- Kategori
- Resim
Rönesans resmi ve sonrasındaki sanatsal açılımlar
son yemek-L. da Vinci
Rönesans kelime anlamı itibariyle “yeniden doğuş” demektir. Avrupa insanı yaklaşık bin yıl süren, Ortaçağ yaşam biçimini terk edip, köklü bir değişim gerçekleştirmiştir. Bu devrimci harekete Rönesans denmiştir.
Ortaçağın baskıcı, bireyi hiçe sayan anlayışı, bireysel hakların talebini tetiklemiştir. Bu feodal yapıyı terk etmek isteyen Avrupa insanı Rönesans’la birey olmanın bilincini ve gerekliliğini vurgulayan, aklı önde tutan bir açılım getirmiştir.
İnsan /toplum gereksinim duyduğu düşünce ve yaşamsal açılımları bir şekilde hayata geçirmek ister. Bu istem, o toplumun yaşam biçimi ve sanatının ruhunu oluşturur. Böylece her sanat akımında belli fikirler öne çıkar.
Resim /sanat tarihine göz attığımda insanın evrimleşme çizgisini okur gibi olurum. İnsanın gelişimine paralel, sanatta gelişir, dönüşür. Yeni dil arayışlarına girer. Her toplumsal dönüşümde ortaya çıkan sanat bu düşün biçiminin izlerini taşır. Öte yandan bu dönüşümde sanatın da dinamik etkileri, hatta katkısı vardır.
Resim ortaçağ boyunca kutsal binaları süsleyen dekoratif bir zanaat olarak uygulanmış. Kilise bir yandan okuma yazma bilmeyen halka dini anlatmak için resimi kullanmış, bir yandan da dini söylemleri, görsel metinler haline getirerek gizli bir eğitim aracı gibi kullanmıştır.
Rönesans’la beraber dinin resim üzerindeki baskısı azalır. O zamana kadar kiliselere yapılan resimler kolektif sembollerden oluşan üretimlerdir. Ortaçağ boyunca, zihinsel sembolik biçimlerin sıkça kullanıldığı resimler yapılmıştır. Ressam ise burada kilisenin iş verdiği işçi konumundadır. Yaptığı resimlere imzasını bile atmazdı.
Rönesans’la birlikte ressam yaptığı eserlere imza koymaya başlar. Yani sanatçı bireyleşmiştir.
Rönesansı hazırlayan ressamların başında gelen Giotto (1266-1337) ile, resimde gerçeklik kavramının anlamı değişiyor. Gerçeklik sadece zihinsel değil, duyularla algılanan şekliyle resmediliyor.
Ressamlar din dışı konularda resim yapmaya başlar. Rönesans’la resim sanatı doğaya açılmıştır. Daha çok da doğayı resmetmeye başlar. Rönesans’ta biçimler doğada göründüğü gibi yapılmaya başlanıyor. Resim hacim kazanıyor. Nesneler belli bir zaman dilimi içinde ve belli bir mekan içinde resmedilmiştir.
Rönesans’ta güzellik ölçü ve düzende temelleniyordu. Resimin kurgusunda matematiksel bilgilere yer verilir. Rönesans’la birlikte perspektif resime girmiştir. Dolayısıyla resim hacim ve derinlik kazanmıştır. Aynı zamanda Rönesans perspektifi gerçekçi kullanmanın dışında güzel ve göze hoş göründüğü için de kullanır.
Rönesans’la beraber resmin konuları da zenginleşmiştir. Konu zenginliği resime yeni boyutlar kazandırmıştır. Resimde insan anatomisi, figür, hacim, perspektif önem kazanmıştır. Sanat doğaya yaklaşmış, duyularla algılanan bir resim gerçekliğine bürünmüştür. İşte bu yönde resim yapan ressamlardan bazıları: L. Da Vinci, Michelango, Tiziano, Dürer, Raphael, ve yüzlerce Rönesans ressamı.
Rönesans güzeli ulaşmanın bilgiyle olabileceğinden hareket eder. Evrene ait bilgilere ulaştıkça, yeni görüşler, yeni sanatsal açılımlara da yol alır.
Rönesans sonrası bilginin ışığında birey olmanın getirdiği durum, güzeli algılama çeşitliliğini sağlar. Düşünce çeşitliliğine paralel güzellik algısı da çeşitlenir.
