Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '11

 
Kategori
Blog
 

Rölantiye Alayım Kendimi

Rölantiye Alayım Kendimi
 

Kendimi rölantiye alayım diyorum. Kısmetse rölanti ayarında bir müddet öylece gideyim. Önümüzü net görene değin.. Ufkumuz netleşince de haydi yallah deyip dört nala devam ederiz.

Malum seçim atmosferine girdik. Bu atmosferin basıncı daha çok su kaldıracak gibi görünüyor. Artık seçime bir kala atmosfer basıncı nereye varır bilemeyiz. Lakin şimdiden aldı başını gitti desek yeridir. Nitekim liderlerin mitinglerine baktığımızda bunu net bir şekilde müşahede edebiliriz.

Kitleleri coşturmak adına; kalabalığı korolaştırmak maksadıyla; hayranlarına selam çakmak, sevmeyenlerine de mesaj vermek gayesiyle söylemlerin hatları keskinleştirilmekte ve içerikleri sertleştirilmekte gittikçe..

Bu zaten bizim siyasetimizin ezelden beri süre gelen bir geleneği. Ancak gelenekler ille de doğru olacak diye bir kaide yok. Bu zararlı geleneği kim ne zaman tarihe gömer bilemeyiz ama hali hazırda böyle bir olasılığın olmaması da içimizi yakan bir gerçek.

İşte seçim meydanlarındaki bu keskin hatların gündemimizin önemli bir kısmını kaplıyor olması bir yana; gündem zengini bir ülkede yaşayarak sürekli bir bilgi ve haber tacizine uğramak başlı başına bir travma yaratacakken, bir süre sonra alıştığımızdan mıdır nedir duyarsız hale geliyoruz.

Aslında tam anlamıyla bir duyarsızlık değil bu. Yani kendi halimize bırakılsak elbette müteessir olacağız ve duyarlılığımızı bir şekilde ifade edebileceğiz belki. Ancak gündemin hızı buna müsaade etmiyor ki. Tam bir şeyden etkilenip onu tefekkür edecekken hoop başka bir şey zuhur ediyor haydi bakalım onu da düşünelim derken hoop bir başka olay cereyan ederek sıralamadaki yerini alıyor. Ardından bir başkası, sonra bir başkası daha..

Üstelik her biri normal bir Avrupa ülkesinde minimum bir hafta konuşulacak cinsten olaylar bunlar. Oralarda bir hafta gidecek bir konu biz de birkaç saat bile gitmiyor. Zira ardından yenisi geliyor. Biz bir günde batılıların bir aylık mevzuunu konu ediyoruz desem yalan söylemiş olmam herhalde..

İşte bu yoğunlukta o olay mıydı, bu olay mıydı derken muvazene kayboluyor ve insan kendini saldım çayıra mevlam kayıra moduna alıveriyor. Her yeni çıkan kitabı alan ve bir türlü bunları okuyup bitiremeyip en sonunda okumayı bırakan biri gibi duyarsızlık meydana geliyor. Buna hassas duyarsızlık da diyebiliriz belki..

Hal böyleyken bir de Milliyet ve Vatan gazeteleri satılınca elim klavyeye hiç gitmez oldu. Zaten kendimi rölantiye alma isteğimin esaslı sebebi de bu. “Peki neden?” denilse verecek cevabım da yok. Belki bahar yorgunluğundandır :)

Bahar yorgunluğu demişken şöyle doğru dürüst bir bahar yorgunluğumuz bile olmadı bu sene. Sürekli kış modundayız. Belki de bu yormuştur bizi. Yoksa biz doğuştan mı yorgunuz?

Konumuza geri dönersek, hem seçim nedeniyle oluşan belirsizlik hem de bu satıştan dolayı zuhur eden hüzün hali kendimi rölantiye almam gerektiğini fısıldadı durdu bütün gün. Rölantide araba daha çok benzin yakar diyorlar, doğruysa vitesi üçe dörde takarım yine. Bunu araştırayım. Durduk yerde enerjimizi boşa harcamaya ne hacet.

Tabi rölantiye alalım derken vitesi boşa almak da var..

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

İstanbul / 26 Nisan 2011

Twitter.com/murathacioglu

murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..