Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '11

 
Kategori
Sinema
 

Rio'dayım patron !

Rio'dayım patron !
 

Karşıdan gelen yaşlı çiftin neden yüzüme garip garip baktıklarını anlamam zor olmadı! Kendi kendime konuşuyor ve hem de gülüyordum!

Bu yaptığıma inanamıyorum! Kankamın annesiyle, babaannesi çok beğendiklerini söyleyince gidip izlemeyi görev addettim:) Ve iyi ki de izlemişim. Artık, Batı Yakasının Hikayesi'nden sonra en beğendiğim film o, yani RIO !

Daha evden çıktığım anda omuzlarım düştü. Başımı iyice önüme eğip şapkamın siperliğiyle de gözlerimi örttüm. Bir gören olursa karizmayı çizdirmemek mümkün değildi ve kalan ömrümde dahi düzeltemezdim. Binaların kenarlarından yürüyerek, insanlarla göz göze gelmeden sinemaya vardım. Aman Allah'ım!! Şehrin tüm çocukları oradaydı sanki. Annelerin, komşu çocuklarını da topladıkları belli oluyordu.

"Ayşe'cim, ben Sırma'yı Rio'ya götüreceğim. İstersen Merva da bizimle gelsin."

Tühh yaa!! Bu nasıl benim aklıma gelmedi! Ben de mahallenin çocuklarını toplar getirirdim, göze de batmazdım!

Kuyruğa girdim. Önümde anneler ve çocuklar, arkamda çocuklar ve nineler! Bir tane baba ya da dede görünümlü kimse yok! Yakası kalkmış montum ve siperlikli şapkamla o kuyrukta ne aradığımla ilgili bir fikrim de yok!

"Kaç çocuk?" dedi gişedeki tombul hatun! Eminim ki bu filme özel şirinlikti.

"Bir oğlum var, 24 yaşında."

"Beyefendi dalga mı geçiyorsunuz? Filme kaç çocuk bileti istiyorsunuz?"

"Şeyyy, sadece ben. Oldukça çocuk ruhluyumdur da!"

Espri anlayışı kıt, çocuk filmi biletçisi tombul hatun gözlerini kırpmaksızın bana bakışının hemen ertesinde başını iki yana sallaya sallaya kesti biletimi.

Bekleme salonu panayır yeri gibiydi! Anneler, çocuklar, torununu şımartan nineler ve de ben. Ha, bir de büfedeki yorgun arkadaş.

Montumu ve şapkamı çıkardım.

"Oğlum, G kaçıncı sıra oluyor?"

"Teyzecim ben de seyirciyim, görevli değil."

"Amca, içeride de patlamış mısır satılıyor mu?"

"Rahatsız etme amcayı oğlum."

Bulutları yarıp çıkmış gökdelen gibi bakıyorum çocuklara! Hep beraber girdik salona. Tombul gişeci sıranın tam ortasını vermiş. Orkestra şefi gibiyim. Sağımda afacan bir delikanlı, solumda ise bir küçük hanımefendi. Anneleriyle bakıştık, tebessümleştik. Gözlerdeki soru: "Sizin çocuğunuz nerede"ydi. "Yan yana bulamadık da oğlum iki sıra önde! Haşmeett, oğluumm! Yerin iyi mi?"

"Amca sen kaça gidiyorsun?"

Acaba nereye kaça gidiyorum! Kerata, taksi şoförü olduğumu sandı herhalde, dönüşü düşünüyor! Sorusunun arkasındaki gerçeği anlamam uzun sürmedi. Zamane çocuğu benimle dalga geçiyordu. Tam da 5'e diyerek karşı hamlemi yapacaktım ki beni yine silkeledi. "Senin çocuğun yok mu?" "Olmaz mı, bak şurada arkadaşlarıyla oturuyor." Bu beyaz yalan nispeten rahatlatmıştı beni. Arkama yaslanınca omuzlarım da mı dikilmişti ne:)

"Amca, ver gözlüğünün camını sileyim."

"Vayy aslan parçası, al sil bakalım."

Önce kafasını bulmuş, sonra da gönlümü almayı bilmişti. Şimdiki çocuklar bir harika.

En son 1994'te Alp'le Aslan Kral'a gitmiştik. Şimdi de Rio'yu izleyecektim. Komşum tarafından camları silinmiş 3D gözlüğümü taktım, kendimi renk şölenine teslim ettim. Daha ilk dakikalarda, birçok kez gördüğüm Rio'nun bu haline bayıldım. Hele ki kuşların dansı ve Harika'nın bebekliği gerçekten de harikaydı.

"Şeyyy, amcası!"

Önce ses filmden geliyor zannettim; ama komşumun koluma dokunmasıyla sağıma baktım. Karanlığın içinde 3D gözler bana bakıyordu.

