Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '13

 
Kategori
Edebiyat
 

Rimbaud ve yaralı bilinç: Allah kerimdir

Bugün, genellikle modernizm adı verilen gündelik yaşamın geçerliliğini yitirdiği fikrinden hareketle, Arthur Rimbaud’nun şiirsel dünyasına yaklaşmaya çalışacağım. Öncelikle burada ‘yaralı bilinç’ kavramına değinmek istiyorum. “Biz periferi insanları, farklı bilgi blokları arasındaki çelişkilerin zamanında yaşıyoruz. Birbirlerini iten ve karşılıklı olarak biçimsizleştiren bağdaşmaz dünyalar arasındaki çatlağa düşmüşüz.”(1)Bir ergen olgun olan Rimbaud, ‘ben bir başkasıdır’ derken bu durumu çok iyi biliyordu.

Yaralı bilinç, bir ontolojik uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır. Ve bu uyumsuzluk yaşadığı çağın çok ötesinde olmakla ilintilidir. Gerçek ise hep başka yerlerde aranmalıdır.(2) Shayegan’ın geleneksel toplumlar için öngördüğü kültürel şizofreni durumu büyük oranda Rimbaud’nun yaşadığı dönem ve bugün içinde geçerlidir. Ki Rimbaud’nun bütün o Paris gece hayatındaki şizoid hali ve dostlarına yaşattığı ıstıraplar, tatsızlık ve öfke durumu kayda değerdir. Daha sonra ise “modern dönemde sanatçı yahut şair kavramının aşırılığının oluşmasında belki de en büyük pay sahiplerinden biri olan Rimbaud, istenmeyen bir yük gibi gördüğü tüm şiirlerini geride bırakarak”(3) uzak ülkelere kaçarcasına uzun bir seyahate çıkmıştır. ‘Cehennemde Bir Mevsim’ bu yaralı kalbin taşıdığı hissiyatı yansıtır bir parça.

Paul Claudel’e göre Arthur Rimbaud yabanıl halde bir mistik, doymuş bir topraktan yeniden çıkan bir kaynaktı. Aslında bir manada yaşadığı acıyı haykıran bir sestir. Bu ses çok derinlerden onun yüreğinden gelmektedir. Illuminations’ta gördüğü belli belirsiz parıltılar (aydınlıklar) zamanla bir cennet bahçesinden çok cehennemde bir mevsime dönüşmüştür. Peki, ama neden böyle olmuştur? “Bir yanlış anlama’dır yaşamı. Bir ses var, onu çağırıp kendine çeken, yakasını bırakmayan, ama o boş yere kaçarak kurtulmaya çalışır bu sesten, tanımak, bilmek istemez. Ama sonunda bir gün, kolu kanadı kırılmış, bacağı kesilmiş, Marsilya’da bir hastane odasında tanır o sesi?”(4) Dünya biz insanların değildir. Dünyada değiliz biz. Etten kemikten dünyayız ama ruhen değiliz. “Yürekler acısı mutsuzluk!” içinde yaralı bir bilincin bir anda insanlardan yüz çevirip duyduğu yegâne ses Tanrı’nın sesidir.  Ölürken son sözü Arapça orijinal ifadesiyle ‘Allah Kerim’ olmuştur.

Arthur Rimbaud’nun şiirinde kendini aşmaya, kökten yeniye, gerçek dönüşüme ve Novum’a geçmeye çalışır. Özellikle düzyazı şiirlerinde ortaya çıkan sorunsal; ‘Kökten yeni bir bedeni nasıl bulmalı ya da yaratmalı?’ biçiminde değil, daha çok ‘Dünyanın sonu ne olacak?’ biçiminde özetlenebilir.(5)Jameson, “Rimbaud ve Mekânsal Metin” isimli oldukça önemli bulduğum yazısında bu sorunsalı Metropolitain, Gece Toplantıları ve Bit Arayan Ablalar şiirleri üzerinden zorlama bir yorumla Marksist mekânsal bir düzleme oturmaya çalışır. Dünyanın dönüşümüne dair Arthur Rimbaud adını taşıyan o benzersiz şeyin farklı bir şiirinden hareketle baştaki ikinci soruyu cevaplamaya çalışacağım.

Avrupa, Asya, Amerika, yerin dibine

Batın. Yürüyoruz öç dolu, yakıp yıkarak

Köyleri ve kentleri! –Öleceğiz birlikte

Lav kusacak volkanlar! Denizler tutuşacak!

 

Oy! Dostlar! Oy! –Yüreğim: Bizler kardeşiz” diyor:

Uzak dostlar, siyahlar, durmayalım burada

Gidelim! Çabuk! Eyvah! Eski toprak eriyor,

Beni yutup sizlere akıyor dalga dalga.(6)

