Hepsinin yarı yolunda ayrılık ve hüsran gelmişti.

Peki, biz İMF ile evlenmeye mahküm müyüz? Başka evlenecek eli ayağı düzgün, dürüst biri yok mu yani? Ya da "Bekarlık sultanlıktır" diyerek kendi saltanatımızı sürdüremez miyiz? Kendi yağımızla kavrulamaz mıyız?

Bir de; İMF içten pazarlıkçı, egoist, iki yüzlü sahtekar da bizler doğrucu davutlar, sütten çıkmış ak kaşıklar mıyız? Neden her defasında İMF'nin kucağına oturmaya mecbur kalıyoruz?

"Ne Şam'ın şekeri, ne Arap'ın yüzü", ya da "Ne Şeytan'ı gör, ne de ilahisini oku" neden diyemiyoruz?

Akıl almaz hoyratlıklarla, hovardalıklarla, her defasında arabayı deviren bizi bakmakla yükümlü öz babalarımızın yani hükümetlerimizin hiç mi günahları yoktur? Arabayı düz yolda deviriyorlar ve başkaca sevrvis olmadığından arabayı İMF servisine çekiyorlar. Tabii ki elllerinde de bizim gibi dünya güzeli kızlarından başka bir şeyleri de olmadığından bizi İMF ile baş göz ediyorlar ve onun kucağına oturtuyorlar.

İlk stand by anlaşmasını yaptığımız 1957 yılından beri İMF ile toplam 19 kere anlaşma yapmışız. Her 2.5 yılda bir anlaşma!

Bunca tecrübeden sonra, tam da İMF'den boşandık, kurtulduk derken son günlerde İMF'nin yeniden bize talip olduğunu, gizliden gizliye bize kur yapmakta olduğunu öğrendik!

Aslında kadrolu yerli ve yabancı çöpçatanlarımız, her dönemde olduğu gibi, çoktan faaliyetlerine başlamışlardı bile...

- İMF geçmişte olanlardan çok üzgünmüş, çok pişmanmış, bir daha yanlış yapmayacakmış, artık ayrılığımıza dayanamıyormuş ve iyi damat olacakmış! İMF bizi çok seviyormuş çook...

Bu abartılı ilgiye çok şaşırıyorum! Geçmiş evliliklerimizde çok mu iyi muamele yaptık İMF'ye, tadımız damağında mı kalmış yoksa!!!

Önce bu pişmanlığın ve bu romantik aşkın bir göstergesi olarak ortaya yem atıyorlar;

Birçok gelin adayını elinin tersiyle kenara iten İMF, hiçbir isteğimiz ve arzumuz olmadığı halde, bizim için 8.8 milyar dolar başlık parası, pardon, fon ayırmış!!!

Sonra aba altından sopa göstermeler, çaktırmadan tehditler...

- İMF'nin bir sürü talipleri sıraya girmişken, İMF'ye pas vermemek büyük sorumsuzlukmuş, nikah çoktan olmalıymış!!!

Artık bu saatten sonra vuku bulan her türlü vakayi adiyenin de sorumlusu, İMF'yle nikahlanmamızı istemeyen bugünkü hükümetimiz olacaktır.

Tuzaklar, engebeler, provakatif olaylar, manipülasyonlar bu hükümeti beklemektedir. Ta ki bizi nikah masasına oturtuncaya kadar...

İMF çöpçatanlara her defasında çok bönker davranmıştı. Çöpçatanlar her nikahtan sonra servetlerine servet katmışlardı. Acaba, bu defa, geçmiş günlerin özlemiyle, kendi kendilerine mi gelin-güvey oluyorlardı yoksa?

Bunun böyle olmadığını, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun, İMF ile yaptığı görüşme sonrasında yaptığı açıklamadan öğrendik. Rifat Hisarcıklıoğlu: "İMF beni çok güldürdü!" dedi...

Demek ki zengin damat adayımız, bonkerliği yanı sıra, çok da komikmiş!!!

