Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '14

 
Kategori
Deneme
 

Ruh bedenden ayrılınca beden ne olacak

Ruh bedenden ayrılınca beden ne olacak
 

Görsel alıntı


Dünyaya geliş sevinçli. Dünyadan gidiş hüzünlü. Öyleyse var olmak sevinç, yok olmak hüzün demektir.

İnsan dış bedeniyle, etten, kemikten meydana gelen görüntüsü ile tanınır. İç dünyasını görmeyiz, tanımayız. Sevgimiz, saygımız, aşkımız, bağlılığımız, dostluğumuz hep dış görüntüye bağlıdır.

Hal bu ki insanın bir de iç dünyası vardır. Bu iç dünyada akıl, fikir, düşünme, bakış, görüş, duyum haricinde birçok fonksiyonları harekete geçiren Ruh’tur.

Belirlenen vadeye kadar insan yaşamını ruh sevk ve idare eder. Ben olan “ beden “  Bu dünya için, belirli bir vadeye kadar vardır.

Bedenin o dünya ile hiçbir ilgisi, ilişiği yoktur. Ruh bedenden ayrılınca beden toprağa tevdi edilir.

Ne yazık ki bu dünya hayatı için var edilen bedenin gelecekteki akıbetini hiç düşünmediğimiz için yalana talana, hırsızlığa, haksızlığa, her türlü kötülüğe, kırmaya, yıkmaya, sadece güzelliğe kanmaya, ete, tene kıymet vermeye mahkûm olduk. Günahların heybesini doldurduk.

Belki bedenin akıbetini bilseydik, yaratılış gayesine uygun hareket ederdik.

Duygular hükümlü, bakışlar kuşkulu, umutlar güvensiz, yürekler hüzünlü, gözler hapis, diller kilitli, kalmazdı. Bütün bunların anahtarları da zalimlerde olmazdı. Fikirler, düşünceler hür olurdu. Baskıya, zulme isyan edilmezdi.

Bazıları bu dünyadan erken gitmek için umutsuz beklemezdi, Bazıları da bu dünyada kalmak için bunca çaba harcamazdı. Ne yazık ki bütün istekler, bütün arzular bir tek beden için geçerli hale gelmiştir.

Esasen sevilmesi gereken, âşık olunması gereken ruh olmalıdır. Ruh emanettir, vade sonunda sahibine giderken, uğruna can verdiğimiz, günahlar kazandığımız, haksızlıklar, kötülükler yaptığımız, yuvalar yıktığımız beden bu dünyada toprakta kalacaktır.

Bakınız bedenin başına gelenler, ne kadar hüzünlüdür. Gerçekler acıdır, birkaç acı gerçeği yazmak gerekir diye düşündüm.  

Ölüm anında ruh bu dünyadaki insanların içinde yaşadıkları boyutlardan ayrılır, geride cansız bedeni bırakır. Ruh asıl hayatına doğru giderken, geride kalan bedenin kaşlılaşacağı hazin sonuçlar başlar.

Hayat boyu ben dediğimiz, sahiplendiğimiz “ beden “ sıradan bir et parçası haline gelir, elbet yıkanacak, beyaza sarılacak, tabuta koyulacak ve toprağa tevdi edilmek için insanlar onu mezara kadar taşıyacak.

Beden tabuttan çıkarılıp beyaz kefenle birlikte mezara bırakıldıktan sonra, ellerine kürekleri alanlar beyaz kefenin içindeki bedenin üzerine toprak atmaya başlayacaklar. Ağız’a, buruna, boğaza ve gözlere toprak dolacak.

Sonra mezarlık her zamanki gibi sessizliğe bürünecek. Beden artık yalnızca toprakla ve toprak içindeki bakterilerle olacak.

Beden hem içten, hem dıştan gelen etkilerle hızlı bir parçalanma sürecine girecek. Vücutta oksijen kalmadığından bir süre sonra mikroplar faaliyete geçerek bedene yayılacak. Karında toplanan gazlar bedeni şişirecek ve bu şişlik vücudun her tarafına yayılarak bedeni tanınmaz hale getirecek.

Daha sonra gazın diyaframa yaptığı basınçtan dolayı ağızdan, burundan kanlı köpükler gelmeye başlayacak. Çürüme ilerledikçe kıllar, tırnaklar, avuç içleri ve tabanlar yerlerinden ayrılacak.

Bu değişmeyle beraber, iç organlar da akciğer, kalp ve karaciğerde çürüme başlatacak. Daha korkunç hal ise karın bölgesinde toplanan gazlar deriyi zayıf noktasından patlatacak ve bedenden tahammül edilmeyecek derecede kokular yayılacak. ( Ölü insan kokusu dünyanın en değişik iğrenç kokularındandır )

Bundan sonra kafadan başlamak üzere adaleler de yerlerinden ayrılacak, cilt ve yumuşak kısımlar tamamen dökülecek ve iskelet gözükmeye başlayacak.

Beyin tamamen çürüyecek ve kil görünümünü alacak, kemikler bağlantılarından ayrılacak ve iskelet dağılmaya başlayacak, bunların devamından sonra O ben dediğimiz “ beden “ bir toprak ve kemik yığını haline gelecek, geride topraktaki tüm böcekler ve bakteriler o topraklı kemik yığınına misafir olacak.

İşte böyle “ en güzel biçimde “ yaratılmış olan insan hayatı, olabilecek en korkunç biçimde sona erecek. İnsan vücudunun toprakta bu hale gelmesi yine onu yaratan Yüce Allah’ın takdiridir.

Beyhude dünya hayatı için sana verdiğim beden bana lazım değil. Bana lazım olan ve yaşamın boyunca seni sevk ve idare eden, yaptıklarına şahit olan ruhundur diyecek.

İnsan aslında sadece bedenden ibaret olmadığını, bedenin kendisine giydirilmiş bir kılıf olduğunu, O kılıf içindekileri ve insanın kendisini sevk ve idare eden bir ruhun var olduğunu anlamalıdır.

Bu dünyada saraylarda, köşklerde yaşayanların, zevk ve sefa sürüp her türlü nimetlerden faydalananların, mal, mülk sahibi olanların bedenleri özel yapılmış altın kaplamalı tabutlar içinde çürümeden, kokmadan, böceklere yem olmaktan korunur. Onların bedenlerine bir zarar gelmez.!

Toprakta çürüyen, böceklere yem olan, toprak yığını haline gelen bedenler ise fakirlerin, yoksulların, öksüzlerin, yetimlerin, ömrü cefa içinde geçenlerin, hakları zayi edenlerin bedenleridir.

Ne yapayım yani fakirler, yoksullar ölümü düşünürken, saraylılar, köşklüler hiç ölüm düşünmüyorlar ki mecburen böyle yazacağım.

Bunca önem verdiğimiz tenden, etten, kemikten meydana gelmiş bedenimizin akıbetini ara, sıra düşünelim.

Başına hiçbir zarar gelmeyecek ve ait olduğu yere sağ, salim teslim olacak ruhumuzu daha çok sevelim.

 

Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.

Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                       

 
Toplam blog
: 608
: 2204
Kayıt tarihi
: 12.04.12
 
 

Bingöl'de, Baharın son ayında, ikindi üzeri un ambarı (kiler) arkasında, ebesiz, hemşiresiz, Emin..