Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '10

 
Kategori
Deneme
 

Rol yapmaktan kendini gerçekleştirmeye

Rol yapmaktan kendini gerçekleştirmeye
 

İnsanın en temel problemi, sürekli olarak “biri" olmaya çalışmasıdır. Kendi deneyimlerime dayanarak diyorum ki o hiç gerçekleşmeyecek. Sen zaten kendinsin, başka biri olmaya çabalıyorsan asla kendini yaşayamazsın. Kendini soluyamazsın.

Kendine mutlu olmak için fırsat veren bir insan başkalarının da mutlu olmasından coşku duyar. Otoriteleri, yargıçları, polisleri, din adamlarını, üstünde egemenlik kuran her tür boyunduruktan kurtulduğunda, kendini yaşamaya başlarsın. Onlar sen kendinin yeterince farkında olmadığın, bu halinle tehlikeli olduğun için var olmuşlardır. Sen her eyleminin farkında olduğunda, onlara gerek kalmaz. Onlar bugüne kadar insanın sefilliğinden, fakirliğinden, uyurgezerliğinden dolayı, bundan doğacak kargaşayı önlemek için gücü ellerine almışlardır. Ve iktidara kavuşan hiçbir kurum bunu bırakmak istemez, o güce bağımlı hale gelir.

Sadece kendinde olmayan, kendini fark edemeyen, bilinçle yaşamayan biri kendini güce teslim eder. Sadece mutsuz bir insan ibadet mekanlarına gidip dua eder. Sen mutluyken içinde duyduğun minnet zaten şifanın, var oluşa duyduğun güven duygusunun, varlığının duasıdır. Fakat bize sürekli olarak daha hırslı olmamız, daha az çalışıp daha çok para kazanmamız dayatılır. Zihin sürekli olarak bunlarla şekillenir. Eğitim sistemi bir yarış içindedir, en yakın arkadaşını nasıl geçtiğin, kaç puan geçtiğinle ilgilidir. Bir yarışa sokulursun ve diğerlerini ne kadar geride bırakırsan, perişan edersen o kadar iyi olduğun söylenir.

Hırslı insanlar asla doyuma ulaşamazlar, söz konusu olunca sınır yoktur. Zihin çabalayıp durur, arar; beden çalışmaktan perişan hale gelir ama doyum yoktur. Hırslı olup da mutlu olan bir insan yoktur, fakat herkes birbirine daha hırslı olması için daha fazla rekabet, daha fazla kıskançlık ile yaklaşır. Hayat bir yarış değildir ve sen ancak bu oyunun dışına çıkıp izlediğinde, bu hızın, bu çabanın ne kadar komik göründüğünü fark edebilirsin. Onla arana belli bir mesafe gerekir. Birinci olmak, tepede olmak, güçlü olmak... Doğrusu hiçbir şey başarılı olmak kadar başarısızlık içermez.

İnsan hayatını sürekli olarak ileri atar. Şu an içinde olması gereken, çevresine yayılacak olan mutluluğu erteleyip durur. O hep gelecekte bir gün, emeklilikte, mezun olunca, yılbaşında... Yarın sadece bir vaattir ve kimseye söz verilmemiştir. Şu andan başlamak zorundasın. Dünyanın en fakir, en mutuz, en umutsuz insanı olacağına, boğazına kadar hırsa gömüleceğine kendine doğru bir adım at.

Başarılı insanların aslında ne kadar başarısız olduğunu fark ettiğinde, başarılı olma fikrinden vazgeçersin. Onların başarısız, zenginliği sözdedir. Mutluluğun başarıyla ilişkisi yoktur. Mutluluğun hırsla, prestijle, güçle, karakterinle, kim olmak istediğinle bir ilgisi yoktur.

Mutluluğun senin bilincinle alakası vardır. Sadece meditasyon, derin bir sessizlik, seni zihnin ötresine taşır, o hep aradığın mutluluğu ve doyumu sağlayabilir. O zaman hırsa, arzuya, uyuşturuculara, güce tapınmaya gerek kalmaz. Herkesin kendini tanımaya ve kendi gerçekleştirmeye ihtiyacı vardır.

Ancak insanlar sürekli bir rol içindedir. Başkalarına bağımlı oldukları için kendi içlerine girmeye, yalnızlıklarıyla karşılaşmaya korkarlar. Kendini bilmek, sadece derin bir sessizlikte, yalnızlıkta mümkündür. O zaman yığınlar, kalabalıklar yavaşça silinir, senin üstünde otorite kuran güçler sessizce geride kalır.