"Afederiniz; ama oğlumun çişi gelmiş, biz geçebilir miyiz?"

Dakka 1 gol 1. Ya daha film başlayalı ne kadar oldu! Solumda kendini filme kaptırmış en az 10 kişi var. Şaka gibi. Ama çocuğun çişi gelmiş. Maazallah şakaya da gelmez!

"Hanımefendi, siz rahatsız olmayın. İsterseniz delikanlıyı ben götüreyim."

"Ayy, çok zahmet olacak size. Hadi yavrum, git amcayla."

Öff be amca, hadi be amca, oturamadınız bir türlü homurtuları eşliğinde salondan çıktık.

"Amca benim bunlara ne zaman boyum yetişecek?"

"Çok süt içip, bol sebze ve meyveyle beslenirsen hemencecik büyürsün; ama sen şimdi şu senin için ayrılmış özel tuvaleti kullan. Sakın etrafa da sıçratma, anlaştık mı?"

"Anlaştık amca. Aynı babam gibi konuştun."

Alp'i uyardığım günler geldi aklıma, duygulandım. Ne çabuk büyüyor çocuklar.

"Çok teşekkür ederiz amcası. Sizi üzmedi, di mi?"

İlahi kadın, alt tarafı tuvalete gidip geldik, okyanus aşırı uçmadık ya; ne zaman üzecekti çocukcağız!

Mavili, uçmayı bilmeyen bir ev erkeği, pardon kuşu. Maviş bir papağan. Minnesota'da en yakın dostu Linda ile yaşıyor. Linda Mavili'nin, türünün dünyadaki tek örneği olduğunu düşünürken, Rio'da mavi bir dişisi daha olduğunu öğreniyorlar ve Brezilya'ya doğru yollara düşüyorlar.

Telefonum titriyor. "Paul is calling." Hadi buyrun bakalım. Sobenin de böylesi. Kesin içine doğdu! O bahçesinde barbeküsünü yapar, Ata da Ctesi-Pazar çalışır!! Send sms, save time'ı Dumas mı söylemişti yoksa Horace mı?

"Hi Paul, I'm in Rio and will call you back in an hour."

"Rio? Relax on the Copacabana and just mail me your resignation!"

"Blu and Jewel have placed an order for 5000 units of blu-lites."

"Great!! Enjoy the beach Turco!"

Bu şakalaşmalarımız meşhurdur da bir gün kovulacağım kesin!

Mavili ve Linda Rio'ya vardıktan hemen sonra Harika ve Mavili hayvan tüccarları tarafından kaçırılıyor. Sonra da Riolu kuşların yardımıyla kurtulmayı başarıyorlar. Mavili'nin uçmayı öğrenme çabalarına, hele ki hand-glider üzerinde Copacabana'ya çakılma sahnesine çok güldüm.

Kalbindeki ritmi hissettiğin anda uçmaya başlarsın sözüne bayıldım.

Riolu kuşların Mavili'ye ilk öğütleri de süperdi: Brezilyalı kadınlar kendine güveni sever. Göğsünü iyice şişireceksin. Gözler keskin olacak, tıpkı aşk şahini gibi.

Geleceğe Dönüş serisindeki Marty karakterini seslendirmesinden hatırladığım Yekta Kopan sesini, Mavili'de duyunca çok şaşırdım:)

Mavili'nin Linda'yı çalar saat gibi uyandırması müthişti:) Bir an Taş Devri (Flintstones) günlerine gittim.

Karnaval görüntüleri harikaydı ve bir anda duyduğum, Lionel Richie'nin Say You Say Me parçası da filmin sürpriziydi.

Film bittiğinde yüzümde gülücükler, omuzlarım dik vaziyette komşularımla vedalaştım. İçimden de kanka'mın annesiyle, babaannesine teşekkür ettim. Sayelerinde gri ruhumda rengârenk çiçekler açtı.

Patronlar beklemez!

"Paul, kusura bakma açamadım. Sinemadaydım. Rio diye bir çizgi film var ya, onu izledim."

"Ben de ne işi var Rio'da diyordum! Hayrola dostum, torunun filan mı oldu da haberimiz yok."

"Yok yaa!! Değişiklik olsun, biraz güleyim dedim."

"Koca adam, ne işin var çizgi filmde; şimdi de ben güldüm sana. Neyse, Çarşamba burada ol."

"Tamam patron."

"Ha unutmadan, Blu ile Jewel'ın The Good, the Bad and the Ugly müziği eşliğinde kötü maymunlarla karşı karşıya gelmeleri sahnesi nasıldı ama?"

"Yok ol Paul."



http://blog.milliyet.com.tr/Sevimli_Hayvanlar/Blog/?BlogNo=298403
 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..