Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Ruh ikizi...

Ruh ikizi...
 

http://istiyor.us


 

"Benim hakkımda çok şey duyabilirsin, hiçbirine inanma, kimseye yüz vermiyorum o yüzden dedikodumu yapıyorlar...”

Daha ilk buluşmada, sarı saçlı kızın bu cümleyi kurmasına bir anlam veremedim, yanında yürümeye devam ettim...

Geceydi, evlerin ışıkları sönmüştü...

Önümüzden kara kedi geçince güldük...

“ İnanır mısın böyle şeylere?”

“ Bilmem, hayatımda ilk defa kara kedinin önümden geçeceği tuttu”

Birbirimizle ilgili sorular sorduk, en güzel cevapları vermeye çalıştık...

Bilirsiniz işte bu durumları, burçlar, hobiler, izlenilen filmler, en sevilen çiçek, yalnızlık, insanlar tarafından anlaşılamamak...

Oturduğu apartmanın önüne gelince, telefon numaralarımızı avuçlarımıza yazıp ayrıldık...

Güzel kız diye geçirdim içimden...

Sokağın ortasında duran bir konserve kutusuna tekme attım keyiften, bir sigara yaktım, tek katlı bir evin bahçe duvarına oturmadan önce arabadan bir bira aldım...

İşyerimi defalarca arayıp, benimle görüşmek istediğini söyleyen sarışın kızla, nedenini bilmeden, kafamda yüzlerce soru işareti ile her köşesini ezbere bildiğim mahallemde buluşmuştum işte...

Anlattığından daha güzeldi...

Hayır hayır çok güzeldi...

Söylediğine göre ruh ikiziymişiz...

Yatağa uzandığımda içimde uçuşan kelebeklerin kanat seslerini evdekiler duyacak diye korktum, uyku tutmuyor, yatağın içinde dönüp duruyordum, ev telefonu çaldı, titreyen ellerle açtım, fısıltıyla;

“ Efendim.”

“Uyudun mu?”

“ Hayır.”

“ Ne yapıyorsun?”

“ Seni düşünüyorum.”

“ Sen?”

“ Ben de seni düşünüyorum.”

“ Yarın görüşecek miyiz?”

“ İstersen.”

“ Öğle yemeği yiyelim mi beraber”

“ Olur.”

“ Ya aslında ben sana bir şey söylemek istiyorum...”

“ Söyle.”

“ Boş ver, başka zaman söylerim...”

“ Tamam, sen bilirsin”

***

Uzun süren bir gecenin olmak bilmeyen sabahından sonra öğlende bir pizzacının en kuytu masasında buluştuk... Saçlarını örmüştü, bu haliyle meleğe benziyordu...

“ Nasılsın?”

“ Çok iyiyim ya sen?”

“ Mutluyum, sabaha kadar uyuyamadım... İnanmayacaksın ama sanki seni yıllardır tanıyor gibiyim, daha önceki bir yaşamdan... Daha önceki bir paylaşımdan... Reenkarnasyona inanır mısın?”

“ İnanırım, ya sen?”

“ Ben de inanırım!”

“ Kim bilir daha önce nerde ve ne zaman karşılaştık. Hatırlar mıyız dersin?”

“ Bence hatırlarız...”

“ Karnım aç değil benim, kahve içelim mi?”

“ Olur, nasıl içersin?”

“ Bol sütlü. Sen?”

“ Ben de?”

Fincanlar yarıya geldiğinde, masanın üzerinde duran elimi tuttu. İçim ürperdi, eli sıcacıktı, gözlerimin içine baktı, ben de baktım...

“ Dün gece sana bir şey söylemek istiyorum dedim ya, en başında anlatmamın daha uygun olacağını düşündüm”

Elim elinde, dünyanın en kötü şeyini anlatsa umurumda değil!

“ Dinliyorum.”

“ Nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama!”

“ Başlama o zaman sonra anlatırsın.”

“ Olmaz şimdi anlatmam lazım!”

Gözlerini gözlerimden kaçırdı, sıkıntılıydı, sustuk bir süre...

“ Senin en iyi arkadaşın kim?”