İMF, 2000 yılı başlarında, stand by anlaşması için bizi ikna çalışmaları kapsamında TOBB yöneticileriyle yaptığı görüşmede onlara "Tarım ve Tekstili boş verin, atın gitsin" demişken bu görüşmede, 180 derecelik bir dönüşle, "Tarıma önem verin, destek verin" demişmiş!

Oysa İMF'nin "Tarımı boş verin" dediği yıllarda ABD ve AB ülkeleri kendi çiftçilerine 300 milyar dolarlık destekler veriyorlardı!!!

Bu görüşmeden anlıyoruz ki; İMF, bizi gerdeğe sokmaya ikna için, Ankara da harıl harıl çalışıyormuş!

Peki, İMF bu nikah için sadece çöpçatanlara mı bel bağlamış acaba?

Hayır! Damat adayımız çok güçlü ve de çok güçlü bağlantıları, şantajcı ve dedikoducu adamları var; bizim pek de namuslu olmadığımız dedikodusunu bir yayarlarsa, mazallah sittin sene evde kaldık demektir!

Nitekim, baş dedikoducu Standart and Poors açıklamasını yaptı bile;

- Türkiye'nin notunu durağandan negatife çevirdik!

Bir gün önce Türk bankalarını öve öve bitiremeyen Standart and Poors bir gün sonra da Türk bankalarının riskler taşıdığını açıkladı!!!

Haklı olarak Başbakan Erdoğan da bu açıklama için: "Ismarlama hazırlanmış bir açıklama gibi. Bizi İMF ile anlaşmaya zorluyorlar" dedi.

İMF bizi bizden çok mu seviyor; bizim düşünemediğimizi o mu düşünüyor, bizim göremediğimizi o mu görüyor, israrla bizi bataktan kurtarmaya mı çalışıyor?

Yoksa İMF bizi öpmek mi istiyor?

İMF'nin geçmişte bize ve bizim gibi diğer gelin adaylarına yaptıklarını birazcık hatırlarsak onun ne menem bir damat olduğunu daha iyi anlarız.

İki yüzlülüğü ve düzenbaz olduğu iyice afişe olan İMF, fonksiyonunu tamamen kaybetmiş ve ortada kalmıştı. Feshi, daha doğrusu bir daha zavallı ülkelerin kanına girmesin diye "eneme"si düşünülüyordu ki dünya krizi patlak verdi ve İMF yeniden önemli olmaya başladı; gelin adayları birer birer sıraya giriyorlar!

Belki de bu krizin bir numaralı sorumlusu İMF, şimdi cankurtaran olarak görülüyor! İMF'nin doymak bilmez fonlara yardım ederek onların daha da iştahlanmalarına ve şiştikçe şişmelerine katkı sağladığı açıktır.

Yüzleri gibi bahtları da kara olan Afrika'lıları asırlarca sömürenlerin, Amerika'nın keşfiyle orayı da istila eden ve oranın yerlilerini, yani gerçek sahiplerini bizon sürüleri gibi imha eden ve yine Batı Afrıka kıyılarından genç ve sağlıklı delikanlıları, genç kızları, yaban atları gibi yakalayıp zincire vurup Amerika'ya getiren ve Amerika'da köle pazarlarında bir mal gibi satanların, kendileri gibi vicdan ve insaf özürlü torunları çağ atlamışlardı ve artık dedelerinden miras kalan sömürü faaliyetlerini, kurdukları fon şirketleri sayesinde oturdukları yerden icra etmekteydiler. Yani hayırlı torunlar dedelerinin ruhlarını şad ediyorlardı!!!

İMF, Dünya Bankası ve Derecelendirme Kuruluşları da bu yeni düzenin yardımcı aktörleriydi. Tabii ki bunların içinde de en önemlisi İMF'ydi.

1945 yılında, mali bakımdan zora düşen üye ülkelere yardım amacıyla kurulan İMF'nin, uygulamalarıyla gerçekte, başta Amerika olmak üzere, gelişmiş ülkelerin menfaatleri için çalıştığı anlaşılmıştır.

