Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '17

 
Kategori
Anılar
 

Ruh çağırmak

Ruh çağırmak
 

Peter Hammond resmi


Güzel kadın deyince ben biraz kalça, biraz göğüs ve biraz olsun güzel bir başı örten bakımlı uzun saçlar görmek isterim. Tel tel seyrek ve kısa saçları, sırık gibi boyu, tahta göğsü, daracık kalçaları, incecik çıta bacakları, minicik çenesi, yayla gibi geniş alnı ve kocaman burnu olan Miss Cunningham’ın yüzünden tatlı gülümsemesini ve iri gözlerindeki turkuaz maviyi alsak bayağı çirkin olurdu. Ancak onda öyle tatlı bir gülümseme, öyle huzurlu bir bakış, yumuşacık bir ses ve merhametli bir yürek var ki, değme güzel yanında görünmez olur. Ben onu hiç üzmek istemem; onun sevgiyi görünür kılan çirkin bir melek olduğuna inanıyorum. Ben onda öğrendim gülümseyen yüzün somurtan en güzel yüzden daha güzel olabildiğini.
 
Bu ince yapılı, uzun boylu, bir deri bir kemik İngiliz kadını, iri gözlerinden mavi ışıklar saçarak eski hayatında Osmanlı Haremi’nde tombul bir cariye olduğunu iddia ediyordu. Bunu bir ruh çağırma seansında Padişah İbrahim’den öğrenmiş. O padişah delidir, onun sözüne inanmayın hocam dediysek de, “inanmayan varsa ruhlarla iletişim kurup sorabilir” dedi bize. Anlattığına göre, ruh çağırmak için bir şarap bardağını cilalı ve temiz bir masanın ortasına ters çevirip koyacak ve etrafına alfabenin harflerini dizecektik. Odayı tek bir mum aydınlatacaktı; masanın çevresine oturanların işaret parmaklarını bardağın tabanına dayaması gerekiyordu. “Aranızdan birini sözcü seçin, diğerleri parmakları bardakta ve gözleri kapalı hiç ses çıkarmadan nefes alışları bile duyulmadan, yalnızca bardağı düşünerek bekleyecek” dedi. Gelen ruh konuşmaz, yazarmış; hangi dilde çağrılırsa o dilde yazarmış. Ruhu çağırma görevi sözcünündü; yumuşak bir ses tonu ve terbiyeli bir üslûp ile, “Ey ruh, geldinse lütfen varlığını göster. Ey ruh, sana inandığımız için bir bardak etrafında birleştik; geldinse lütfen bildir” demeliydi. Bu bazan bir saat sürebilirmiş. Gelen ruhun mesajlarını kaydetmek için sözcü gözü açık fakat sessiz bekleyecekti.
 
Bize bir de anısını anlattı: “Beş bekâr kadındık; bir gece toplandık, pasta yiyip birer bardak şarap içtikten sonra ruh çağırmaya karar verdik. Ben sözcüydüm. En yumuşak tavrımla çağırdığım ruh üçüncü tekrarımı bitiremeden bardağı bir iki cm. kaydırdı. Kim olduğunu sorduğumda bardak harften harfe kayarak, “The Devil” (Şeytan) yazdı. Hemen sehpanın üstündeki İncili kaptığım gibi masaya koydum ve yeniden sordum. Bu kez, “The God” (Tanrı) yazdı. “Yalan!” diye bağırdım ve bardak çatladı, un ufak oldu.”
 
Öğretmenin inandırıcı anlatımı hepimizi etkilemişti. Hemen o gece eski binada toplanıp ruh çağırmaya karar verdik. Yazılı sınavın sorularını soracaktık. Ben sözcü oldum; her şeyi usulüne uygun yaptık ama ruh gelmedi; üstelik akşam etüdüne geç kaldık ve hafta sonu dışarı çıkmama cezası aldık. Ben bir daha katılmadım ama arkadaşlar ertesi gün bir daha denediler ve bu kez içlerinden birinin dedesinin ruhu teşrif etmiş nihayet; ancak yazılı sınavın soruları henüz hazır olmadığı için bilememiş. Yemin billah ettiler ve birçoğumuz inandık. Bir gün çağrılan ruhtan yazılı sorularını almayı başardılar: On sorudan sadece biri tutmuştu; onun da tüyosunu konu başlığı olarak öğretmen vermişti zaten. Şakacı bir ruhtu her hâlde…
***
Muharrem Soyek
 
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..