Bu iki dörtlük Rimbaud’nun “Dert mi bize yüreğim” şiirinin son kısmından alıntıdır.Dünyanın sonu ne olacağına dair bize bir takım öngörüler sunmakta. Şiirin genel karamsar yapısı dünya ile ilgili Rimbaud tasavvuruna son derece uygundur. Şiir ilk planda Marksist bakışıcısıyla Afrika’yı anmaması yönünden ve “siyahlar, durmayalım burada” diyerek mekânsal bağlamda bir sömürge karşıtlığı olarak okunabilir. Fakat bu kesinlikle zorlama bir yorumdur. Tam da bu noktada Rimbaud bizi şiirin sonuna düştüğü kısa bir notla uyarıyor, diyor ki: “Neyse, geçti, benim yine, eski ben.” Aslında şairin ne mekânsal ne de sınıfsal bağlamda bir sorunsalı yoktur. Öyle olsaydı Rimbaud köle tacirliği yapmazdı. Bu şiirde bütün mekânı kapsayan bir kıyamet metaforu vardır, başka bir şey değil. Dünyanın sonunda olacakları bir ‘felaket’ şeklinde tasvir eder şair. Şairi yutan şey ise kelimenin tam manasıyla bu maddi dünyadır. Şiir insanlığın hep birlikte yok olacağını simgeler. Şairin yüreği bizler kardeşiz dese de sömürenler kadar sömürülenlerden de uzaktır. Dünyanın sonunda iyisiyle kötüsüyle her şey yok olmaktadır sonuçta yani herkes cezalandırılır.

Bu şiirdeRimbaud, tüm insanlığa bir yıkımı ve yok oluşu reva görür. Kendi ağzıyla kıyameti çağırır. Bir zaman sonra ise şair bu görüşlerinden “Kötü Kan” isimli şiirinin bir kısmında vaz geçer. “Toparladım kendimi. Dünya iyi. Kutsayacağım yaşamı. Seveceğim kardeşlerimi. Artık bu verdiğim sözler ne çocuk sözü, ne de yaşlılık ve ölümden kurtuluş umudu. Tanrı bana güç veriyor ve Tanrı’ya şükrediyorum.”(7) diyerek vazgeçer.

Shayegan’ın ‘Yaralı Bilinç’inden bir pasaj alıntılamak istiyorum: “Gerçek hep başka yerdedir. Gerçek bile değildir; çünkü gerçeklik diye bir şey olduğunu farzetsek bile, katıksız ve basit bir yanılsamadır bu. İnsan hiçbir şey değilken, merkezdir de.”(8) Burada asıl sormamız gereken şey Rimbaud’nun tanıdığı gerçek dünya nasıl bir yerdir? Batı’nın modernist kalesinde doğan Rimbaud nasıl bir gerçeklik deneyiminden sonra Doğu’nun ücra bir köşesinde Allah’a yönelmiştir? Bu soruların cevaplarını yine Rimbaud’un bir şiirinden hareketle cevaplamaya çalışacağım.Rimbaud, ‘Parıltılar’da şöyle söylüyor: “Bir ambarda tanıdım dünyayı, on iki yaşımda kapatıldığım; sergiledim insanlık güldürüsünü. Tarihi bir şaraphanede öğrendim. Rastladım tüm kadınlarına eski ressamların, bir Kuzey kentindeki şu ya da bu törende. Eski bir çarşısında Paris’in bana eski bilimler öğretildi. Yanı yöresi Doğu görkemli bir evde tamamladım sonsuz yapıtımı ve ünlü köşeme çekildim. Kanımı mayaladım. Görev bitti. Bunu düşünmeye gerek bile yok. Artık tamı tamına mezar-ötesindenim ve görevler yok…”

Bu satırları yazdığı kitap‘Les Illuminations’ kontrol ettim, 1873 yılında dahaRimbaud 19 yaşında gencecik bir delikanlıyken yazılmıştır. Kitabı eşcinsel aşkı Paul Verlaine, Paris’in sanat camiasını karşısına alma pahasına yayımlatmıştır. Aslında bu satırlar dikkatle okunduğunda Rimbaud’un neden Paris’ten ayrıldığı da daha iyi anlaşılabilmektedir.Rimbaud, burada tüm çilesiyle ve sefahatiyle yaşadığı hayatı artık yapacak bir şeyi kalmadığı için terk etmiştir. Rimbaud için gideceği Doğu’daki dünya; yeni yıkımların aydınlık şarkısıdır. Neye mal olursa olsun, nerede olursa olsun, çıkacağı fizikötesi yolculuklar artık yüreğindeki bu âlemden kurtuluş gerçeğini değiştirmeyecektir. Tüm bu günah ve çile dolum yaşamın yüzleşeceği tek bir gerçek vardır; o da bizzat Tanrı’nın kendisidir. Allah Kerim’dir…

 

Kaynaklar

1-Daryush Shayegan, (2010), “Yaralı Bilinç”, Çev: Haldun Bayrı, İstanbul: Metis Yayınları, s.7.

2-Daryush Shayegan, (2010), A.g.e., s.41.

3-Kemal Yanar, (2012), “Bir Şölendi Yaşamım”, Kitap Zamanı, 15 Ağustos.

4-Arthur Rimbaud, (2003), “Bütün Şiirler”, Çev: Erdoğan Alkan, İstanbul: Varlık Yayınları, s. 7.

5-Fredric Jameson, (1999), “Rimbaud Ve Mekânsal Metin”, Defter Dergisi, Bahar, Sayı: 36, s. 117.

6-Arthur Rimbaud, (2003),A.g.e., s.124.

7-Arthur Rimbaud, (2003), A.g.e., s.232.

8-Daryush Shayegan, (2010), A.g.e., s.42

 
Toplam blog
: 36
: 615
Kayıt tarihi
: 07.12.12
 
 

Beyaz Arif Akbaş, (d.1979 İstanbul) Türk eleştirmen şair/yazar. 2005 yılında Ahmet Yesevi Ünivers..