Bugüne kadar yaptığı faaliyetlerden anlıyoruz ki; İMF'nin gerçek işlevi, sadece ekonomik değil, siyasi amaçları da olan beynelmilel bir tefeciliktir.

Borç için mekanına gelen kişiye ne kadar da sevinir tefeci! Yeter ki ipotek edecek bir mülkü bulunsun...

Borç isteyen ülkenin ipotek edilecek mülkü de, o zamana kadarki değerleri, fabrikaları, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, siyasi ve coğrafi konumudur. Yani kısaca, ipotek edilen vatandır vatan!!!

İMF'nin bu gerçek yüzüne 2000 yılında şahit olduk...

2000 yılı başlarında Ecevit Hükümeti, tıpkı bugün olduğu gibi, çöpçatanların aracılığıyla ve teşvikiyle, İMF ile nikah masasına oturdu ve imzayı attı.

İMF'ye muhtaç olmak gerçekte onur kırıcı bir durum olsa da bu durum kitle medyasında büyük bir başarı olarak yansıtıldı.

Bu anlaşmaya göre Türkiye'nin en önemli sorunu enflasyonmuş ve enflasyonu düşürmek için de dövize çıpa vurmak gerekiyormuş!

Bu anlaşmaya güvenen yabancı fonlar, yani sıcak para sahipleri, bir önceki yazımda da anlattığım gibi (1), Türkiye'ye hucum ettiler. İMF'nin güvencesinde, piyasalarda istedikleri gibi at koşturdular ve döviz bazında paralarını ikiye üçe katlayarak geri çekildiler. Sonuç; Kasım 2000 krizi ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ve en yıkıcı Şubat 2001 krizi!

Bu krizin ana sebebi dövize çıpa vurulmasıdır. Bunu yaptıran da İMF'dir. Ekonomi uzmanlarının söylediklerine göre; öncü sarsıntı şeklindeki düşük ölçekli Kasım 2000 krizinden sonra derhal "dalgalı kur rejimi"ne dönülseydi eğer, Şubat 2001 krizi yaşanmayacakmış.

Esas gaye, kendi ülkelerinde yıllık % 10 bile kazanamayan fonların, anlaşmalı ülkelerde, kısa sürelerde paralarını ikiye üçe katlamalarının sağlanması ve sonra da ucuz döviz alabilmelerinin garanti edilmesidir. Çünkü; toplu giriyorlar ve toplu çıkıyorlar. Toplu çıkarken dövize aşırı talep sebebiyle döviz sorunu kaçınılmazdır.

Dürüstlüğünden ve milliyetçiliğinden kimsenin zerre kadar kuşku duymadığı ama bana göre ekonomiden anlamayan Ecevit, siyasi riskleri de göze alarak, "kısa süreli bir sıkıntının ardından Türkiye'nin temelli olarak düzlüğe çıkacağı" masalına o kadar çok inanmıştır ki...

Peki, İMF de iyi niyetle yanılmış olamaz mıydı acaba?

Bu sorunun cevabı maalesef "hayır"dır. Bize uygulanan proğramın aynısı bizim gibi ülkelerin hepsinde uygulanmış ve hepsinde aynı sonuçlar alınmıştı. İMF, bu konuda çok tecrübeliydi. Yani, bile bile ladesti!

Güya, hiçbir ülkenin başaramadığını Türkiye başaracaktı, Türkiye dünyaya örnek olacaktı!!!

Geri kalmış ülkelerde, kronikleşen "aşağılık kompleksi" sebebiyle, hamaset yaparak bu ülkeleri gaza getirmek ne kadar da kolay!

- Hiçbir ülkenin başaramadığını Türkiye başaracakmış, Türkiye örnek olacakmış!

Benzer sözü bir Alman'a söyleseniz sadece güler geçer.

İMF'nin mali krizden kurtarmak amacıyla gittiği ülkede, gerçekte başta Amerika olmak üzere gelişmiş ülkelerin menfaatlerini koruduğu, ilgili ülkenin batmasının umurunda bile olmadığı, hatta siyasi amaçlar için özellikle daha da çıkmaza girmesini istediği anlaşılmaktadır. Yani ilgili ülke taammüden batırılmaktadır.