Hoppala nerden çıktı bu soru?

“ Mert, neden sordun?”

Yine sustu, meraklı bir bekleyişin ardından;

“ Mert olduğunu biliyorum, anlatmıştı bana...”

“ Mert’i tanıyor musun?”

“ Evet...”

“ Nerden?”

“ Yazlıktan, aynı sitedeyiz... Tarık; ben onunla iki yıl çıktım!!!”

Zaman, ikinci kahveleri getiren garson, yoldan geçen arabalar, rüzgâr her şey durdu... Bir süre ne diyeceğimi bilemedim... Konuşmam lazımdı!

“ Anlatmadı seni hiç!”

“ Anlatmamasını ben istedim... Kimse bilmiyordu!”

“ Şimdi ne dememi bekliyorsun?”

“ Benim için önemli değil demen yeterli.”

O kadar kolay yani... Mert çocukluk arkadaşım, kardeşimden öte, her şeyimi bilir, her şeyini bilirim, en azından şu dakikaya kadar bildiğimi zannediyordum...

“ Ne zaman ayrıldınız?”

“ Bir yılı geçti...”

“ Ben seni işyerine bırakayım mı? Sağlıklı düşünemiyorum şu an... Bu konuyu sonra tekrar konuşuruz...”

“ Takılma ne olur, bitmiş gitmiş bir şey”

Son söylediği cümleye cevap vermedim... Hesabı ödeyip kalktık, iş yerine bıraktım...

Arabadan inerken gülümsedi, el salladım...

***

Sonra bir daha hiç aramadım onu, belki benim aramamı beklediği için o da aramadı...

Unuttum!

Unuttuğumu zannettim!!!

Olanı biteni ‘ iki günlük bir şeyi” Mert’e de anlatmadım...

***

Yıllar geçti aradan...

Yaşlandık, saçlarımız döküldü, şakaklarımız beyazladı...

Geçen akşam balık yedik Mert’le rakının ucunu kaçırdım ben...

Her kaçırdığım da kadeh sayısını saymayı, geçmişi saymaya başlarım. Çocukluğumu, gençliğimi, gençliğimi, gençliğimi…

“Meeerrttt” dedim

“Efendimmmm kanki” bu sıfat duraklattı bir an. Kadehteki üç yudumluk içkiyi fondipleyip, elimin tersi ile sildim ağzımdaki ıslaklığı

“Reenkarnasyonu inanır mısın?”

“ Hoppalaaa.. Nerden çıktı oğlum bu? Yok inanmam. Hem dinimizde bunun olmadığını söylüyor”

“Peki inanan tanıdığın var mı?” kısa bir süre düşündü.. “ Evet.. Galiba.. Tam hatırlayamıyorum ama bizim gençlik döneminde yazlıkta komşumuz Tahir amca’nın bir kızı vardı. Adı neydi yaaaa. Bak adını hatırlayamadım ama sarışın afet bi hatundu”

“ Hatun?”

“Eveeett hatun..” Kadehimi tekrardan doldurdum. Suyunu o tamamladı ve sürdürdü konuşmasını.

“ Bi genç adama âşık olmuş, adam onu arkadaşı ile çıktığı için terk etmiş, eve kapanmış bir müddet ve sonra bir kutu ilaç içerek intihar etmiş. Annem anlatmıştı. Yatağının başucuna da bir not bırakmış. ‘Üzülmeyin ben ölmedim. Ruh ikizimde yaşayacağım” diye..

Sırtımdan bir bıçak girdi, kafamdan aşağı cehennem kazanları bocalandı, ellerim titremeye, yüreğim deli gibi atmaya başladı.

“ Ne oldu Tarık? Rengin benzin soldu.”

Masadan ne zaman kalktım, eve nasıl geldim, yatağa nasıl ulaştım hatırlayamıyorum. Hatırladığım tek şey “ biz seninle ruh ikiziyiz”…

Ve o gün bugündür mezarlıklarda ben de yaşayan ikizimin kabrini arıyorum. İnanıyorum bir gün, mutlaka bir gün onu bulacağım."

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..