İşte bu anlayıştan sonra insan doğasına uygun olarak, sanat üretim ve algısında çeşitlenme artmıştır. Bu da pek çok sanat akımının ortaya çıkışını sağlamıştır.
İnsan doğası çeşitliliğe gereksinim duyan bir yapı. Rönesans resmindeki denge hali de insanı tam olarak tatmin etmemiş olmalı ki; yeni sanatsal arayışlara girmiştir.
Rönesans’taki düzen, uyum, denge ve akılcılık, bilgiyi orijin alan sanat anlayışı, insanı belli bir düzeye taşımıştır. Ancak bu denge ve uyum hali insanın bir başka alanı olan duygular-düşler alemini çağırmış olmalı ki, bu yönde yeni sanat akımları ortaya çıkmıştır.
Örneğin: Maniyeralist sanat (16. yy) bunlardan ilkidir. Maniyeralistler klasik güzelliği içi boşalmış görüyordu. Onlar biraz fantastik bir kurgu geliştirdiler. Resimde figürleri meyve, bitki, hayvan motifleri şeklinde kurgulayarak, düşsel-fantastik resimler yaptılar. Daha sonraki yıllarda sürrealizm akımı kökenini bu akımdan almıştır. Salvador Dali ise bu akımı zirveye taşımıştır.
Yine Rönesans’a tepki olarak ortaya çıkan bir başka sanat ise Barok’tur(17-18.yy). Rönesans’la akıl ölçüleri, geometrik düzen, bilim önde tutulurken, buna tepki olarak doğan Barok sanatta hayal gücü, coşkular, kişisel fikirler öne çıkmıştır. Rönesans’taki denge ve uyumun aksine barok resimde hareketlilik öne çıkar. Dini ve mitolojik konular yeniden işlenmeye başlar. Ölüm teması Barok sanatta çok belirginleşir. Rembrand, bu akımın en bilinen ressamlarındandır.
Bilgi ve analize yönelik güzel anlayışı, bilgi boğuntusu yaratmış olmalı diye düşünüyorum. Rönesans’taki bilgi yığılması, insanı ruhsal huzursuzluğa doğru iterek melankolik güzelliği yaratmıştır. Bireyin manevi anlamda kendini sorgulaması, duygusal taşkınlıkların sanatın konusu yapmıştır. Derin hazlar, kavuşamayan sevgililer sanatın konusu olmuştur.
Böylece Rönesans sonrası Romantizm akımı ortaya çıkmıştır.
Romantizm(18-19yy), akılcılığa karşı bir başkaldırı niteliğindeki akımdır. Kişiselliğin, düş gücünün, öne çıktığı resimler yapılır. Romantizmle birey üzerinde dinin egemenliği sona erer. Birey kendini ve özgürlüğünü keşfeder. Burjuva yaşam tarzının resimlendiği dönemdir. Delacroix resimlerinde bu akımın izlerini görebiliriz.
Bir anlamda Romantizmin o düşsel, coşkusal dünyasına tepki olarak Realizm öne çıkar(19.yy). Realist ressamlar, doğadaki nesneleri olduğu gibi resmettiler. Önceki çağlarda dinsel figürler, Aristokratlar resmedilirken, Realizmde sıradan insanların, halkında resimleri yapılmıştır. Gündelik hayatı ve toplumsal sorunlar katı bir gerçeklikle resmettiler. Kırsal kesimin, işçilerin, emekçilerin sesinin yükseldiği bu dönemde emeğin değerinin öne çıkması ile sosyalist bir bakış hakimdir. Millet, Courbet bu dönemin önemli temsilcileridir.
Bir başka belirgin güzel algısı ise izlenimciliktir(19yy). İzlenimciler ışığın nesneler üzerine düşmesi sonucu “değişken bir güzellik” olduğunu savunurlar. Güzeli göreceli bir kavram olarak değerlendirirler. Manet “Gerçek bir şey yoktur. Sanatçı bir figürün belirli bir saatteki izlenimini çizer.”der. Monet, Pisarro, Degas, Sisley önemli temsilcileridir.
Görüldüğü gibi Rönesans sanatsal çoğalmada bir kırılma noktasıdır. Bu sanatsal çeşitlenme düşünsel çeşitliliği de beraberinde getirmiştir. Böylece bireyin önem kazanması sağlanmış. Ve daha insanca bir yaşamın kapısı aralanmıştır.