Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Eylül '08

 
Kategori
Alışveriş - Moda
 

Ruh doktorumuz moda

Ruh doktorumuz moda
 

Moda düşündüğümüzden daha derin anlamlar mı taşıyor?


Dünyaya çıplak gönderiliyoruz. Bir postumuz, bizi örtüp sıcak ve soğuktan koruyan tüylerimiz yok. Ekvator çevresi haricinde de dünyanın iklimi malum. Mevsimlere bağlı olarak sıcak da olur soğuk da. Eee, üşüyüp hasta olmak istemiyorsak örtünmemiz şart. (Toplumsal kurallar ve dini gerekçelerle örtünme konumuz dışındadır, doğa şartları dolayısile örtünmeden söz ediyoruz.)

Tarihten öğrendiğimize göre, ilk insanlar da hemen bu durumun farkına varıp, bedenlerini hayvan postlarıyla örterek, doğanın sert şartlarına dayanmaya çalışmışlar.Bu dünyada yaşıyabilmek için çıplak bedenini herhangi bir şeyle örterek korumak zorunda olduğunu anlayan insanoğlu, örtünme işini geliştirerek neticede moda dediğimiz şeyi yaratmış.

Moda aslında çok geniş bir kavram. Yaşam tarzından, mimariye, fikir akımlarından beslenme biçimlerine kadar herşeyin bir modası var. Moda genel anlamıyla, zamanın ruhu olarak tanımlanıyor. Bizim şu anda ilgilenmek istediğimiz ise, yalnızca giyimle ilgili olanı. İlginç olan da, soğuktan korunmak için hayvan postlarıyla veya bitkilerden meydana getirdikleri birtakım örtünme araçlarıyla örtünen ilk insanlarda bile, daha ilk zamanlardan giyimde farklılıklar görülmeye başlanmış. Örneğin bu insanların aralarından çok cesur olanları, ya da çok başarılı olanlanları (avcılıkta belki?) zor bulunan en güzel postları taşıyorlarmış. Böylelikle anlıyoruz ki, giyim daha çok erken zamanlardan itibaren, kişinin o cemiyetteki yerini belirleyen bir unsur olmaya başlamış. Bu durumda “Ye kürküm ye” deyimi acaba o zamanlardan mı kalma diye bir düşünce de geliyor insanın aklına. J

Ayrıca insanın giyim kuşamla ilişkisinin sadece zaruret bazında kalmadığını, sadece soğuktan korunma maksadı taşımadığını, yine o zamanların incelenmesinden anlıyabiliyoruz. Yapılan kazılarda ortaya çıkan çeşitli takılar ve süs eşyaları, süslenme ve güzelleşme ihtiyacının insanlık tarihi kadar eski olduğunu da ortaya koyuyor. Giyim kuşam ve süslenme tarzları, tarihin çeşitli devirlerinde ve dünyanın çeşitli bölgelerinde, oralarda yaşayanlara has özellikler gösteriyor. İklimin sıcaklığı dolayısile bedenlerinde fazla bir şey taşımayanlar bile, süslenmekten, çeşitli takılar, kolyeler, küpeler takmaktan, hatta derileri üzerine çeşitli dövmeler yaptırmaktan geri kalmıyorlar. Charles Darwin bir inceleme gezisi sırasında Şili’de Feuerland’da (Terdöfö) yaşayan yerlilere, o zaman Avrupalıların giydiği çeşitli elbiseler hediye etmiş. Yerliler elbiseleri teşekkür ederek almış ve sonra onları parçalayarak, kumaş parçalarından boyunlarına, kulaklarına asmak üzere takılar yapmışlar. Yani giyim olmasa bile kuşam tek başına var olabiliyor demek ki.J

Giyim ve takıların ilk çağlardan itibaren mistik bir anlamı olduğu da, yine incelemelerden anlaşılıyor. Bazı giyecekler ya da takılar, kötü ruhlara karşı koruyucu görevi üstleniyor. Bugünün modern insanında bile bu olgu, uğur getiren herhangi bir eşya veya kem göze karşı koruyan bir muska halinde varlığını sürdürüyor. Günümüzün birçok ünlü sanatçısının, sporcusunun hatta politikacıların uğuruna inandıkları özel bazı eşyalarını sürekli yanlarında taşıdıkları da bilinen bir şey.

Giyim kuşamın tarihi çok ilginç ve öğretici olduğu kadar, çok da geniş bir konu aslında. Toplumlara ve bölgelere göre gösterdiği farklılıklar ve benzerlikler de bir o kadar enteresan. Giyinme ve süslenme ihtiyacını, insan nesli olarak dünya yüzünde görülmeye başladığımız en eski zamanlardan bugüne taşımış olduğumuz gerçeği de, günümüzdeki moda eğilimlerine, daha bilimsel bir açıdan bakabilmemizi sağlamakta.

