Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '19

 
Kategori
Eğitim
 

Rol Çalmak

M. Ferit Kotan

      Bilindiği gibi yönetimde rol kavramı, görev gerektirdiği davranışlar olarak tanımlanır. A.Ü Eğitim Bilimler Fakültesinin 54 üncü kuruluş yılı kutlaması bu yılda 1 Mart 2019 tarihinde yapıldı. Törene 1970 ve 2005 yılı mezunları çağırıldı. Fakülte Dekan sayın Prof. Dr. Fatma Bıkmaz, 1969 mezunlarımızdan arzu edenlerinde katılabileceği davet üzerine, sınıf arkadaşım ve fakültemizde uzun süre görev yapan Prof. Dr. Mehmet Ali Kısakürek ile birlikte toplantıya katıldık. Öğrencilik döneminde kader birliği yaptığımız birçoğu ile 40-45 yıl görüşmediğimiz arkadaşlarla hasret giderdik. Görüşmelerin en komik yönü ise,  arkadaşları ses tonlarından tanımalarımızdı. Yılların biyolojik yapımızda yaptığı değişiklik ise hüzünlü yönümüzün imleri idi. Bizler Eğitim Bilimler Fakültesinin yorgun savaşçıları, cepheye silahsız sürülen askerleri idik. Fakültede okuduğumuz derslerin dışında ülkemizde yeterli kaynak, doküman bulmak çok zordu.

      Başlık olarak" Rol Çalma" tümcesini neden kullandım. Toplantı 1970 yılı mezunlarıyla ilgili bir tören olduğu için, o dönem arkadaşlardan günün önemi ile ilgili yazı yazabileceklerini düşündüm. Sosyal medyada kutlama ve törenle ilgili fotoğrafların dışında bir yorum okuyamayınca, iş başa düştü diyerek bilgisayarımın başına oturdum. Bu tür törenlerde hasret gidermelerin ötesinde, düzenlenen paneller veya konferanslar da yapılan sunumlar ve tartışmalar ilgimi çeken en önemli konulardır.

      Bu sene de Fakültede dekanlık yapan öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ayşe Çakır İlhan’ın yönetiminde ;  Prof .Dr. Ömer Küçükoğlu, Prof. Dr. Cahit Kavcar, Prof. Dr. Nizamettin Koç ve Prof. Dr. A.Gönül Akçamete’nin  “Eğitimde uzmanlık ve Öğretmen Yetiştirme” konusunda yapmış oldukları çalışmalar ile ilgili sunumlarını dinledik. Sunumların eğitim sistemimiz açısından önemi konusunu irdelemeden önce, toplantıda en çok ilgimi çeken müzik dinletisi konusunda birkaç söz edeceğim.

      Geçen yıl olduğu gibi bu senede, program başlamadan önce Konservatuar öğretim üyelerinin sundukları müzik dinletisi çağdaşlığa damga vurması açısından çok önemli bir sunumdu. Keman enstrümanını icra eden genç öğretim üyesini izlerken; bedenim salonda, duygularım Anafartalar caddesinden Saman pazarına doğru gidip geliyordu.

      1960 yıllarda Ankara Gazi Lisesinde öğrenci iken, öğlen okuldan çıkar çıkmaz Anafartalar Kız Lisesinin önüne koşardık. Sonra Şengül hamamının yanındaki merdivenlerinden çıkarak Saman pazarına yönelirdik. Saman pazarına giderken sağ tarafta müzik aletleri satışı yapılan mağaza vardı. Bazen mağazanın önünde dakikalarca durur, Keman enstrümanına bakardım. Çalışma yaşantısına atıldığımda, keman alıp öğrenmek hayali ile yaşadım hep. Sevdiğim kıza duygularımı, keman çalarak iletmek gibi bir ergenlik çağı dürtüsü vardı içimde.

      Alkışlara irkildim, duygusal gel- gitler den kurtularak genç sanatçıyı coşku ile alkışladım.