Sözde müttefik ve stratejik ortak Türkiye, Şubat 2001 krizinde inim inim inlerken, mühtemeldir ki; krizin mimarı İMY'yi yöneten Amerika'da zafer kutlaması yapılmakta ve "İrak işgaline bir adım daha yaklaştık" denilmekteydi!

Nitekim, Osmanlı'nın mirascısı Türkiye, bir zamanlar Osmanlı toprağı olan komşusu Irak'ın işgalinde, işgal karşılığında Amerika'dan para dilenen ülke konumuna düşürülmüştür. Çok yazık!

Bu acı tecrübeden sonra, şimdi yeniden İMF'nin kucağına oturtulmak isteniyoruz.

Üstelik, geçmişte olduğu gibi kendi krizimiz sebebiyle değil, onların krizi sebebiyle.

Ne yazık ki, yüksek borç stokumuz, borcu borçla ödemekten başka çaremizin olmaması, yüksek carı açık gibi nedenlerle ekonomimiz hala kırılgan.

Ve yine 2000 yılında olduğu gibi gerçek amaç; yabancı fonları korumak ve kurtarmak!

Yerli yatırımcının, gerek oyun üstüne oyuna getirilmesi nedeniyle piyasalara güvenmemesi ve gerekse zaten parasının da tükenmesi nedenleriyle para piyasaları neredeyse tümüyle yabancıların ve onların yerli işbirlikçilerinin ellerinde bulunmaktadır.

Dünya krizinin göz göre göre geliyor olmasına rağmen, sahip oldukları menkul kıymetleri değerinde satmaları, YTL karşılığı ucuz döviz almaları ve Türkiye'den kaçmaları mümkün olmamıştır. Çünkü satışa geçtiklerinde yeterli yerli alıcı olmadığından fiyatlar aşırı düşmekte, yoğun döviz talebinde de dalgalı kur sebebiyle döviz aşırı yükselmektedir. Açık söylemek gerekirse yabancılar Türkiye piyasalarında resmen mahsur kalmış gibiler.

İMF ile yapılacak bir anlaşmanın, tıpkı 2000 senesinde olduğu gibi, piyasaları hareketlendireceği ve bu fırsattan istifade ile yabancı fonların kurtarılacağı hesabının yapıldığını tahmin ediyorum. İMF'yle Hükümet anlaştı haberi bile bir anda doları 1.5 YTL'nin altına düşüreceği ve borsa endeksini 30.000'in üstüne taşıyacağı beklenmektedir.

Ülkenin birinci derecede sorumlusu Başbakan'ın, dalga dalga gelen dünya krizinde soğukkanlılığını korumasına karşılık, İMF'nin illa da anlaşalım diye tutturması ve bazılarınca kriz çığırtkanlığının yapılması sizce de çok tuhaf değil mi?

Benim bildiğim tefeci, makamında sinsi sinsi oturur ve avının kucağına oturmasını bekler. Çok istemesine rağmen zor durumdaki borçludan daha fazla şeyler koparabilmek için isteksiz görünür. Yana yakıla yalvaran, anlaşalım diyen borçludur. Yoksa dünya tersine mi döndü acaba?

Hükümet bir tercih yapmak zorundadır;

Ya, yine soyulmayı ve sömürülmeyi de kabul ederek borçlarına sahip, uslu çocuk ülke konumunda olacak ve sonuçta % 20'ye hizmet edecek,

Ya da, nüfusun % 50'sinin zaten açlık sınırında yaşadığını düşünerek % 80'e hizmet edecek.

Bana sorarsanız Hükümet, Konsolidasyon'u da göze alarak tercihini "garip gureba"dan yana yapmalı, İMF'ye karşı dik durmalı ve dikkatli olmalıdır.

Ne de olsa İMF sabıkası bozuk bir damat!

(1) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=139468


Not: Globalleşen dünyanın İMF gibi kuruluşlara ihtiyacı var ama, bu İMF'ye değil.
 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..