İnsanlar vardır, ne giydikleri o kadar da önemli değildir onlar için. Mevsime göre, üşümelerini veya terlemelerini önleyecek, içinde yaşadığı toplumun örtülmesini öngördüğü bölgeleri örten herşey makbuldür onlara göre. Renk veya biçim farketmez. İşlevsellik yeterlidir. Doğa şartlarının ve toplumun dikte ettiği, onların giyim kuşam sınırlarını çizer. Bu insanlar herhalde ilk çağlarda, ellerine düşen her postu sırtlarına geçirmiş ve süslenmek gereğini duymamış olanlarıdır. O zamanlar herhalde herkes böyle değildi ki, giyimin yanında kuşam kavramı da yüzyılları aşarak bugüne gelmiş bulunuyor.

Yine insanlar vardır, giydikleri her giysi parçası, bedenlerinin çeşitli bölgelerine taktıkları, astıkları her madde, neredeyse hayati önem taşır onlar için. Yataktan kalkıp sokak kapısını giyinmiş olarak arkalarından kapattıkları ana kadar, o gün üzerlerinde taşımak üzere seçtikleri her kumaş veya deri parçası, her metal, her renk, zorlu bir imtihandan geçtikten sonra o mertebeye ulaşmışlar demektir. Ve bu imtihan, her giysi değiştirme işleminde, her gün, gerektiğinde günde birkaç defa tekrarlanır. Böyle insanlar çok defa, gece yalnız olarak yatmaya giderken bile özel birşey seçmeye dikkat ederler. Ve bu insanların sadece kadın cinsine mensup olduğunu düşünürseniz yanılırsınız.

Bu konu üzerinde zaman zaman kafa yormuş biri olarak, giyip çıkardığına böyle titizlenen kişileri, aşırı moda düşkünü görüp, küçümsemeye kalkmamak gerektiğini, geçenlerde elime geçen, günümüzün önemli Moda mecmualarından birinde (Elle) okuduğum bir makaleden sonra öğrenmiş oldum. Kaldı ki, sadece moda olan eşya ve giysileri satın alıp kullanmak başka, giydiği şeye önem vermek başka birşey, bu da ayrı bir konu.

Efendim, giydiğimiz ya da taktığımız şeyin tarzı veya rengi, o anda içinde bulunduğumuz ruh halini aksettiriyor ve ayni zamanda içinde bulunduğumuz o ruh halinde bize destek oluyor.

Bunu anlatan moda uzmanı, örneğin düz tabanlı çizmelerin ve binici pantalonunun, aşk acısına iyi geldiğini, böyle bir kıyafetle yapılan uzun bir yürüyüşün, insanın yürek sancılarını hafiflettiğini iddia ediyor. Kendisi bizzat denemiş.

Ben şahsen bun denemedim. Belki şu anda böyle bir gereksinmem olmadığından.J Ama bu makaleyi okuduktan sonra, kendi başka bazı takıntılarımın ne işe yaradığını keşfetmiş oldum.

Örneğin, mühim bir iş toplantısına giderken veya kendime güvenmek istediğimde neden kırmızı rengi tercih ettiğimi. Veya kendimi huzurlu ve sakin hissettiğimde, neden yumuşak bir kumaştan yapılmış, pastel renklerde bir elbiseye el attığımı. Ya da herhangi birşey seçmek için tıka basa dolu elbise dolabımın önünde yarım saat dikildiğim bir günde, önemli hiçbir konuda karar vermemem gerektiğini. En önemlisi de, içinde kendimi iyi hissettiğim birşey giymek için, sekiz on kılık değiştirdiğimde, kendi kendime kızmamam lazım geldiğini. Böyle davrandığımda demek ki, o anki ruh halime en uygun olan ruhsal desteği bulmakta biraz zorluk çekmiş oluyorum. Asıl olan, neticede en uygun desteği bulmuş olmam ve giydiğim şey içinde kendimi iyi hissetmem, öyle değil mi?

Demek oluyor ki, neden şu ceketi değil de, ötekini, neden bu rengi değil de bir başkasını tercih ediyor olmamız, bize o andaki ruhsal durumumuz konusunda ip uçları veriyor. Hangi giysi veya takıların üzerimizde ne gibi etkisi olduğunu farkedersek, belki gündelik yaşamımızın çeşitli engebeleri arasından daha emin veya daha mutlu şekilde geçebilme konusunda bir olanak elde etmiş oluruz.

Siz ne yaparsınız bilmem ama, ben artık bu en yakınımdaki ruh doktorumdan bilinçli olarak destek almaya ve bu konudaki olanakları sonuna kadar kullanmaya karar verdim.

 
Toplam blog
: 165
: 1414
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Uzun yıllardır yurt dışında yaşıyor. İsviçre'de Adalet Bakanlığı'ndaki mesleği yanında tiyatro ya..