Sen aradığın sürece, başka bir şey olmanın peşinde koştuğun sürece, gözlerini ufka dikersin ve hedef o denli gözden kaybolur. Ama gözlerini içine çevirdiğinde dış dünyada gördüğün rüyadan uyanmaya başlarsın. Sürekli dış dünyayı gören bir göz rüyadadır, içine bakan ise uyanır. Kendine doğru yönelmeye başlarsın. Arayış ortadan kalkar, hedef ortadan kalkar, anlamsız hale gelir. O zaman bir dönüşüm gerçekleşmeye başlar, ilk defa kendine bakmaya başlıyorsun. Şimdi ilk defa gerçek bir arzu hissedersin, o da şimdiye kadar arayan bu kişinin kim olduğunu bilmektir.

Arayan inanlar, bu dünyanın ötesine geçemezler. Arayanın kim olduğunu öğrenmeye başlayanlar ise, hakikati keşfetmeye başlarlar. Sen zihninden ayrıldığında, zihin olmadığını fark ettiğinde, içine doğru girmeye başladığında öfkeli olmak yerine derin bir şefkat, muazzam bir saadet duymaya başlarsın. Kendinle ve diğer insanlarla kavga etmek yerine içindeki mutluluğu, huzuru bulmaya başlarsın. Bunları dışarıda aradığın sürece hep hayal kırıklığına uğradın, bir tatmin sağlayamadın ama şimdi her zaman içindesin.

Farkındalığın seni zenginleştirir, başkalarının görüşünden özgürleşirsin. İnsanların hakkında ne düşündüğünün bir önemi kalmaz, onları bir kimlik gibi belleğinde taşımazsın; önemli olan senin ne yaşadığındır. Kimse senin kim olduğunu bilemez, yalnız sen bilebilirsin. İnsanlar yalnızca belirli yönlerini, tavırlarını, sözlerini bilirler ve seni buna göre sınıflayıp tanımaya çalışırlar. En yakınındakiler bile senin derindeki özüne giremez. Sen merkezinde tamamen yalnızsındır ve orada kim olduğunu bilirsin.

O zaman tüm hayatını başkalarının görüşleri üstüne kurmak, otoritelerin emirleri üstüne şekillendirmek yerine, kendine teslim olursun. Kendine duyduğun güven, kendini tanıman, seni özgürleştirir, seni korkudan cesarete doğru yönlendirir. Artık kendinden ödün vermek zorunda değilsin, seni mutsuz eden görüşlerden bağımsızsın. Ve etrafında öyle çok ses vardır ki, sen zihnini bir kez izlediğinde, içine girdiğinde bütün bunlar silinip gitmeye başlar. Bir boşluk, bir hiç olmadan, kendin hakkındaki bütün ileri sürülen fikirleri bir yana bırakmadan, doğamazsın.

Sen karakterin, zihnin olmadığın gerçeğini fark ettiğinde bilincinle buluşursun. Tek yapman gereken kendine karşı dürüst olmaktır. Bir insan eylemlerinin, sözlerinin, her anının ne kadar farkındaysa o denli uyanır. Doğal olan tek şey benliğindir, kişiliğindir. Kişilik ile karakter arasında büyük bir fark vardır, onlar neredeyse birbirine taban tabana zıttır. Öz varlığına dayalı her şey kendiliğindendir, seni ayıran bilinçtir.

Sen öfkeni, açgözlülüğünü, hırsını, kıskançlığını, rekabetini, ancak daha fazlı bilinçli olarak, daha farkında olarak geride bırakabilirsin. O zaman kristalize bir enerji de serbest hale gelir, içinden taşan bir coşku eski sıkıntıların yerini alır. O zaman mutluluğu arzulaman gerek de kalmaz, mutluluktan özgürleşirsin. Sürekli mutluluk arayan, özgürlük arayan birisi köleliği, mutsuzluğu kendine davet eder. Bütün çıplak farkındalıklar, büyük buluşlar onların peşindeyken değil, onlar aklından bile geçmiyorken gerçekleşir. O yüzden sürekli bilgiler, açıklamalar, eski bakış açıları, koşullar, başkaları mutluluk getiremez.

Bir şey haline gelmek, biri olmaya çalışmak hastalıktır. Kendin olduğunda bütünsündür, sağlıklısındır. Toplumun dayattığı egonun yolu yerine kendini gerçekleştirdiğinde son derece basit olursun, yalın olursun. Toplum “basit” sözcüğünü sevmez, bu her zaman böyledir. Eğer bir sözcüğe sadece negatif anlam yükleniyorsa dikkat et, toplum onu baskılamıştır. Basit olmak senin kendini solumandır, basit olmak sağlıklı olmaktır. Basit olan insan toplumun hedefi olmaz, menfaat gruplarının, otoritelerin düşmanı olmaz. O basitçe oyunun dışına çıkar.

Sen varlığınla, bilincinle uyum ve huzur içindeysen, tüm yanılsamalardan özgürleşirsin.

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..