       Panelde yapılan sunumlar bilinen konulardı. Sürenin sınırlı olması ise, tartışmalar ve soru faslını bir tarafa bırakalım, zaman panelistlerin düşünülenlerinin bile aktarılmasını engelledi. Uygulamalardan ders çıkaracak olursak, bu tür törenlerin tam güne yayılmasının zorunluluğu anlaşılıyor.

       Sunumların ortak yönü, Bugün eğitim sistemimizin sorunlarının düne göre daha kötü olduğu konusu idi. Bu tümce tüm konuşmaların özetidir diyebiliriz. Dikkatimi çeken konu ise, fakültelerin yaptığı çalışmaların, üniversiteler çerçevesinde kalıp toplumda yankı bulmamasıdır. Bilimsel çalışmalar, hazırlanan raporlar fakültelerin raflarında, dolaplarında saklı olduğu gerçeği içimi burktu. Bu durumu betimleyecek olursak kanımca en iyi tümce,” Çağımızda bilim ve bilgi tutsak” Ne acı bir tablo değil mi? Bu oluşum da üniversitelerin suçu yok mu? Kendi aralarında ki tartışmalarının rolü yok mu? Üniversitelerin kendilerini toplumdan soyutlayarak, hareket etmelerinin rolü yok mu? Öyle bir yapı oluştu ki, üniversiteler müşterisi öğrenci olan kurumlara dönüştü.

        Böyle bir yapıda üniversitelerin nitelik sorunu tartışılmaz mı? Tabi ki tartışılacak konular. Üniversiteler, toplumda sosyal gelişmelerin itici gücü olmaları gerekmektedir. Üniversitelere, bilim yuvalarına sırt dönülerek yönetim oluşturulması, sağlıklı bir yol olmadığı gibi üzerinde çok düşünülmesi gereken konulardır.

       Bazı dönemlerde, Milli Eğitim Bakanlığında önemli makamlarda öğretim üyelerinin görev yaptıklarını biliyoruz. Ne yazık ki, bu dönemlerde de çağdaş eğitimin öngörülerine göre bir sistemin oluşturulması gerçekleştirilemedi. Aynı iktidarlar dönemlerinde atanan her bakan, eğitimde reform yapacağız diye işe başladı, birinin reform diye getirdiği sistemi diğeri değiştirdi. Bu değişikliklerin eğitim sistemimizi olumsuz yönde etkilediğini, uluslar arsı değerlendirmelerde ki sıralamalardan net olarak görebiliyoruz.

     Toplantı, güzel anılarla sona erdi. 1970 mezunları adına Prof. Dr. Adil Türkoğlu'nun öğrencilik yıllarıyla ilgili yaptığı esprili konuşma ise, salonda o yılları yaşayan arkadaşlar tarafından coşku ile alkışlandı. Türk bürokrasisin de önemli görevler üstlenerek emekli olmuş arkadaşlarla o gün, çocuklar kadar coşkulu idik.

     Kütüphanenin açılışında, okul öğrencilerinin sundukları folklor gösterisinin seyrine doyum olamadı. Çiftetelli oynarlarken aralarına katılıp şöyle bir dönmeye çok arzu ettim, gençlerin ritmini bozmamak için duygularımı bastırdım. Utandım da.

     Hayıflandığım nokta, 95 yıllık cumhuriyette çağdaş eğitimi gerçekleştirecek toplumsal değerlerin çok gerisinde kaldığımız gerçeğidir.

      Bu duyguları yaşatan ve düşünmemize neden olan organizasyonu gerçekleştiren yetkililere teşekkür ederim.

      Düşünmek ve düşündürebilmek, eğitim açısından önemli kavramlardır.

        

 
Toplam blog
: 97
: 463
Kayıt tarihi
: 07.02.09
 
 

1944 yılında Arapgir'de doğmuştur. İlk ve orta öğretimini Arapgir'de, lise öğrenimini Ankara Gazi Li..